Onun, “Bir gün elbette bana döneceklerdir” diye bir sözü var. Bilhassa 2000 yılı itibariyle Tanpınar’a dair araştırmaların, yazıp çizmelerin, konferans ve sempozyumların arttığını görüyoruz. Umulur ki bunda türlü etiketleri bir kenara bırakmanın da etkisi olsun. Muhafazakarlık, modernlik, sol, sağ, şark, garp… Unutmayalım: Tanpınar, o çok sevdiği kelimeyi kullanacak olursak bir terkiptir. Üstelik kendi iç terkibini oluşturamamış bir terkiptir. 1959 yılında Hasan Âli Yücel’e yazdığı bir mektupta “İnsan etrafın kendi hakkındaki sevgisine, düşüncesine, kendisine uzanmasına ve eğilmesine muhtaç. Biz sevginin, dostluğun, sırasına göre hiddetin, kinin ayaklarında kendimizi daha iyi görüyoruz. Tabii birinciler başka; onlarda büyüyoruz, öbürlerinde yıkılıyor, çürüyoruz.” diyor. Ona dair yazılanlarda en çok dikkat çeken şeyler; hep dostları için yaşamış olması, kendinde olanı paylaşması, kimseye yük olmaması. Bu yüzden de Tanpınar demek biraz da sevgi ve dostluk demek.
Hem kendisini daha iyi tanımak hem de eserlerine daha dikkatli gözlerle bakabilmek için neler okunabilir? Aslında liste uzun. Belki birkaç yazıyla anlatılabilir. Ancak ilk etapta şu listeyi sunabilirim:
A’dan Z’ye Tanpınar (Ekrem Işın), Orpheus’un Şarkısı (Handan İnci), Ahmet Hamdi Tanpınar: Bir Kültür, Bir İnsan (Turan Alptekin), Tanpınar’ın Eşiğinde (Mehmet Samsakçı), Tanpınar’ın Şiir Dünyası (Mehmet Kaplan), Bir Hülya Adamının Romanı: Ahmet Hamdi Tanpınar (M. Orhan Okay), Bir Gül Bu Karanlıklarda: Tanpınar Üzerine Yazılar (Abdullah Harmancı, Handan İnci), Ahmet Hamdi Tanpınar (İnci Enginün), Zaman ve Hafızanın Kıyısında: Tanpınar'ın Edebiyat, Estetik ve Düşünce Dünyasında Bergson Felsefesi (Şerif Eskin), Huzursuz Huzur ve Tekinsiz Saatler: Ahmet Hamdi Tanpınar Üzerine Tezler (Zeynep Bayramoğlu), Geç Kalan Adam: Ahmet Hamdi Tanpınar (Sefa Kaplan), Tanpınar Sözlüğü: Şahsi Bir Masalın Simgeleri (Özgür Taburoğlu), Talih, Tesadüf ve İrade: Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Romancılığı Üzerine Düşünceler (Seval Şahin).
İçimden bir ses, bu yazının devamının geleceğini söylüyor…
***
Tanpınar’ın doğum gününde yahut vefat gününde sempozyum düzenleyen belediyelerin daha sonra sempozyum metinlerini kitaba dönüştürmesi olmazsa olmaz bir âdet. Bazı metinler daha evvel konuşulmuş konular etrafında gezinse de bazıları var ki okundukça zihin açıyor. Bir yazar, başka bir yazara tabiri caizse kafayı takınca, kalem ve zihin hüneri de varsa ortaya çok güzel çalışmalar çıkabiliyor. Mesela Tanpınar’ın müzikle olan ilişkisine dair çalışmalar böyle. Malumdur ki o yalnız müzikle değil, sanatın birçok alanıyla ilgilenmiş ve hatta ciddi eleştiri yazıları yazmış bir entelektüeldi. Bugün hâlâ keşfedilmeyi bekliyor denmesi boşuna değil. Hem kendi yazdığı hem de hakkında yazılan her şey yeni sayfalar açıyor okuyuculara, meraklılara. Yaşadığım Gibi kitabından şu ifadeler, ayaklarımızı yerden kesmeye yeter de artar bile diyor ve hemen akabinde listeye geçiyorum:
“Kaç uçuruma birden asıldık? Her an muzlim bir felâketi bekliyoruz! Ölümden, yıkılıştan daha derin, çok kat’î bir şey! Çünkü hiçbir felâket, şuuru kadar büyük değildir, fakat ben ona da razıyım ey musıkî! Sadece beni kendi kutbumda, o mutlak yalnızlıkla bırakma! Beni kendi günlerime indirme, kartal pençelerinden düştüğüm zaman artık kendim olmayayım: Ve muhakkak ki her veli, her aziz Allah’la karşılaştığı, onunla dolduğu zaman, şu anda benim yaptığım gibi, yakıcı ziyâretin sonunda sadece bir kül yığını olmak istiyordu. Onun için musıkî san’attan ziyade dine benzer.”
“Ahmet Hamdi Tanpınar: Ebediyetin Huzurunda” (Ümit Meriç, Selma Ümit Karışman), “60 Yıl Sonra Bursa’da Tanpınar Zamanı” (Editör: Dr. Yahya Aydın), “Modernleşmenin Zihniyet Dünyası: Bir Tanpınar Fetişizmi” (Besim F. Dellaloğlu), “Kayıp Zamanın İzinde: Ahmet Hamdi Tanpınar” (Mehmet Aydın), “Haz ve Günah: Bir Tanpınar Yorumu” (İbrahim Şahin), “Tanpınar’ın Türküsü: Tanpınar’dan Anadolu’nun Yazılmamış Romanlarına” (Nurettin Albayrak), “Tersine Çevrilmiş Bir Teoloji: Ahmet Hamdi Tanpınar Yazıları” (Ahmet Sarı), “Hasret ve Azap: Tanpınar’da Şehir ve Kadın” (Mehmet Kurtoğlu), “Tanpınar’ın İzinde Beş Şehir” (Alberto Manguel), “Tanpınar’ın Başyapıtı Türk Modernizminin Zirvesi: Huzur” (Beatrix Caner).
Sanıyorum ki bir yazıyla daha devam edeceğiz…
***
Tanpınar’a ve eserlerine dair yazılanlar hakkında bir yolculuktu bu. Üçüncü ve son istasyonundayız ancak şüphe yok ki bu yazılar ortaya çıkarken de yeni Tanpınar kitapları hazırlanıyor birileri tarafından. Birileri derken, bu büyük yazarın ressamından mimarına, psikoloğundan şairine kadar pek çok çevre için yeni keşiflere, yeni ürünlere vesile olduğuna işaret etmek istedim aslında. Mesela bu küçük yazıya başladığım günlerde Halûk Sunat’tan Boşluğa Açılan Kapı adıyla yeni bir Tanpınar kuyusu açıldı. Alt başlığı şöyle: Ahmet Hamdi Tanpınar ve Yapıtlarına Psikanalitik Duyarlıklı Bir Bakış. “Elinizdeki kitap, ‘yaratma edimi’ni anlamak üçıktığım zere yolculuğun Tanpınar durağı. Bir yandan ‘yapısal kuruluş’uyla kendisini (‘kendilik kuruluşu’nu), diğer yandan, o yapısallığın yaratma edimine nasıl izler düşürdüğünü anlamaya çalışıyorum.” diyor Sunat. Sadece görüneni kadarıyla bile çetin ceviz bir çalışma olduğu söylenebilir.
Geçmişten bugüne çok şey söyleyen, gelecekte de mutlaka insanların dönüp dönüp okumaya, anlamaya çalışacağı Ahmet Hamdi Tanpınar, bu vasfıyla zaman zaman kendini açan, zaman zaman da kapatan bir sır. Hem kendisinin arka bahçesi hem de yaşadığı coğrafyanın arka sokakları için kazı çalışması yapmayı sevenlere; dev bir takım çantasıdır Tanpınar. Bu takım çantasının diplerinde musiki, resim, heykel ve mimari de yer alır. Böylece kazı çalışması dünyanın farklı seslerini, sözlerini, bakışlarını da bir araya getirebilir. İşte birçok araştırmacı da bu zenginlikten yararlanıp ortaya zihin açıcı eserler koymuş. Folklor araştırmacısı Prof. Hayrettin Rayman’ın Marcel Proust ile Tanpınar’ı zaman bağlamında değerlendirdiği eseri dikkate değer. Bu tip karşılaştırmalı çalışmalardan biri de Elmas Şahin’e aitti; Zamana Vuran Dalgalar: Virginia Woolf ve Ahmet Hamdi Tanpınar. Yunus Alıcı editörlüğünde Paradigma Akademi Yayınları’ndan çıkan Bugünün Aynasında Bir Sır kitabı ise İnci Enginün, Abdullah Uçman, Ahmet Sarı, İbrahim Şahin, Mehmet Samsakçı gibi Tanpınar üzerine çalışmalar yapmış pek çok akademisyeni, yazarı bir araya getiriyor. Tanpınar’ın memleketimizi ve milletimizi açıklayan tarafları keşfedilmekle bitmiyor. Böylece okur için de Tanpınar’a mahsus bir kitaplık oluşturmak ya da sadece ona özel birkaç raf ayırma ihtiyacı ortaya çıkıyor. Buna zevk ü sefa desek de yeridir.
Yazıyı ve seriyi -şimdilik- bitirirken, Necmettin Turinay’ın Üç İsim Dört Mevsim kitabını da anmak isterim. Tanpınar faslından hemen sonra Mehmet Kaplan ve Orhan Okay faslını açması gerekiyor okurların. Türk edebiyatının bu üç büyük isminin birbirleriyle ilişkileri, meraklılara çok tadında bir belgesel izlettiriyor. Tanpınar aramızda gezinmeye devam ediyor…
Yağız Gönüler
x.com/ekmekvemushaf
* Bu yazı daha evvel Litros Sanat'ta üç parça hâlinde yayınlanmıştır.