İrem Oturaklıoğlu Kaya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İrem Oturaklıoğlu Kaya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Kasım 2024 Cuma

Travma Tramvayı’na binmek ister misiniz?

İrem Oturaklıoğlu Kaya, bir uzman psikolog. Onun önce gözlemlerinden sonra kaleminden çıkan ve 6-10 yaş arasına göre kurgulanmış Renklerimin Sırrı Ne, zorluklardan geçen, umuda giden yolculuğun hikâyesi. Kitabın alt başlığı bize zor ama oldukça özel bir maceraya davet ediyor zaten: Travma Tramvayı’nda Yolculuk. Ayça Tuba Kaya’nın çizgileriyle ilerleyen ve ‘yolumu renklendiren bütün çocuklara’ ithafıyla başlayan öykü şu cümlelerle ‘merhaba’ diyor: “Simla, yaz tatilini anneannesi ve dedesinin yanında geçirdi. Meyve bahçelerinde koştu, komşu teyzeleri ziyaret etti, sıcacık kumlarda oynadı, yıldızları seyretti, balık tuttu, gitar çaldı, ip atladı ve buz gibi limonatalar yudumladı. Tam anlamıyla harika bir yaz geçirmişti.

Sonra ‘Gizemli Olayları Sil Süpür Ekibi’ ve aileleri, Travma Tramvayı adı verilen trenin kalkış noktasında buluşmak için sözleşirler. Günlerdir bu ânı bekleyen Simla, buluşma yerine ilk gelen kişi olur. Ardından Agâh, Elif, Nehir, Lina ve Mert gelirler istasyona. Bu Gizemli tren, göz alabildiğine uzanıyor, sanki onların hayal ettiklerinden daha geniş gibidir. Hâliyle şu sorular peş peşe sıralanır: “Acaba içinde yüzebileceğimiz bir havuz, tırmanabileceğimiz bir macera parkuru, geçmişe yolculuk yapabileceğimiz bir müze, yıldızları seyredebileceğimiz bir planetaryum var mıdır? Bir trene tüm bunlar sığabilir mi?” Fakat trenin ilk vagonunda küçük odalar vardır ve herkes kendi ailesiyle burada kalacaktır. Neden sonra treni keşfetmek için odalarından çıkar herkes. ‘Güç Rehberi’ Ahmet’in bilgilendirmesiyle tramvayı yakından tanımaya başlamazdan evvel şu sözlerin ışığı altında aydınlanırlar: “Bu yolculuk, hepiniz için unutulmaz bir macera olacak! Ancak unutmayın ki yolculuk sadece gidilen yoldan ibaret değildir. Yola çıkarken düşündüklerimiz, yolda öğrendiklerimiz, hedeflerimiz ve bu süreçte kendimize kattıklarımız da çok önemlidir.

Önce hep beraber ‘Umutsuzluk Koridoru’na adım atarlar. Yolculuk sırasında bazen ayağın takılıp, afallama ihtimalinden, bazen önünde aşılması zor tepeler, bazen geçmesi zor ve ürkütücü görünen çukurlar hatırlatılır. İnsan bazen kendisini bir bataklığa düşmüş ve oraya çekiliyormuş gibi hissedebilir kendini. Bu duyguların sonunda korku, acı ve endişeye kapılabilir. Fakat yazar tam da burada çocuklara zihinlerinde açması gereken bir kapı olduğunu anımsatıyor, bir mutluluk kapısı ve bu yerin adının ‘umut’ olduğunu. Trendeki bu tuhaf bölümle ilgili Ahmet Bey, “Bazen başımıza öyle şeyler gelir ki o anları sadece unutmak isteriz. Keşke hiç yaşan masaydı, deriz. Gücümüzün daha fazlasına yetmeyeceğini düşünürüz. Kendimizi çaresiz ve yapayalnız hissederiz. Siyaha bulanmış gibi… Karanlık, renksiz ve hissiz… Peki, renkleri nasıl geri getirebiliriz? Onca zorluk yaşadıktan sonra renkli kapıya ulaşmak mümkün müdür? Öncelikle o kapının varlığını hatırlamak gerekiyor. Ne kadar zorluk yaşarsak yaşayalım, renkler hep orada. Bunu yeniden fark etmek, atabileceğimiz en önemli adım.” sözleriyle izah ediyor.

Velhasıl; Gizemli Olayları Sil Süpür Ekibi, yani GOSSE yolculuğun neticesinde çok farklı bir ruh iklimine varırlar. Yaşadıkları tecrübenin, öğrendikleri bilgilerin sesleri altında; üzgün olmayı, öfkelenmeyi, incitilmeyi, belki aldatılıp haksızlığa uğramayı, bazen mağdur, bazen suçlu olmayı görürler. Günün sonunda kurgudaki herkes, hislerini hayat filtrelerinden geçirip, bizlerle paylaşıyor. Okuru, çok farklı bir trende, insanın kendisinden kendisine yolculuğa çıkaran İrem Oturaklıoğlu Kaya’ya bu güzel hikâyenin duyulmasına vesile olan Timaş Çocuk mutfağına teşekkür ederek, yazıyı bitirelim, sonraki istasyonda görüşmek üzere…

Sevim Şentürk

27 Mart 2024 Çarşamba

Şefkate sarılmak mümkün mü?

Sarılmanın gücünden haberdar mısınız? Öyle bir etkisi var ki iki taraf için de büyülü. Önce uzun uzun konuşmak ama sonunda illaki sarılmak. Yatıştırıcı, huzuru çağıran, sakince düşünmeye alan açan bir deneyim. Sarılmak için hep başkalarına ihtiyacımız olduğunu düşünürüz, yanılıyoruz çünkü sarılmanın başka bir öznesi daha var: Kendimiz.

Kendine Sarılmak Nasıldı?Timaş Çocuk Psikoloji Kitaplığı’na dahil olan dokuzuncu kitap. Klinik Psikolog İrem Oturaklıoğlu Kaya’nın kalemi, Ayça Tuba Kaya’nın çizgileriyle aynada kendimize dönüyoruz. Kitabın sorduğu soru etrafında şekillenen bir hikayeyle karşılaşıyoruz, hikayenin sonuna dek sorup soruşturuyoruz. Kimi, neyi sorup soruşturuyoruz peki? Kendimizi, içimizi, kalbimizi, öncemizi, sonramızı, zihnimizi… Buna vesile olan bir çocuk kitabı yaratmak çok kıymetli.

Kitap bölümlerden oluşuyor. Önce okulun gözde ekibiyle tanışıyoruz. Bu gözde ekibin içinde gizemli bir ekip bulunuyor: Gizemli Olayları Sil Süpür Ekibi. Bu ekip ve ekip üyesi olarak ismini sık sık duyduğumuz Simla, gündelik hayat akarken oluşan küçük küçük gizemleri açığa çıkarmayı kendilerine amaç ediniyor. Fasulyesi büyümeyen Toprak’ın kendini daha iyi hissetmesi için neler yapabileceklerini konuşuyor bu ekip örneğin. Hem fasulyeyi büyütebilmek için kafa yoruyorlar hem fasulye büyüse de büyümese de Toprak’ın kendini daha iyi hissetmesi için. Gizemli Olayları Sil Süpür Ekibi’nin bu beyin fırtınası ya da adına toplantı diyebileceğimiz bu deneyim, çocukların kendi aralarında karar alma mekanizmaları geliştirebiliyor olmalarının da bir göstergesi. Toplanmak, tartışmak, karar almak, fikir geliştirmek sadece yetişkin becerileri değil. Hatta bu deneyimleri çoğu zaman çocuklar daha sağlıklı yaşatıyor çevrelerine. Hem hayal gücünün sonsuzluğunda süzülebiliyor olmaları hem tüm varsayımların en uzak kıyılarında konumlanan zihinleri onların yolunu birbirlerini gerçekten duyabildikleri toplantılara çıkarıyor.

Toprak’ın fasulyesi neden büyümüyormuş, Simla ve ekibi buna nasıl bir çare buldu?.. Bu soruların yanıtları kitapta saklı ama Toprak’ın endişesi, utancı, hayal kırıklığı vesilesiyle aynayı kendimize döndürmemiz için yazar araya giriyor bu macera sonunda ve şöyle soruyor: “Ağladığında sana iyi hissettiren şeyler neler? Sen Simla’nın yerinde olsaydın Toprak’a nasıl yardım ederdin?” Simla ve ekibinin her bir olayı çözüşünden sonra gelen bu sorular, okuru kurgudan birkaç dakikalığına çıkarıyor ve gerçeğe döndürüyor. Minik okur, genç okur, yetişkin okur birlikte okuyacaksa bu kitabı örneğin, ortaya harika bir tartışma ortamı çıkabilir. Ya da bir akşam zengin içerikli bir aile etkinliği. Bu açıdan Kendine Sarılmak Nasıldı? adlı bu kitap, sosyal duygusal yönümüzü sorgulayan bir etkinlik kitabı aynı zamanda.

Simla daha neler yaşayacak diye beklerken yaz yaklaştıkça Simla'nın sıkıldığını öğreniyoruz. Çocukların sıkılmasına izin verilmez genelde. Yani yetişkinler çocukların sıkılmasından korkar, çocuklara hemen yapılandırılmış planlar sunarlar. Simla için böyle olmuyor. Anne ve babası ona bir "yapılacaklar listesi" sunar ancak bu listede kurslar, eğitimler yoktur. Örneğin, listenin başını "Kar topu oyna." etkinliği çekiyor. Üstüne bir de sıcak çikolata... Oh! Sıcak çikolatadan hemen önce kar topu oynuyor Simla ve ekibi. Kahkahalar beyaz soğuğa karışırken Elif'in iç sesi konuşmaya başlıyor: "Sen kar topu oynamayı beceremiyorsun." İç sesimize ve kendimize nasıl yüklendiğimize dair ilk işaret Elif'ten gelmiş oluyor. Sonra yapılacaklar listesine göz atan ekip araya giriyor ve sonunda yine ayna bize dönüyor: "Senin içinde de başarısız ve yetersiz olduğunu söyleyen bir ses var mı? Bu sesi haklı buluyor musun?" Bir ara sıklıkla iç sesimi susturmayı deniyordum, hiç susmuyordu çünkü. Gerçekten çok çok çok zor bir beceri bence bu. Ömrümüz, kendimizle konuşarak geçiyor. Başkasıyla konuşmamayı tercih edebiliyoruz ama kendimizle bu tercihi yapmak mümkün değil gibi. Bu zorunlu birlikteliği daha çekilir kılmak kendimize vereceğimiz en kıymetli hediye şüphesiz. Şefkati başkasına gösterebiliyorsak neden kendimize gösteremeyelim? Kitabın bu noktasında sorduğum soru tam olarak buydu. Çünkü Simla, Toprak'ın imdadına hemen yetişti ve ekiptekilerle ona destek olmak için çok uğraştı. Toprak üzgünken onu endişelerinden uzaklaştırmak ve biraz olsun onu rahatlatmak için bazı cümleler kurdu, bazı sorular sordu. Kendimize neden bu ilk müdahaleleri yapmayalım? Elif'in iç sesiyle tüm bunları sorguladım.

Kitapta hikayesi anlatılan çocukların öz şefkatle nasıl buluşacakları, öz şefkatten ne anlayacakları, öz şefkatin hayatımızdaki varlığı ya da yokluğundan sizin ne anlayacağınız kitabı okuduktan sonraki süreciniz için saklı kalsın. Bu bir farkındalık hikayesi ve çok bölümlü, her bir hikaye birbirine bağlı aslında. Aradaki bağları örmek, keşfetmek daha önce hiç bu kadar gizemli olmamıştı.

Evrim Sayın