SAYFALAR

15 Eylül 2022 Perşembe

Sahi, ayrılık diye bir şey var mıydı?

Size sadece bir oturuşta okuyabileceğiniz ama tadı damağınızda kalacağı için başa dönüp tekrar okuyacağınız, bazen gülümseyeceğiniz, bazen acıyı derinden hissedeceğiniz, bazen sorgulayacağınız ve nihayetinde acılarından kendince çıkan, iyileşen ve hatta çiçeklenen bir kadını seyredeceğiniz bir roman önerisiyle geldim.

Bu Hikâye Senden Uzun Osman, Aylin Balboa’nın İletişim Yayınları’ndan raflara uzanan üçüncü ve son kitabı. Kısaca özetleyecek olursam, yaşadığı bir ayrılığın ardından sevdiği adama (adamımız Osman elbette) karşılıksız mektuplar yazarak (bu mektupların gönderilip gönderilmediği bir muamma) aşkını, yaşadığı acıları, düşüncelerini, dünyasını ve nihayetinde iyileşmesini anlatan bir kadının öyküsü.

Bu ilişki beni çok yıprattı, ben ayrılmak istiyorum Osman." diyerek başlıyor. Ayrılığın ardından ise bir süre uğraştığı, kopamadığı, başa sardığı Osman’a yazıyor anlatıcı. Kitapta Osman yok, hiç yok hem de… Öte yandan kitapta Osman var, her satırında üstelik. Hayatımızdan bir sebeple iyi ya da kötü, tercihen ya da mecburi gidenler de nasılsa öyle işte. Osman var, olmasa da var. Osman’la yaşananlar var, Osman’ın sebep olduğu duygular, düşünceler ve acılar öyle gerçek ki… Tüm bu gerçeklikte görüyoruz yazarın ruh halini, iyileşme çabalarını, içine düştüğü kör kuyulardan çıkacağı halatı kendi başına ilmek ilmek işlediğini… Ve elbette, zamanın da şifa olduğunu…

Candan Erçetin’in “Bitti, buraya kadarmış dedim, unuttum bile dedim, avuttum kendimi sözde” diye bir şarkısı vardı. Atilla İlhan’ın “Ayrılık da sevdaya dahil / çünkü ayrılanlar hala sevgili” diye bir şiiri… Eminim, şimdi düşünsek, bu minvalde birçok eser gelir geçer aklımızdan. İşte aşk ile harmanlanmış bir ayrılığın tam da bu süreçlerine bir bir şahit oluyoruz kitapta Ayrılmalıyız Osman, Barışalım mı Osman, Senin Canın Sağ Olsun Osman, Ben Burada Bekliyorum Osman, Senden Ayrılmaktan Bıktım Osman, Oturdum, Geçmesini Bekliyorum Osman, İyi ki Doğdum be Osman, Astalavista Osman gibi birçok öykü başlığı ile. Öte yandan paylaştığım son iki öykü başlığından da anlaşılacağı üzere ayrılıklar da aşklar da yaşanan her türlü iyi ve kötü deneyim de bir vedalaşma anına gebe. Burada ise devreye “Bu da geçer ya hu” anlayışı hakim oluyor. Halihazırda bu iyileşmenin başlangıcına kitaptaki bir öyküde de şahit oluyoruz:

Bir de şey hikâyesi var hani, İran şahı mı Hint imparatoru mu ne işte, Asya’da bir yerlerde biri sadrazamına demiş ki, ‘Bana kederli olduğumda sevineceğim, sevinçli olduğumda kederleneceğim bir cümle yaz.’ Sadrazam da şey yazmış işte: ‘Bu vakit geçip gidecek.’ Bu kıssayı ne zaman hatırlasam gerçekliği karşısında dehşete kapılıyorum. Bu vakit geçip gidecek, biliyorum, artık bunu bilmekten de nefret ediyorum Osman.

Bu vakit geçip gidecek muhakkak ama nasıl? Ne yaparak? Ne deneyimleyerek?

Benim en çok sevdiğim tarafıysa tüm çıplaklığıyla insan olmanın hallerini görüyoruz biraz da bu anlatıda. Kendiyle, yaşadığı dünyayla derdi olan bir kadını… İyileşmesinde rol oynayan ilkyardım çantasındaki aletlerden biri olan kendilik sorgulamasını:

Kendimizi sabit, katı, değişmez bir şey sanıyoruz. Kim olduğumuzla ilgili fikirlerimiz ve kararlarımız var. Nelerden korktuğumuzu, neleri istediğimizi, neleri sevdiğimizi, neleri sevmediğimizi belirlemişiz. Bu sınırların dışına çıkarsak yanlış bir şey yapacakmışız gibi hissediyoruz. Kendimize "Ben" adında bir hapishane yapmışız, bir türlü tahliye olamıyoruz Osman."

Kitabın yapısal özelliklerine değinecek olursak, üzerinde öykü diye belirtilmiş ancak aynı anda birçok türü içinde harmanlamış bir anlatı diye düşünebiliriz: öykü, mektup, novella… İçinde Osman’a yazılmış yirmi farklı mektup var, anlatıcının hangi süreçten geçtiğini bizlere gösteren yirmi farklı öykü barındırıyor bu mektuplar. Nasıl geliyorsa içinden öylece yazmış yazar, bu nedenle son derece samimi bir üslup hakim metne. Bölümlerin her biri aslında ayrı ayrı okunmaya müsait, aralarında ise Aylin Balboa’nın bu mektuplardaki bazı detayları temsil eden kendi çizimleri yer alıyor. Tüm bu bağımsız okunabilecek mektuplar bir araya geldiğinde ayrılıkla başlayan ve iyileşmeye doğru uzanan akışı görebildiğimiz, anlatıcı karakterin hayatının bir dönemini okuyucuya yansıtan sağlam bir novella duruyor karşımızda.

Kimi zaman hüzünle, kimi zaman muzip bir tebessümle okuyabileceğiniz Bu Hikaye Senden Uzun Osman’daki son mektup "Gezegenin bir yerlerinde olduğunu bilmek benim için her zaman güzel." diyerek bitiyor ve yazar yine de not düşüyor son satırlarına: Astalavista Osman!

Sahi, ayrılık diye bir şey var mıydı?

Feyza Gönüler
twitter.com/FeyzaGonuler

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder