Güzelliğini Gördükçe Ağlayasım Geliyor etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Güzelliğini Gördükçe Ağlayasım Geliyor etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Ocak 2022 Perşembe

Bozkırdan insan hikâyeleri

Ethem Baran’ın son öykü kitabı Güzelliğini Gördükçe Ağlayasım Geliyor, yakın zamanda İletişim Yayınları tarafından neşredildi. Kitap üslûp açısından Ethem Baran öykücülüğünde farklı bir yerde bulunuyor. Diğer kitaplarındaki şiirsel ve imgesel anlatım yerini daha sade, düz, anlaşılır bir anlatıma ve önceki kitaplarına göre daha kısa cümlelere bırakmış. Bunun bilinçli bir tercih olduğunu düşünüyorum; çünkü yer yer önceki üslûbundan sahneler de yer alıyor kitapta. Yazar, bilerek böyle yazdım der gibi bir yol tutturmuş.

İki bölümden (Boş Geçmeyelim, Baş Dönmesi) ve ilk bölümde iki, ikinci bölümde altı öykü olmak üzere toplam sekiz öyküden oluşuyor kitap. Bu öykü sayısı da Baran için az sayılabilir. İlk bölümün öyküleri “Furkan” ve “Nisa” birbiriyle bağlantılı bir şekilde oluşturulmuş. Bir novella da diyebiliriz bu bölüm için. Zaten kitabın yarıdan fazlası bu iki öyküden oluşuyor. Furkan’da, ergenliğinin ortasındaki bir gencin iç monologlarını görüyoruz. Karakterin içinde bulunduğu ruh halini, topluma, ailesine, kurumlara bakışını çok başarılı oluşturmuş yazar. Genelde isyankâr ve sorgulayıcı görüyoruz karakteri. Babayla problem, mutsuzluk, belirsizlik ve platonik aşk öykünün genel atmosferini oluşturuyor. Aşırı detaya girmeden, Türkiye’nin muhafazakâr kesimine de (din tüccarlığı üzerinden) bir eleştiri topu atıyor yazar. Zaten karakterlerin isimlerinden de (Furkan, Nisa) anlaşılabilir hangi kesimin hikâyesini yazdığı.

İkinci öyküde ise bir kadın karakter görürüz ki bu, kitapta çok karşımıza çıkan bir durum değildir. Baba ve aile problemi iki öyküde de temel sorunlar olarak karşımıza çıkıyor. Buna bu öyküde alttan alta yalnızlık duygusu da ekleniyor: “Herkes kendince, hayatta kalabilmek için gerekli silahları bulmuş ya da onlara baştan verilmiş. Benim sadece kitaplarım var.” Yine tek karakterli bir öykü diyebiliriz Nisa’ya da. Fakat bu iki öykü de lirizm açısından zengin öyküler. Yazar zaman zaman ‘ben’ zaman zaman da “ilahi bakış açısı” anlatımıyla öykülerini zenginleştirmiş fakat karmaşıklaştırmamış. İki gencin problemlerini toplumsal bazı aksaklıklar içinde eritip başarılı iki öykü karşımıza çıkarmış.

Baş Dönmesi” bölümü birbirinden bağımsız altı öyküden oluşuyor. Yine duygu odaklı öyküler yazan Baran, “Tıkır Tıkır” öyküsünde farklı bir yola girmiş ve baston metaforuyla toplumun aynılaşması ve kutuplaşmasını işlemiş. İnsanın sevdiği yerde dahi yalnız kalabileceğini ve ‘bizim gibi olmayan haksızdır’ bakışını kısacık öyküde çok başarılı anlatmış.

Diğer kitaplarında da ara ara gördüğümüz, günümüz edebiyatının aksayan yönlerini ele aldığı bir öyküyü bu kitapta da görüyoruz: “Bay WC Sıcak Duş Emanet Alınır.” Yine duygu temalı (hayal kırıklığı) bu öyküde günümüzün hem okur hem yazarlarına da eleştiriler yok değil.

Gözleri Dolana Dolana” ve “Her Yaz” öyküleri tıpkı ilk bölümdeki gibi, genç karakterlerin gönül işlerini tema olarak ele alıyor ancak baygın, ağlak bir romantizm görmüyoruz hiçbir zaman. Ancak mutluluk da görmüyoruz. Karakterler ve öykü umutla umutsuzluk arasında, umutsuzluğa doğru bir akışta işleniyor.

Yazarın genel olarak dili kullanımı oldukça iyi. Diğer kitaplarında olan, daha çok taşra anlatımını kırmış, insana ve duygulara yönelmiş bu kitabında. Tam bir bozkır öykücüsü Baran ve buranın toplumunu gözleme kabiliyeti üst düzeyde. Ayrıca iç monolog öyküleri ayrı bir başarılı. “Güzelliğini Gördükçe Ağlayasım Geliyor”un yazarın en iyi bir iki kitabından biri olduğunu düşünüyorum.

Mehmet Akif Öztürk

6 Eylül 2021 Pazartesi

Yaşarken karşılaşılan sıkıntılar, geçirilen sarsıntılar

Öyküler vardır, üç dört yaşlarında bir çocukken, geceleri babaannenizin başucunuzda çektiği tesbihin şıkırtısı gibi gelir okudukça. O sarhoşluk verici tesbih şıkırtısı gibi hem uykunuzu getirir hem uyandırır. Dinlendirir, dinlettirir. Uzunca bir yolculuğun üstüne içtiğiniz demli bir çay gibi, tatlı bir acılık bırakır dilinizin ortasında. Güzelliğini Gördükçe Ağlayasım Geliyor, böyle öykülerden oluşan bir kitap işte.

Güzelliğini Gördükçe Ağlayasım Geliyor, Ethem Baran’dan okuduğum ilk öykü kitabı oldu. Kitap, “Boş Geçmeyelim” ve “Baş Dönmesi” olmak üzere iki kısma ayrılıyor. Birinci kısımda iki öykü, ikinci kısımda altı öykü var. Birçok öykü kitabında olduğu gibi, bu kitapta da öyküler arasında incelikli bağlantılar söz konusu olabiliyor bazen. Örneğin “Furkan” öyküsündeki olaylar ile “Nisa” öyküsündeki olaylar, bir cama tırmanma hadisesiyle birbirine bağlanıyor. Öykülerde kullanılan bu tarz teknikler ise okur için öyküleri daha çekici ve etkileyici yapıyor. Kitapta, öykülerin geneline hakim bir konu var ki, o da yaşamak meselesi. Yaşarken karşılaşılan sıkıntılar, geçirilen sarsıntılar anlatılıyor kitapta. Tabi bunların okura aktarımı her zaman çok net olmuyor ve anıştırmalardan faydalanılıyor. Öykülerde kullanılan anıştırmalar, öyküleri daha ucu açık, yaşanan olayları okur açısından tamamlanabilir ve yorumlanabilir hale getiriyor. Karakterlerin bilhassa yaşamlarını, çocukluklarını ve ailelerini sorguladığı paragraflarda, karakterin zihninden geçen olaylar, okurun zihnine isabet ettiğinde bütünlük kazanıyor.

Bomba imha uzmanı olmak istiyorum, var mı diyeceğiniz! Hayatla aramdaki bağ o tel kadar olsun istiyorum. Ama öncesinde geçici bir iş bulmalıyım. Annemin ve babam olacak o pislik herifin dilinden kurtulmalıyım. Sonra şöyle kocaman bir revolver alacağım mutlaka; elimde viski şişesiyle bu bankta oturup şu saksağanları tek tek havaya uçuracağım.

Pek çok psikolog, insanın çözemediği sorunların kaynaklarını bireyin geçmişinde, çocukluğunda arar. Bireyin büyürken yaşadıkları, büyürken ailesinden ve çevresinden gördüğü tavır ve tutumlar kişinin hayatında pek çok şeyi belirleyecektir. Nitekim, imam çocuğu camiden kovar, çocuk hayatı boyunca ezan duyduğu yerden kaçar. Kitaptaki bazı öykülerde, karakterlerin iç çatışmalarının çoğunun çocukluk ve gençlik dönemleriyle olduğu görülüyor. Bu nüans da okura çok önemli bir psikolojik ipucu veriyor, insan dışarıdan nasıl bir tutum görürse, öz benliğine karşı da aynı tutumları geliştiriyor, bir o kadar da çevresinden nefret etmeye başlıyor, böylece insan, olması gerekenden farklı, insanlardan uzak, hayattan kaçan, duygusal olarak zayıf bir birey olarak topluma dahil oluyor.

Annem abimin yanındadır. Onun biricik evladı o. Yoruldun mu oğlum, meyve getireyim mi oğlum, canın ne istiyor, ne pişireyim oğlum? Ee, kolay değil markette kasiyerlik yapmak. Eve para getiriyor tabii. Benim gibi hazır yiyici değil. Beni evden atıp yurda gönderirken, evin kokusuna, odamın duvarlarına, babamın bağırıp çağırmalarına, dik dik bakışlarına bile hasret bırakırken abimi gözünüzün önünden ayırmaya kıyamadınız değil mi? Sorumsuz, serseri, tembel olan benim; çocukluğu kötü geçen, koruyup kollanması, sevilmesi gereken o.

Babam benim için bitmiş görünen ama aslında yarım bir resimdir. Resim derslerini, hiçbir resmi tamamlayamadığım için sevmezdim. Hocamızın verdiği ödevi anlardım anlamasına; yapardım da. Bizden istenen konuyu resmederdim ama sayfanın geri kalanını nasıl dolduracağımı bilemezdim. Konu sayfanın ortasında kalır, gerisini boyayarak doldurmam gerekirdi. Hoşuma gitmezdi sırf sayfayı doldurmak için boş boş boyamak; bir de boyaya yazıktı. Çabuk biterse babam kızıyordu. Sayfanın boş kalan kısımlarını gereksiz yere boyayarak doldurmak babamdan bir kez daha boya istemek demekti. Olacak şey değildi yani.

İnsan bazen bazı metinleri hem şaşırarak hem de kahkahalar atarak okur, kitapta tam da bu tanıma uyacak bir öykü de mevcut ki, o da kitabın son öyküsü olan İthaf. Bu öyküde bahsedilen kişi ve olayların çoğu, kendi hayatımızda da örneklerine sık sık rastlayabileceğimiz kadar doğru, hem de oldukça tebessüm ettirici. İthaf öyküsünde yazar, yazmış olduğu bu öyküyü, günlük hayatta kendisini kızdırmış olan herkese ithaf ediyor, öykün ithaf edildiği kişilerden bazıları şunlar:

yıllardır tıraş olduğum, zorunlu konuşmalar dışında tek kelime etmediğimiz ve bana bir kez bile adımla hitap etmeyen berberime,(…)

en sağ şeritte kendi halimde ve trafiğin belirlediği hız sınırları içinde insan gibi sakin sakin giderken, orta ve sol şerit müsait olduğu halde arkamdan gelip bana selektör yapan hayvan oğlu hayvana;(…)

bankamatikte, cihazı ilk defa görüyormuş ya da o an makineyi yeniden icat ediyormuşçasına düşünüp duran; yıllardır kullandığı menüyü defalarca okurken verilen süreyi kaçırdığı için ek süre isteyeceğine kartını alıp tekrar takan, aynı uzun yolculuğa arkasındaki uyruğa aldırmadan yeniden koyulan ve dayanamayıp kafamı uzattığımda hesap özetini görünce, ona, ben ve benim gibilerin en az iki katı maaş veren kurumuna içimden küfürler yağdırdığım paçavra kılıklı herife;(…)

Güzelliğini Gördükçe Ağlayasım Geliyor’u, bir buçuk saat içinde okudum, ama okurken aldığım keyif bir buçuk saatten fazlasını dolduracak kadardı. Kitapta en sevdiğim öykü, "İthaf" oldu. Hem müstakil olarak öyküleriyle hem de bütün bir kitap olarak feyiz ve keyif alınacak bir eser olduğunu düşünüyorum. Kitabı okuyacak olan herkese, keyifli okumalar diliyorum.

Nida Karakoç
twitter.com/nida_karakoc