10 Ağustos 2022 Çarşamba

Bu devirde tasavvuf

Cumhuriyetle birlikte toplum hayatımızdaki en önemli değişikliklerden biri şüphesiz tekke ve zaviyelerin kapatılması hadisesidir. Tasavvuf faaliyetleri de bu sayede sonlandırılmak istenmiştir. Bu durumun ilk bakışta tasavvufun ve İslâm ahlâkının toplum hayatından uzaklaşmasına sebebiyet vereceği düşünülse de zamanla görüldü ki kanunlar ya da yasaklar marifetiyle gönül dizginlenemez. Cumhuriyet döneminde de insanlar gönül sofraları kurmuş, nefis terbiyesine devam etmiştir. Hatta tasavvuf gömleğini şahsî çıkarları için giyen sahtekârların temizlenmesine vesile olduğu için bu yasaklama faaliyetinin bir şekilde hayra vesile olduğunu düşünmek dahi mümkündür. Bakara suresinde Yüce Allah’ın buyurduğu üzere “Olur ki, hoşunuza gitmeyen bir şeyde sizin için hayır, yine olur ki hoşunuza giden bir şeyde de sizin için şer vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” Günümüzde de çeşitli dernek, vakıflar vasıtasıyla gönül sultanları nefis terbiyesine devam ediyor. Hayatın çok hızlı akıyor olması, olayların sıklıkla maddeci bir bakışla değerlendirilmesi ve dinî meselelerin dahi tüketim kültürünün oyuncağı olması gibi nedenlerle günümüzde tasavvufî bir hayatın mümkün olmayacağı sıklıkla savunulan bir görüş olmasına rağmen özellikle büyük şehirlerde yaşayan insanların manevî açıdan boşluğa düşmeleri, ruhsal bir çıkış yolu aramaları ve hayatlarının anlamını sorgulamaları günümüzde ve elbette her dönemde tasavvufa ihtiyaç duyulduğunu gösteriyor. Ömer Tuğrul İnançer, Dinle ki Dinlenesin adlı kitabında “Mademki nefis var, tasavvuf vardır çünkü nefisle mücadelenin yolu tasavvuftan geçer. Bu mücadelenin en büyük silahı da muhabbettir yani sevgidir.” diyerek bu devirde de tasavvufun bir ihtiyaç olduğunu vurguluyor.

Tasavvuf, insanın hayatı anlamlandırma merkezi olarak aklı değil gönlü kabul eder. Bu nedenle insanı ve insan sayesinde toplumu dönüştürmek için gönle hitaben konuşur. Gönül temizlenirse bütün dünyanın temizleneceğini savunur. İnsanlık tarihinin her döneminde zulüm var olmuştur. İyiliğin anlam kazanabilmesi için kötülüğe ihtiyaç vardır elbette ama günümüzde vahşetin sınırlarının çok genişlediğini insanların kalplerinin dünya putlarıyla dolduğunu söylemek gerekir. Bu durum tasavvufun naif dilinin bu katılaşmış kalpleri temizlemeye muktedir olamayacağı fikrini ortaya çıkarsa da İnançer Hoca bu durumu şöyle izah ediyor: “Kâbe içine put konmakla Kâbelikten çıktı mı? Çıkmadı elbette. Gönlümüz de öyledir. İçine dünya putu koysak da gönlümüz temizdir çünkü onu Allah yarattı.

İslamiyet yalnızca Kur’an ahkâmı değildir. Eğer öyle olsaydı Cenab-ı Hakk, yüce Kur’an’ı gökten indirir ve bütün insanlığın yalnızca bu hükümlere uymasını emrederdi. Fetih suresinde yer alan, “Şüphesiz sana biat edenler, ancak Allah'a biat etmişlerdir.” ayeti, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (sav) temsiliyetinin delilidir. Ashab-ı kiram efendilerimiz İslam dininin temel prensipleriyle beraber gündelik hayatının düzenlenmesine dair İslâm ahlâkına yönelik pek çok düsturu doğrudan Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’den (sav) almışlardır. İnançer Hoca, “Senin muhatabın insan olacak çünkü ilim insana insandan tecelli eder, kitaptan değil.” diyerek sohbetle eğitmenin önemini vurguluyor. “Peygambersiz İslam” söylemi son dönemde özellikle sosyal medya üzerinden gençlerin zihinlerini bulandırmaya devam ediyor. Birtakım ayetleri kendilerince yorumlayan kişiler yalnızca Kur’an okuyarak İslâmî bir yaşamın mümkün olacağını savunuyor. Oysa birçok ibadetin teferruatı Kur’an’da yer almaz. Müslümanlar Peygamber Efendimizin örnekliğini esas alırlar. İnançer Hoca bu kişilerle ilgili de şunları söylüyor: “Bazıları iki tane tercüme okuyor, hatta iki tane de değil, bir tane tercüme okuyor, ‘Ben Kur’an’ı okudum, anlamadım.’ diyor. Ben de anatomi kitabını okudum ama doktor olamadım. Benim anatomi kitabını okuyup doktor olamayacağım tabii de senin bir defa Kur’an- Kerim tercümesi okuyarak Kur’an’ı anlaman mümkün mü? Bu ne haddini bilmezlik!

İnançer Hoca, tasavvufta esas olanın tevhide ulaşmak olduğunu vurguluyor. Ancak tevhidi doğru anlamak gerek. “Allah’la bir olmak, Allah’ta yok olmak, Allah olmak” gibi ifadeler ilk söyleyişte ürkütücü gelse de sözdeki mananın derinliğini idrak etmek söylenenleri daha anlaşılır kılıyor. “Ölmeden evvel ölmek” ifadesi mutasavvıflarca sıkça kullanılan bir ifade olmakla beraber buradaki ölmekten kasıt bedenin ölümü değildir. Ayrıca çokça yanlış anlaşıldığı üzere iradenin bir mürşide teslim edilmesi de değildir. Ölmeden evvel ölmek, kulun iradesinin mürşit marifetiyle Allah’ın rızasına yöneltilmesidir. “Sen çıkarsan aradan, kalır şeksiz Yaratan” dizesiyle latif bir biçimde ifade bulan bu anlayışı İnançer Hoca şu sözlerle destekliyor: “Namazlar, oruçlar, sair ibadet u taat, kul olmanın Cenab-ı Hakk tarafından bize gösterilmiş kestirme yollarıdır. Namazsız olmaz ama namaz kılmak için yaratılmadık. O namazı kılarken tevhid ehli olmak için yaratıldık.” Peki nasıl olacak tevhid ehli olmak? Yunus Emre’nin dizeleriyle ifade etmeye çalışalım: “Kahrın da hoş lütfun da hoş” olacak. İnançer Hoca’nın ifadesiyle, “Fail-i hakikinin Allah olduğunu bil. Ne kimse senden incinsin ne de sen kimseden incin.” Gönül koymak, kin beslemek, hatta dünya uğruna çokça sevinmek dahi benlik alametidir. Oysa benlikten sıyrılmaktır esas olan. Gelene de eyvallah gidene de eyvallah diyebildiğimiz takdirde tasavvuf kapısının tokmağını tutmuşuz demektir.

Tasavvufta insan mühimdir. İnançer Hoca’nın da ifadesiyle “Allah yeryüzünde Allahlığını kulları vasıtasıyla yapar.Şeyh Galip Dede’nin “Hoşça bak zatına kim zübde-i âlemsin sen” dizeleri de aynı sırrı ifade ediyor: Nur-ı Muhammedî. Tasavvufta üzerinde durulan insandan kasıt beşer değildir. Beşer olmak için bir anneden doğmak kâfîdir ama insan olmak için bir mürşidin gönül sohbetlerinden ikinci kez doğmak gerekir. İnsan, çeşitli mertebelerden geçirdiği nefsini eğiterek insan-ı kâmil olmaya çalışır. Kulluğun esas gayesi, tevhidden maksat budur.

Ömer Tuğrul İnançer’in Dinle Neyden adlı programındaki konuşmalarından yola çıkılarak hazırlanan Dinle ki Dinlenesin adlı kitap, “Bu devirde tasavvuf olur mu?” sorusuna oldukça anlaşılır müspet bir cevap niteliğinde. Tasavvufun en görünür hali olan muhabbete dair İnançer Hoca’nın şu sözleri günümüz toplumunu sağaltıcı bir reçete hükmünde okunmalı kanaatimce: “Muhabbet güzelleşme demektir. Muhabbet sahipleri birbirlerini güzel gördükleri için aynı zamanda kendileri de güzelleşir ve muhabbet ettiğini üzmemek için muhabbet ettiğinin kendinde beğenmediği ahvali değiştirmeye çalışırlar. Dolayısıyla birbirlerini beğenmeleri, güzel görmeleri artar. Muhabbet esas olarak bu manaya gelir.

Erhan Çamurcu
erhan.hoca.55@hotmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder