Bazı kitaplar çocuklukta bırakılmamalı, José Mauro de Vasconcelos'un yazdığı Şeker Portakalı da öyle. Hepimizin çocukluk anılarının bir yerinde muhakkak vardır Zeze’nin maceraları. Hepimiz öyle çok sevdik ki diğer maceralarını da bir solukta okuduk. Zeze elimizde büyüdü desek çok da abartmış olmayız esasında. Onun sürekli konuştuğu bir şeker portakalı vardı, bizimse dinlemekten keyif aldığımız bir Zeze’miz...
Vasconcelos’un 12 günde yazdığı söylenen kitap bizim haftalarca elimizden düşmemiş belki uzun süre de belleğimizden silinmemişti. Hatta belki de hepimizi çocukken ilk ağlatan kitap olma özelliğini taşır Şeker Portakalı.
Şimdiyse kitabı okuduğumuz yaşta anlamının ağırlığını bilmediğimiz bir kelime ile anılıyor dostumuz, “sansür” kelimesiyle. Öğretmeninin masasına gizlice çiçekler koyan, işsiz babasının mutlu olması için sabahtan akşama kadar boyacılık yaparak babasına sigara alan Zeze hepimizin arkadaşı, onu bizden daha iyi koruyacak kimse yok. Bize sormadan kimse şüphe bile duyamaz Zeze’nin dostluğundan. Umudu da, iyi niyeti de, ilgisizliği de onun gözünden öğrendik. Şimdi eski dostumuzu yalnız bırakmak herkesten önce bize yakışmaz. Onun için yapabileceğimiz en iyi şey hemen bir kitap edinip yeniden sesini duymak, eski dostumuza bir cümle okuyarak bile olsa yalnız olmadığını hissettirmektir. Kim bilir belki de bu sayede çocukluğumuz da yanı başımızda gülümser bize.
Ümran Kio
twitter.com/umrankio
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder