8 Eylül 2023 Cuma

"Adı söylenince ürperen" çiçek gibi bir kitap

Dergâh Dergisi’nin son dönem genç şairlerinden Eda Fırat’ın Ses Efekti kitabı Dergâh Yayınları etiketiyle şubat ayında yayımlandı. 55 sayfadan ve 22 şiirden oluşan Ses Efekti rafine bir kitap görünümü veriyor. Şairleri belli bir akıma katı çizgilerle hapsetmeyi her zaman için çok doğru bulmasam ve bunun geçerli bir yöntem olduğunu düşünmesem de Eda Fırat’ı biçim yönünden Yeni Hececiler grubuna yakın görüyorum. Şiirlerin hemen hemen tamamı bu şekilde yazılmış.

Kitabı baştan sona bir seferde okuduğumda şunu söyleyebilirim: Eda Fırat lirizmin sınırlarına dayanıyor ve şiirlerde oldukça karamsar bir dünya çiziyor. İmgeye fazla yaslanmadan ama imgeden tam da kopmadan, açık şekilde oluşturulmuş tertipli bir kitap Ses Efekti. Merhum dostumuz Bülent Parlak’ın melankolisiyle Ziya Osman Saba’yı yer yer hissetmedim değil.

Şiirlerde karamsar bir hava var demiştim. Bunu zaman zaman yalnızlık, ama tek başına olmayan bir yalnızlık, “Hazırız, neden gelmiyor kimse”, kırgınlık, ümitsizlik, “Her dizesi kurumuş bir güldür şiirim / Sirenler, şehir ve ansızın bir şarkıya / Çok yüksekten atlar gibi hatta / Yitirdiğim en nadide parçamdır ümidim”, gibi duygular da izliyor. Bu duygular aslında şiirde çok tehlikeli duygulardır. Şiirin niteliğini götürüp bir anda arabesk sözler yığını arasında bulabilir şair kendini. Ancak Eda Fırat’ın, genç bir şair olmasına rağmen bu tuzağa çok fazla düşmediği kanaatindeyim. Bu tür duyguları dozunda ayarlamış. Yer yer neo-epik bir havaya da yaklaşmış bulunuyor bu ayarlamayı yaparken.

(Ara söz olarak şunu da söylemek istiyorum: Kitapta genel manada söz sanatları başarılı şekilde kullanışmış ancak teşhis konusunda şairin daha başarılı olduğunu söylemek isterim.)

Çok atak, enerjik bir kitap değil Ses Efekti. Bunu olumsuz manada söylemiyorum, bir tespit anlamında kullanıyorum. Daha durgun, saldırgan olmayan bir şiiri var Fırat’ın. Tabiî bu duruma seçtiği konular da yön vermiş. Fırat’ın söylediklerini bağırarak söyleyemezsiniz zaten. Seslenirsiniz ama içinizden, hatta kendinize. Zaten birçok şiirde de şairin şiiri kendine yazdığını ve şiirini bir sağaltım aracı olarak kullandığını düşündüm. Hatta hayıflanmaları bile, bence, şairin kendine yönelik: “Çocukça ağrılar duyuyorum kimisine göre / Günde on iki saat durmaksızın sabahın dördünde tak! / Kadersizlik, kötü şans, iyi kalp / Hırpalanmış bir boşluğu dolduruyor aşk

Eda Fırat’ın hayat karşısında acemi bir şiiri olduğunu söyleyebilirim. Bunun kitabın daha ilk şiirinden (Sesleniş) anlaşıldığını düşünüyorum -ki ilk şiirler önemlidir bir kitap için. Bu tür başlangıç şiirleri aynı zamanda şairi de tanımamızı kolaylaştırır. Ben bu şiirden kitabın genel havasını sezdiğimi ve şairin şiiri hakkında bir örneklem gördüğümü düşünüyorum: “Bir odadaydık dünya o odada, bırakmasan ellerimi / Bulmasan kendine yeni evler ve savaş ortamında bir gemi”. Umutsuzluğun içinde bir umut sezilse de bu umut kitabın genel havasına da çok fazla yansımıyor. Ara sıra anlık parıltılar halinde görebiliyoruz.

Kıta düzeni olarak tek bir biçim yok Ses Efekti’nde. 3’lü, 4’lü, 5’li mısralardan oluşan kıtalarla oluşturulmuş şiirler olduğu gibi farklı mısra sayısından oluşan şiirler de mevcut. Genel manada ise şiirlerin başlangıç ve sonlandırılışlarını başarılı buldum. Bu durum okurun zihninde şiirler hakkında olumlu bir imaj bırakır her zaman. Sözü, kitabın en sevdiğim şiirlerinden biriyle bağlamak istiyorum. Bence bu bölüm Eda Fırat’ın şairliğini kanıtlıyor okura. Şüpheye Çalım şiirinden bahsediyorum. Şiirin ilk bölümün buraya alıp yazıyı sonlandıralım. Eda Fırat çok daha iyi şiirler yazacaktır diye düşünüyorum. Bunun belirtisini bu kitapla verdi bana göre:

“Sabah tomurcuklandı, şüphe sökülmedi
Sırrı açığa vermedi ebruli yıldızlar
Yalnızlık kanırtır kabuğu düşmüş yaraları
Her şeyi boğulur gibi anlatır cömertçe akan

Su Temizlemez irinli yaraları bu hoyratlıkları
Silinmez nemi duvarın yapışmış boğazıma
İşte şurada bir kavga bitip tükenmez
Çocuk gözleriyle bize güler Asyalı”

Mehmet Akif Öztürk

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder