Abdurrezzak Tek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Abdurrezzak Tek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

31 Ocak 2024 Çarşamba

Herevî'nin bakış açısıyla tasavvuf mertebeleri

Hace Abdullah el-Ensari Hazretleri yaşadığı dönemden itibaren şeyhülislam lakabıyla anılmıştır. O, tasavvufi mertebeleri yüzlü tasnifle ele alan ilk mutasavvıftır. Onun yüzlü tasnifi kendisinden sonra yaşayacak birçok sufi üzerinde etkili olmuştur.

Her mertebeyi ayetlerle, hadislerle açıklayan Abdullah el-Ensari Hazretleri, yüzlü tasnifi on alt başlığa ayırmış, başlıkları da on ayrı alt başlıkla ayrı ayrı ele almıştır. Böylece yüz mertebe oluşmuştur. Yüzlü tasnifin on kategoriye ayrılmış halinde karşımıza çıkan başlıklar şunlardır: Başlangıç Mertebeleri, Giriş Mertebeleri, Muameleta Dair Mertebeler, Ahlaka Dair Mertebeler, Usul Mertebeleri, Aşılması Gereken Vadiler, Hallere Dair Mertebeler, Hakikat Mertebeleri ve Nihayet Mertebeleri.

Tasavvuf esasında hal ilmidir. Ancak daha sonraları başlı başına bir ilim dalı haline geldiğinde mutasavvıflar “izin” ölçüsünce bu halleri anlatmaya çalışmışlar, böylece Allah’ın sonsuz ilminden kullarına bahşettiği kadarı müminlerin istifadesine sunulmuştur. Tasavvuf düşüncesinde cümle mahlukat bir mertebeye sahiptir. Kul, nefsiyle mücadelesinde başarılı olduğu nispette yeni mertebeler kazanır. En yüksek mertebenin sahibi Rasulullah Efendimiz’dir (sav). Ancak onun mertebesine asla ulaşılamaz. Arifler, belli mertebeler sonucunda onun velayet nuruna kavuşmuş kişilerdir. Allah’ın ise ilmi sonsuzdur, o nedenle esasında mertebelerin nihayeti yoktur. Peygamber Efendimiz’in (sav) “Allah’ım sana olan hayretimi arttır” ve “Allah’ım bana eşyanın hakikatini göster” demesi, sonsuzluğa işarettir. O peygamber olması hasebiyle ve peygamberlerin de mertebece en üstünü olması nedeniyle zaten erişilemez bir mertebedeydi. Ancak hakikatte bir nihayet olmadığı için hep daha da üstünün olduğunun bilincindeydi. Peygamber Efendimiz’in (sav) her gün yetmiş makam aştığı, her aştığı makamdan sonra da önceki makamından dolayı tövbe ettiği, o nedenle her gün yetmiş kez tövbe ettiği rivayet edilmiştir.

Yaygın ve en kısa tanımla tasavvuf yolculuğu dört makamdan oluşmaktadır: Şeriat, Tarikat, Hakikat ve Marifet. Her makam içinde farklı makamlar, dolayısıyla mertebeler taşımaktadır. Her makam, katmanlardan oluşur. Yolun talipleri hem bilgi sahibi olsun, hem şevklensin hem de hazırlıklı olsun gibi maksatlarla makamlar tasniflendirilmiş, anlatılabileceği kadarı anlatılmıştır.

Örneğin Hace Abdullah el-Ensari Hazretlerinin eserine baktığımızda Başlangıç Mertebelerini ona ayırdığını görürüz. Bu mertebeler sırasıyla Yakaza, Tövbe, Muhâsebe, İnâbe, Tefekkür, Tezekkür, İ’tisâm, Firâr, Riyâzet ve Semâ’dır.

Fikir sahibi olmamız maksadıyla Yakaza mertebesini biraz aşmamız gerekirse Hace Abdullah el-Ensari Hazretleri, Kuran’ı Kerim’de yer alan “(Resulüm!Onlara) de ki: Size bir tek öğüt vereceğim. Allah için ayağa kalkın (Sebe’, 34:46)” ayetinden hareketle Allah için ayağa kalkmayı, gaflet uykusundan uyanma ve ihmalkarlıktan kurtulma olarak tanımlamıştır. Gaflet uykusundan uyanma, yakazayı temsil eder. Böylece yakaza, ilahi nurların tecellisi ve Allah’ın inayeti ile kalbin ve ruhun uyanması, böylece kişinin kendine gelerek gaflet uykusundan uyanması, gaflet halinden kurtulması olur.

İnsan yaratılışı gereği Hakk’ı unutmaya meyillidir. O, dünya yaşamına dalar ve farkında olmadan gaflet haline bürünür. Nitekim Peygamber Efendimiz (sav) bir hadis-i şeriflerinde “İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar” buyurmuştur.

Gaflet uykusundan uyanmayan kişi, istese de tasavvuf yolculuğuna çıkamaz. O zaten tasavvuf yolculuğuna meyletmez, onun kalbi uykuda olduğu için hakikatten habersiz ve isteksiz yaşamaya mahkumdur.

Allah’ın inayeti ile kalbinde ilahi nur tecelli eder ve o uykusundan uyanarak, fıtratında yer alan asli unsura, yani Allah aşkına doğru meyleder. Böylece kişinin hakikat yolculuğu başlar ve o artık “talip” olur.

Bu ilahi tecelli dahi nimettir. Kişi böylece sahip olduğu maddi ve manevi nimetlerin amellerine karşılık olarak kendisine verilmediğini, tamamen Allah’ın inayeti ve lütfu ile ihsan edildiğini anlar, idrak eder. Onun sahip olduğu her nimet, daha vücuda gelmeden ezelde onun için takdir edilmiştir. Böylece o ne kadar ibadet ederse etsin, ne kadar mücahedede bulunursa bulunsun, kendisine verilen nimetlerin şükrünü hiçbir zaman hakkıyla eda edemeyeceğini öğrenir.

İşte üstad Abdurrezzak Tek, Tasavvufî Mertebeler adlı eserinde Hâce Abdullah el-Ensari Hazretlerinin bu yüzlü tasnifini okurların istifadesine sunuyor. Özellikle tasavvufa meyli olan her okurun kitaplığında mutlaka bulunması gereken bu eseri bizlere kazandırdığı için ona minnettarız. Allah’tan, Hace Abdullah el-Ensari Hazretlerinin himmetlerinin hocanın üzerinde daim olmasını temenni ederiz.

Yasin Taçar
twitter.com/muharrirbey_