SAYFALAR

27 Ekim 2022 Perşembe

Laleler medeniyetimizin belleğidir

Kültür ve sanat adamı Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver’in (1898-1986) lâleye dair yazıları ve resimlerinde oluşan Lâlezar-ı Süheylî isimli eseri lale zamanında okuyucuyla buluştu. Ömer Faruk Şerifoğlu’nun hazırladığı ve Albaraka Yayınları'ndan çıkan bu sanatsal eser Süheyl Ünver külliyatına zengin bir katkı sunuyor.

Türk çiçek kültürüyle yakından ilgilenen Süheyl Ünver için lâlenin apayrı bir yeri olduğu çeşitli yazılarında ve çizimlerinde göze çarpmaktadır. Ünver’in Ocak 1921’de kaleme almaya başladığı ve “Lalezâr-ı Süheylî” ismini verdiği defterinde yer alan notlarından yola çıkarak Milli Mecmua’da “Tarihimizde Lâle Merakı” adlı laleye dair tefrika yazılar (Mayıs-Kasım 1926) kaleme almıştır. Ünver söz konusu yazılarında lâlenin Anadolu’da 13. yüzyıldan 20. yüzyıla uzanan serüvenini, değişen yetiştirme özelliklerini ve süsleme sanatındaki yerini ayrıntılı olarak ele almaktadır. Lâlezâr-ı Süheyli isimli defterde -tefrikada yer verilmeyen- Süheyl Ünver’in 8 Ocak 1921’de yazdığı önsöz kısmına da yer verilmektedir.

Lâlezâr-ı Süheylî isimli kitapta ayrıca Şükûfenâme-i Ali Çelebi isimli çiçek kitabından Süheyl Ünver’in Mart 1922’de kendi el yazısıyla özetlediği ve kızı Gülbün Mesara’nın koleksiyonunda bulunan defter de ilk defa yayınlanmaktadır.

Lâlenin tarihimizde ve kültürel belleğimizde özel bir yeri vardır. Selçuklu ve Osmanlı’dan günümüze kadar lâle hem çiçek olarak hem de çinilerden mezar taşlarına sebil ve çeşmelerden kumaşlara kadar sanatsal bir motif olarak yaygın bir kullanıma sahiptir. Hatta tarihimizde “Lâle Devri” olarak adlandırılan bir devrin yaşanmış ve lâleye olan düşkünlük zirve noktasına ulaşmıştır.

Kanuni zamanında 1559-1560’da İstanbul’a gelen ve dönüşünde lâle soğanını Avrupa’ya götürüp tanıtan Avusturya elçisi Busbecq, “Türklerin çiçeğe aşırı düşkün olduklarını ceplerindeki bütün parayı çiçek için vermekten geri kalmadıklarını, lâle, sümbül ve nergisin her yerde dikildiğini” kaydetmiştir. Busberq’in Hollanda’ya götürdüğü lâle soğanları beğenilip çoğaltılmış ve Avrupa’ya yayılmıştır.

Osmanlı’da lâle meraklıları bahçelerini renk renk lâlelerle güzelleştirmiş ve elde ettikleri yeni çeşit lâlelere şairane isimler vermişlerdir. Mesela şeyhülislam Ebussuud Efendi, İstanbul’da lâle yetiştirenlerin başında gelmekte ve çiçek mecmualarında yetiştirdiği lâlelerin isimleri zikredilmektedir.

Lâlenin yetiştirilme usulleri çiçek kültürümüzde şifahi olmakla beraber 17. asrın sonlarına doğru lâlelere dair yazılı risâlelelere tesadüf edilmektedir. Şükûfenâme (çiçek kitabı) denilen bu eserlerin bazılarında lâle, gül, sümbül, nergis gibi çiçeklere yer verilmiş bazen de Gonca-i Lâlezâr-ı Kadim, Lâlezâr-ı İstanbul, Takvim-i Lâle, Risâle-i Esami-i Lâle gibi müstakil olarak lâle risaleleri yazılmıştır. Süheyl Ünver, söz konusu yazma eserlerden istifade ederek Osmanlı’da yetiştirilen lâle çeşitlerini, lâlelere verilen isimleri ve yetiştiricileri hakkında çeşitli yazılar kaleme almıştır.

Gerek İstanbul ve Edirne’de gerekse Anadolu’nun dört bir yanında lâlenin pek çok çeşidi yetiştirilmiş edebiyatımızda ve tezyinatımızda da motif olarak sıklıkla kullanılmıştır. Lâlenin tezyini sanatlarda yaygın kullanımı da Süheyl Ünver’in çalışmalarına konu olmuş önemli bir hususiyettir. “Türk Çinilerinde Lâle Tezyinatı” başlıklı makalesinde lâlenin çini sanatımızda çeşitli örnekler ve resimlerle anlatmaktadır. Rüstem Paşa, Piyale Paşa, Takkeci İbrahim, Atik Valide, Yeni Cami çini panolarında kullanılan lâle motiflerini resmetmiştir. Lâlenin kokusuz bir çiçek olduğunu fakat şeklinin güzelliği ile çinilerimizde sıkça kullanıldığı ifade etmektedir.

Bir lâle tutkunu olan Süheyl Ünver sadece lalenin tarihimizde ve kültürümüzde yer alan hususiyetini kaleme almakla kalmamış bahar mevsiminde bahçesinde farklı çeşitlerde lâle soğanları dikmiş ve yetiştirdiği lalelerin özelliklerini, resimlerini defterlerine kaydetmiştir. Mesela 1920’lerde Haseki’deki bahçesine diktiği çeşitli laleler, “Necm-i Suheyl” ismini verdiği sarımtırak lalesi ve başkaca yetiştirdiği lâleler hakkında resimli notları bulunmaktadır.

Anadolu’nun çeşitli şehirlerine (Ankara, Antalya, Edirne) ve Avrupa’ya (Hollanda, Paris, İtalya, Londra) yaptığı seyahatlerinde tesadüf ettiği lâle çeşitleri de resmederek defterlerine kaydetmiştir. İstanbul’da yazma kütüphanelerde bulunan çiçek mecmualarındaki lâleleri ve çiçek buketlerini resmettiği gibi kendisi de özgün tasarımlar yapmıştır.

Süheyl Ünver, lâle çiçeğini sevmek ve yetiştirmekle birlikte öğrencilerini de her baharda lâle seyrine çıkardığı ve lâle konulu tabiattan sanatsal çalışmalar yaptırmıştır. Bu çalışmalarla birçok kez sergiler tertip etmiştir. Bunlardan birisi 1965 yılının Mayıs ayında İstanbul Üniversitesi Tıp Tarihi Enstitüsü’nde “Lâle Resimleri Sergisi” adıyla açılmıştır. Söz konusu sergiye ait kendisinin tuttuğu defterinde sergiden fotoğraflar ve davetiye görülmektedir. Hatta lâle sergisinde bir anı defteri de açılmış ziyaretçiler duygu ve düşüncelerini kaydetmiştir. Uzun yıllar lâle üzerine yazmaya ve çizmeye devam eden Süheyl Ünver, 1960’da yazdığı bir makalesinde “40 senedir biz de lâle tarihi ile meşgul olmakta ve tarihte çini, kumaş, taş, tahta, tezhipler üzerinde bulduğumuz örnekleri tamamen toplamakta hâlen berdevamız” demektedir. Lâlezâr-ı Süheylî isimli eserle Süheyl Ünver’in 1920’lerden 1960’lara resmettiği çok çeşitli lâle resimleri ve motifleri ile lâleye dair yazıları bir araya getirilerek Süheyl Ünver’in arzu ettiği lâle kitabı görünür hâle gelmiştir.

Ruveyda Okumuş
twitter.com/ruveyda_okumus
* Bu yazı daha evvel Yenişafak'ta yayınlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder