5 Haziran 2024 Çarşamba

Anlatmadan yaralara dokunan bir dost eli

Modern zamanın erişimi kolay, konfora düşkün ve fakat daima yorgun ve sükuneti arayan insanlarıyız. Zihnimiz sürekli dolu. Ekranlardan, kaydırmalardan, reklamlardan oluşan dev bir hengamenin içinde şahsi dertlerimizi öğütemediğimiz gibi, kendimizi dinleyeceğimiz yahut bir başkasına kulak vereceğimiz zamanlar dahi işgal altında. Böyle zamanlarda anlatmadan anlayan, bir bakıştan, nefes alıp verişten, sesindeki o ince titremeden duruma vakıf olup omzuna baş koyacağı bir dost arıyor insan. Anlatmak için değil, o içteki büzüşme her neyse, ancak bir dostun sırtını sıvazlamasıyla durulacak gibi hissettiğinden. İşte bu kitap, anlatmadan o yaralara dokunan bir dost eli gibi...

Her insan derdi nispetince bir mananın içinde döner durur şüphesiz. Kitap, seni beni ayırmadan insan olma derdinin içinde belki de kaybolmuşlara ‘yalnız değilsin’ diyor fısıldayarak. Bir kavram haritası çıkarıyor edebi çerçevede. “Huzur, insan(ın) gönlündedir. Bakın bu üç kelime de çok kolay okunur ama içini doldurmak hiç kolay değildir. Hangi huzur, hangi insan, hangi gönül? Hakikat belki de bu üç kelimenin içini doldurmakla kendini aşikar ediyor.

Hafıza Kaydı, farklı zamanlarda yazılmış denemelerden oluşuyor. Yağız Gönüler bu denemeleri üç başlık altında sunmuş okura; “Hayat, İnsanlar ve Kitaplar.” Yazar gerek yaptığı alıntılarla gerek değindiği inceliklerle, ‘büyüklerin’ gönüllere dokunuşlarını anlattığı bölümlerle ve avcı bir okurun kendisine uzun bir liste çıkarabileceği kitaplarla lezzetli bir okuma sunuyor okura. Akılda dönüp duran sorulara cevap bulabildiğimiz anlar vardır hani. Bir ses, bir bakış yahut bir kelime boşluğu doldurur. Metinlerin çoğu böyle bir etkiye sahip. İnsan bir soruya hazırlıksız yakalanabildiği gibi, bir duyguya ve bir cevaba da hazırlıksız yakalanabiliyor.

Yeni bir yer yoktur, yeni bir ‘sen’ olana kadar.

Kimsenin kendine toz kondurmadığı bu zamanda yeni bir kimlik inşa etmek üzerine ve bu inşanın yokluğunun insanı içine düşüren sığlığı hakkında tefekküre davet eden muazzam bir cümle. “Yeni bir yer yoktur, sendeki seni bulup çıkarana kadar. Böylece her gün döndüğün yer, sadece döndüğün yerdir.

Yol yürümek, yol açmaya niyetli olanların işidir. Kendi(nde) bulduğu anlamı başkalarında da yaşatmak için. Sahiden yaşamak için. Yaşamak umurumuzdadır.

Sahiden umurumuzda mıdır?

Hakikat acımaz, acıtır.

İnsan daima özgür olmak ister ve insan daima özgün olmak ister.

Kalple akletmek, duyularla idrak arasında sağlam bir köprü inşa eder. Göz nereye baksa Allah’ı görür, kulak neyi duysa Allah’ı işitir. Böylece ‘Doğuda da batı da Allah’ındır. Nereye dönerseniz Allah’ın yüzü işte oradadır’ ayetinin sırrını tadar, yaşar.

Aramak, bulmak, yitirmek, sonra tekrar aramak, bu defa bulamamak ama aramadan asla vazgeçmemek, tüm bunlar sevgidendir.

Hayatımızdan memnun olmaya, öyle veya böyle güzel yaşamaya çalışmak tek başına halledilecek bir mesele değil.

Deneme, okuru içine alma açısından riskli bir alan. Didaktik olmadan, kalbe değen meseleleri yazarla bir dost muhabbeti kıvamında ele alan kitabın arka kapak yazısı genel bir özet sayılabilir;

Yaşadığımız topraklar dünüyle bugünüyle bizlere çok şeyler vadediyor. Eski(mez) insanların izini sürmek, onların yazdıklarından ve yaşadıklarından kendimize pratikler çıkarmak, dünü bugüne ve bugünü yarına bağlamak, Tanpınar’dan ilhamla söyleyecek olursak ‘değişerek devam etmek ve devam ederek değişmek’ her zaman mümkün. Yeter ki birileri ‘başka şeylerle’ ilgilensin, ‘başka şeyler’ okusun. Raflarda tozlanmış kitapları yeniden ortaya çıkarsın, kimsenin dikkatini çekmeyen asil konuları yeniden yorumlasın, tüm ciddiyetiyle ‘para etmeyen’ ama ‘mana yüklü’ işlerle yaşama anlam üstüne anlam katsın. Hem kendine hem civarına bahtiyarlık sunsun, huzur aşılasın, şevk versin. Neden olmasın?

Nihayetinde; “Muhabbet yalnızlığı giderir, muhabbet yürekleri bir eder, muhabbet cana can katar, muhabbet gönülleri mamur eder.

Vesselam.

Sevde Yazıcı
twitter.com/yazicisevde

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder