28 Ağustos 2021 Cumartesi

Gündelik hayatın edebiyatı - II

Hayatı o denli hızlı, yoğun ve ciddi ve yaşıyoruz ki, adeta yaşamayı ıskalıyoruz. Hepsi, ‘bize göre’ olan derin analizler, kocaman anlamlar, tumturaklı gerekçeler arasında boğuluyoruz. Oysa hayat, onu cazip kılan, güzelleştiren hatta rehabilite eden ‘basit’ detaylarla dolu. İncelik, nahiflik, letafet çoğu zaman o basit detaylarda gizli. Onları görmek, hissetmek, hayatın içine katmak için ne yapmak gerekir tam olarak bilemiyorum fakat, genelde sanatın ama özellikle edebiyatın bu konuda önemli bir işleve sahip olduğunu düşünüyorum.

Gündelik hayat içindi yaşadığımız lakin fark edemediğimiz detayları bir şiir, öykü ya da romanda görmek, hissetmek, anlamak iyi geliyor. Her ne kadar fıtrî eğilimimiz gereği algıda seçicilik yaşadığımız gerçekliğin yıkıcı ve yakıcı yönlerini öne çıkarsa da, görmekten imtina ettiğimiz hayatı yaşanabilir kılan güzellikler orada; hayatımızın içinde.

Edebiyat, yaşamın sıkışıklığı içinde hayatı yavaşlatan, soğutan, hafifleten detaylara açılan bir kapı oluyor. Kendi hâlinde bir okur olarak kurgudan ziyade kuram kitaplarıyla haşır neşir oluyorum lakin kurgu kitapları olmayınca okuma serüveninin yavanlaştığını, tatsızlaştığını hissediyorum. O sebeple arada kaçıp bir roman, öykü ya da şiir kitabıyla yola devam ediyorum. Öyle ki, elime aldığım meselesini kendi hâlinde anlatan asude bir kitapsa verdiği dinginlik bir başka oluyor.

Emre Şahin’in Hurdacı Lirası onlardan biri. Benzer yaşanmışlıklar nedeniyle beni alıp maziye götürdü lafı hafif kalır. Dolayısıyla daha fazlasını verdi diyebilirim. Şule Yayınları’ndan çıkan yüz üç sayfalık eser yukarıda değinilen o ‘basit’ detaylar üzerine inşa ediliyor. Bu durum arka kapak yazısında, “Gözün değil sezginin yakalayabileceği sahnelerdi bunlar.” şeklinde ifade edilmiş. Şahsen, o sahneleri -ya da detayları- yakalamak için sezgi kadar gören gözün ve düşünen zihnin de elzem olduğu kanaatindeyim. Emre Şahin iyi bir gözlemci.

Bir okur; öyküden ya da romandan, genel olarak bir kurgudan ne bekler, ne beklemeli? Hurdacı Lirası’nı okurken zihnimde sık sık bu soru belirdi. Ayrıca yukarıda değinilen konunun, yani hayatı yaşanabilir kılan detay ve onların ortaya çıkmasına vesile olanların dışında nostalji meselesine de düşündürdü. Belirli bir yaşa gelen birey istemese bile nostaljiye duçar oluyor. Muhtemelen çocukluk ya da ilk gençlikteki pek sorumluluk gerektirmeyen dönem özleniyor. Eskiler yad edilerek yaşanılan günle karşılaştırma yapılıyor. Sonucunda ise geçmişteki yaşam daha mutlu ve daha huzurlu bulunarak şimdiye kem gözle bakılıyor. Çocukluğun ya da gençliğin serde, bütün sorumluluğun elde olduğu zamanı yücelten nostaljiyi kim sevmez? Oysa, bir yetişkin bugünü ne kadar yaşanılmaz görüyorsa, geçmişte de aynı düşünceye sahip yetişkinler bulunmaktaydı. Zira o ân’a kem bakan yetişkin de kendi çocukluk ve gençliğine özlem duyar. İlginçtir, Hurdacı Lirası bunu yapmıyor. Evet, alttan alta melankolik bir esinti geliyor lakin ‘nerede o eski…’ dedirtmeyen nostaljik bir rüzgâr bu. Hasılı, Emre Şahin geçmişi nostaljik bakışla yad ediyor fakat kesinlikle ne idealize ne de romantize ediyor. İnsan için yaşanan her ân’ın kendine ait güzelliği var dedirtiyor.

Hurdacı Lirası, Anadolu’dan İstanbul’a göçüp kentleşme duvarına çarpan taşralıyı anlatıyor. Her ne kadar öyküler birey özelinde ele alınsa da, hiçbir zaman kentli olamayan ama köylü de kalamayan bir toplumsal gerçeklik göze çarpıyor. Bu bağlamda öykülerin genelinde -belirli bir dönemin- mahalle kültürünü görmek mümkün.

Birey demişken, öykülerdeki asıl önemli nokta, toplumda öne çıkan figürler yerine gündelik hayatın gölgede kalmış karakterlerinin boy göstermesi denilebilir. Okurken, toplumun o ‘önemsiz’ üyesinin çekingenliğini, tedirginliğini, burukluğunu hissediyorsunuz. Yazar o anlarda, günlük hayatı yaşarken aklımıza gelen ama kendimize bile söylemekten imtina ettiğimiz şeyleri söyleyebilen bir iç ses oluyor. Yüzleşme de diyebileceğimiz bu durum, dışına taşıp geri yatağına dönen bir anlatımla karşı karşıya bırakıyor. Tüm bunların yanında, öykülere sirayet ederek genel çerçeveyi belirleyen en önemli unsurun din olduğunu söyleyebiliriz.

Emre Şahin, Hurdacı Lirası’nda çocukluk ve gençlik döneminde biriktirdiği görüntüleri edebi bir üslupla (ve yazdığı ân’ın ruhuyla) seslendiriyor. Bazen iç ses olup kendiyle konuşurken, bazen cansız varlıklara kişilik kazandırıp konuşturuyor. İçinde yaşadığı kültürü, sosyal ortamı, zamanı ve mekânı sündürmeden aktarıyor. Nihayetinde anlatımını nahif bir mizahla birleştirerek keyifli bir okuma sunuyor. Kurguyu hayatın gerçeklerine yaklaştıran bu üslubun ortaya çıkardığı ironi tebessüm ettirirken düşündürüyor. Hurdacı Lirası’nda hayatın içindeki detayları damıtarak aktaran ince bir ruh var.

Mevlüt Altıntop
twitter.com/mvlt_ltntp

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder