İrem Oturaklıoğlu Kaya, bir uzman psikolog. Onun önce gözlemlerinden sonra kaleminden çıkan ve 6-10 yaş arasına göre kurgulanmış Renklerimin Sırrı Ne, zorluklardan geçen, umuda giden yolculuğun hikâyesi. Kitabın alt başlığı bize zor ama oldukça özel bir maceraya davet ediyor zaten: Travma Tramvayı’nda Yolculuk. Ayça Tuba Kaya’nın çizgileriyle ilerleyen ve ‘yolumu renklendiren bütün çocuklara’ ithafıyla başlayan öykü şu cümlelerle ‘merhaba’ diyor: “Simla, yaz tatilini anneannesi ve dedesinin yanında geçirdi. Meyve bahçelerinde koştu, komşu teyzeleri ziyaret etti, sıcacık kumlarda oynadı, yıldızları seyretti, balık tuttu, gitar çaldı, ip atladı ve buz gibi limonatalar yudumladı. Tam anlamıyla harika bir yaz geçirmişti.”
Sonra ‘Gizemli Olayları Sil Süpür Ekibi’ ve aileleri, Travma Tramvayı adı verilen trenin kalkış noktasında buluşmak için sözleşirler. Günlerdir bu ânı bekleyen Simla, buluşma yerine ilk gelen kişi olur. Ardından Agâh, Elif, Nehir, Lina ve Mert gelirler istasyona. Bu Gizemli tren, göz alabildiğine uzanıyor, sanki onların hayal ettiklerinden daha geniş gibidir. Hâliyle şu sorular peş peşe sıralanır: “Acaba içinde yüzebileceğimiz bir havuz, tırmanabileceğimiz bir macera parkuru, geçmişe yolculuk yapabileceğimiz bir müze, yıldızları seyredebileceğimiz bir planetaryum var mıdır? Bir trene tüm bunlar sığabilir mi?” Fakat trenin ilk vagonunda küçük odalar vardır ve herkes kendi ailesiyle burada kalacaktır. Neden sonra treni keşfetmek için odalarından çıkar herkes. ‘Güç Rehberi’ Ahmet’in bilgilendirmesiyle tramvayı yakından tanımaya başlamazdan evvel şu sözlerin ışığı altında aydınlanırlar: “Bu yolculuk, hepiniz için unutulmaz bir macera olacak! Ancak unutmayın ki yolculuk sadece gidilen yoldan ibaret değildir. Yola çıkarken düşündüklerimiz, yolda öğrendiklerimiz, hedeflerimiz ve bu süreçte kendimize kattıklarımız da çok önemlidir.”
Önce hep beraber ‘Umutsuzluk Koridoru’na adım atarlar. Yolculuk sırasında bazen ayağın takılıp, afallama ihtimalinden, bazen önünde aşılması zor tepeler, bazen geçmesi zor ve ürkütücü görünen çukurlar hatırlatılır. İnsan bazen kendisini bir bataklığa düşmüş ve oraya çekiliyormuş gibi hissedebilir kendini. Bu duyguların sonunda korku, acı ve endişeye kapılabilir. Fakat yazar tam da burada çocuklara zihinlerinde açması gereken bir kapı olduğunu anımsatıyor, bir mutluluk kapısı ve bu yerin adının ‘umut’ olduğunu. Trendeki bu tuhaf bölümle ilgili Ahmet Bey, “Bazen başımıza öyle şeyler gelir ki o anları sadece unutmak isteriz. Keşke hiç yaşan masaydı, deriz. Gücümüzün daha fazlasına yetmeyeceğini düşünürüz. Kendimizi çaresiz ve yapayalnız hissederiz. Siyaha bulanmış gibi… Karanlık, renksiz ve hissiz… Peki, renkleri nasıl geri getirebiliriz? Onca zorluk yaşadıktan sonra renkli kapıya ulaşmak mümkün müdür? Öncelikle o kapının varlığını hatırlamak gerekiyor. Ne kadar zorluk yaşarsak yaşayalım, renkler hep orada. Bunu yeniden fark etmek, atabileceğimiz en önemli adım.” sözleriyle izah ediyor.
Velhasıl; Gizemli Olayları Sil Süpür Ekibi, yani GOSSE yolculuğun neticesinde çok farklı bir ruh iklimine varırlar. Yaşadıkları tecrübenin, öğrendikleri bilgilerin sesleri altında; üzgün olmayı, öfkelenmeyi, incitilmeyi, belki aldatılıp haksızlığa uğramayı, bazen mağdur, bazen suçlu olmayı görürler. Günün sonunda kurgudaki herkes, hislerini hayat filtrelerinden geçirip, bizlerle paylaşıyor. Okuru, çok farklı bir trende, insanın kendisinden kendisine yolculuğa çıkaran İrem Oturaklıoğlu Kaya’ya bu güzel hikâyenin duyulmasına vesile olan Timaş Çocuk mutfağına teşekkür ederek, yazıyı bitirelim, sonraki istasyonda görüşmek üzere…
Sevim Şentürk