11 Mayıs 2017 Perşembe

16. yüzyılın istihbarat dünyasına dair arşivlik bir çalışma

Türk tarihine "romantik dil" üzerinden bir bakış atacaksak, şüphe yok ki 16. yüzyıl diğer yüzyıllardan oldukça farklı bir yerde durmaktadır. İktisadî, siyasî, idarî, askerî, edebî; yani topyekûn bir medeniyet tasavvuruyla "muhteşem" olarak nitelendirilen bir yüzyıl... Saltanatın makamında II. Bayezid, Yavuz Sultan Selim, Kanûnî Sultan Süleyman, II. Selim, III. Murad ve III. Mehmed gibi birbirine hem yakın hem uzak karakterlerin bulunmuş olması bile 16. yüzyılı ilginç kılmaya yetmiştir. Şiiriyle, mûsıkîsiyle, mimarîsiyle, toplumun değişen zevkleriyle; batı ve doğu ilişkileriyle oldukça zengin materyale ve inceleme alanlarına sahip bir Osmanlı'dan bahsetmek mümkün 16. yüzyıl boyunca.

Bu yüzyılda Osmanlı'nın batıyla ve doğuyla mücadele biçimlerinde bazı değişiklikler olmakla birlikte, bilgiye verilen önemin malumatın önüne geçtiği söylenebilir. Sınırları kimilerince haddinden fazla toprağı aşan, dolayısıyla tehlikenin de her an karşılaşılabilir olduğu bu zamanlarda istihbarat gelişmelerine dair tarihçilerimizin ortaya çok ciddi bir çalışma koymadığı malum. Oysa Feridun Emecen, henüz Bafeus Savaşı'nda (1302) ortaya çıkan bir "haber alma" misali verir: "Mouzolon kumandasındaki Bizans birliği Osman Bey’in faaliyetlerinden rahatsızlık duyan bölgedeki Bizans idarecilerine yardım etmek amacıyla Yalova tarafına geçtiğinde karşısında birden Osman Bey’in askerlerini bulmuştu. Bunun bir tesadüf olmadığında ve “haber alma” sistemiyle yahut istihbarat ağıyla alakalı olduğu konusunda şüphe etmemiz için bir sebep yoktur. Konar göçer dünyada hızlı hareket eden ve haber almak, toplamak üzere görevli olan habercilerin var olmasına da şaşırmamak gerekir. Bu durum onların “hayatta tutunmaları” açısından birinci derecede, belki de en başta gelen özelliğe işaret eder. Pastoral hayatın gerçekleriyle de örtüşür, böylesine bir ortamda “hayatta kalmak ve tutunmak” için temel bir ihtiyaç olarak görünür."

Emrah Safa Gürkan, istihbarat konusunda belki de en fazla materyal sağlayacak olan ama ne hikmetse hiçbir tarihçimizin "bulaşmayı" göze al(a)madığı 16. yüzyıl için kolları sıvamış, imrenerek bakılacak kaynakçasıyla ortaya çok önemli bir eser çıkarmış: Sultanın Casusları. 300 küsur sayfa, akademik bir çalışma olmasına rağmen okuyucuyu hiç yormuyor. Kronik Kitap'ın bir kez daha kapak tasarımından iç sayfalardaki görsel desteğine kadar arşivlik bir eser neşrettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

Yeniçağda İstihbarat başlığıyla açılan Sultanın Casusları'nda önce okuyucuya Akdeniz coğrafyasında İslâm ve Hıristiyanlık arasında bir medeniyet çatışması olup olmadığı hem soruluyor hem anlatılıyor. Gürkan, kullandığı kaynakları anlattıktan sonra kitabını 6 bölüme ayırmış: 1) İki İmparatorluk, Bir Deniz:  Bahr-ı Sefid'de Osmanlı-Habsburg Mücadelesi. 2) Osmanlı Casusları ve İstihbarat Operasyonları. 3) Osmanlı İstihbaratının Kaynakları. 4) 16. Yüzyılda Osmanlı İstihbaratının Kurumsal Yapısı. 5) Osmanlı Karşı İstihbaratı (Kontrespiyonaj). 6) Hülasa.

Valladolid, Floransa, Ceneviz, Venedik, Madrid, Dubrovnik, Viyana, İstanbul arşivlerinden çok özel bilgilerin ve belgelerin bir araya geldiği Sultanın Casusları, magazinden uzak ama televizyona yahut beyazperdeye malzeme verebilecek birçok hikâye de anlatıyor. Languedoc'lu bir hokkabaz olan Baron  de la Fage, "tam bir baş belası" İspanyol Mehmed (Lope de Llanos), Messina'daki Osmanlı suikastçileri, Salerno'da Bursalı bir sipahi, Juan Pimentel ve Habsburg limanlarındaki Osmanlı işbirlikçileri, Kandiyeli Zorzi Cavala ve Gabriel Defrens bunlardan birkaçı. Tüccarların istihbarat konusunda nasıl kullanıldığını Gürkan şöyle yorumluyor: "Osmanlı Müslümanlarının ticareti Hıristiyanların eline bıraktığı şeklindeki yaygın kanaat, Avrupa söz konusu olduğunda dahi, yanlıştır. Her ne kadar Avrupalıların İslam toprakları üzerindeki ticari faaliyetleri kadar yoğun olmasa da, Venedik, Ankona ve Marsilya gibi Avrupa’nın belli başlı şehirlerinde Müslüman tüccarlar bulunmaktadır. Bunlara Osmanlı tebaası gayrımüslim tüccarları da eklersek, İstanbul’un elindeki bir başka haber kaynağının da tüccarlar olduğu anlaşılır. Örneğin, 1572 yılında Budin beylerbeyini Orta Avrupa’daki siyasi ve askeri gelişmelerden haberdar eden üç kaynaktan biri “rencber ta’ifesi” adıyla anılan tüccarlardır. Bazen bu tüccarların gemilerinde casus taşıdıkları bile olmaktadır. Mesela, hikâyesini İkinci Bölüm’de anlattığımız Osmanlı casusu Jeronimo Amiqui, Güney İtalya kıyılarını gezdikten sonra Ankona’da Muhammed adlı bir Türk ile buluşacak ve onun gemisiyle Avlonya’ya dönecektir."

Tüccarlardan daha verimli haber kaynağı olarak ise esirler ve köleler yer alır Osmanlı istihbaratında: "Hicri 979 (1571-1572) gibi kritik bir yılı kapsayan mühimme kayıtları, düşmanın elinden kurtulan esir ve kölelerin Hıristiyan donanmasının plan ve hazırlıkları hakkında güncel bilgi sağladıklarını bariz bir şekilde ortaya koymaktadır. Uluc Ali’nin adamlarından Yusuf esaretten kurtulup Trablusgarb’a gelince, efendisi olan bir kaptandan Hıristiyan donanması ile ilgili öğrendiklerini hemen beylerbeyine anlatacak, o da bu haberi İstanbul ile paylaşacaktı. Gene kaçıp gelen altı nefer esir ve Memi Şah adlı bir gemi odabaşısı Balkanlar’da serdar olarak bırakılan Vezir Hüseyin Paşa’ya Korfu’daki Venedik filosu hakkında güncel bilgiler vermiştir. İnebahtı hezimetinin ardından savunmasız kalan Osmanlı kıyılarında paniğin hakim olduğu günlerde, gene esirlikten “halâs” olan bir başkası düşman donanmasının Mora’ya saldırmayı planladığını vilayetin sancakbeyine bildirecekti."

Bu eserle birlikte, yazarının belirttiği gibi hâlâ Osmanlıların elde ettikleri bilgileri, istihbaratları ve malumatları nasıl kullandıkları, karar alma mekanizmasında bu 'türlü'nün nasıl raporlanarak analiz edildiği ve yönetimde ilgili tedbirleri geliştirdiği koca bir meçhul olarak duruyor. "Ne yazık ki elimizdeki belgeler buna izin vermemektedir" diyor Emrah Safa Gürkan ancak kitabı Sultanın Casusları, istihbarat mevzumuza meraklı olanlar için hem bir kılavuz hem de tarihçilere cesaret verebilecek bir rehber olarak raflarda yerini almış bulunuyor.

Yağız Gönüler
twitter.com/ekmekvemushaf

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder