SAYFALAR

3 Şubat 2022 Perşembe

Kalplerimizin yaşı yoktur

Çocuk kitapları çocuklar için yazılmış olsa da aslında yetişkinlerin dünyasını da yansıtır ki zaten bildiğiniz üzere bu kitapların yazarları da yetişkinlerdir. İçinden gelerek, özenerek eser üreten her yazar çocuk kitabı dahi olsa insanların genelini ilgilendiren bir meseleye dokunur. Bundan daha da güzeli böyle bir kitabın kalplere dokunacak olmasıdır. Kalplerimizin yaşı yoktur. Samimiyetle yazılan her eser okurda iz bırakır, belki insanı sorgulatır ve her okunduğu yaşta farklı anlamlar kazanır. Öyleyse nitelikli çocuk kitaplarının belki okunmaya başlanırken uygun bir yaş sınırı vardır ancak ondan sonrası için bir yaş sınırı belirlemek abestir. Ne de olsa ölene kadar hayatımızın başlangıcı olan çocukluğumuz içimizde bir yerlerdedir.

Böyle bir girizgahtan sonra kalbime dokunan bir çocuk kitabından söz etmek isterim: Evsiz Ben’in Hikâyesi. Kitabın yazarı Özgür Aras Tüfek, kendisi Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni ama şimdilerde bir rüyanın içinde gezer gibi İstanbul Masal Okulunda çocuklara masallar anlatıyor. Yazarın daha önceden dilimizi korumanın önemini hatırlatan Türkçenin Muhafızları adlı bir serisi yayınlandı. Yakın zamanda da Evsiz Ben’in Hikâyesi okurlarla buluştu. Evsiz Ben’in Hikâyesi küçük dağ çileği ile sakız ağacı arasında geçen konuşmalarla başlar. Dağ çileği diğer çileklerden küçük -farklı- olduğu için üzülmekte, sakız ağacına dert yanmaktadır. Ama sonra diğer çilekler koparılırken kendisi küçük olduğu için koparılmayınca ve çok sevdiği sakız ağacının yanında kalınca bunun çok da kötü bir şey olmadığını anlar. Sakız ağacı ona gün gelip büyüyeceğini ve elbet onun da koparılacağını söyleyince küçük çilek ama benim evim burası, diye itiraz eder. Sakız ağacı ev ne demektir minik dağ çileğim, diye sorduğunda çileğin verdiği cevap tüm kitabın can alıcı noktasını bize özetler: Ev içinde rahat ettiğimiz, huzur bulduğumuz, sevdiğimiz, sevildiğimiz yerdir. Bunun üzerine sakız ağacı ona esas hikayemiz olan Evsiz Ben’in hikayesini anlatmaya başlar.

Evsiz Ben bir zamanlar bu çilek tarlalarında gezinen salyangozlardan biridir. Ancak o diğer salyangozlardan farklıdır; sırtında onu kötü havalardan, tehlikelerden koruyacak bir kabuğu yani evi yoktur. Bu da diğer salyangozlar arasında alay konusu olmuştur, Evsiz Ben mutsuzdur. Gün gelir evini aramak için yola çıkmaya karar verir. Buradaki yol motifi birçok hikayede karşımıza çıkar. Mutsuz/rahatsız olan kahraman gerçekten kahraman olabilmek için zorlu bir süreçten geçmelidir. Kahramanların bu cesareti gösterdiği ve zorlukları göze alıp yola koyulduğu noktada hikayeler de başlar. Evsiz Ben yaşlı salyangozun ona verdiği ayna, ip ve sopayla evini aramak için yola çıkar. Bu üç nesne yolculuğunda Evsiz Ben’e yardımcı olur. Yollarda çok yorulduğunda sopasından destek alır, aynasının ışığını yansıtarak tarla farelerini yardıma çağırır, ipini su kuyusundan çıkmak için kullanır. Yine de havasına, suyuna alışamadığı bu bilmediği yerlerde yorgunluktan bitap düşer ve uyuyakalır. Uyandığında bir turna kuşuyla gökyüzüne doğru çıkmaktadır. İlk başta korksa da korktuğu gibi olmaz, daha önce tarla fareleriyle olduğu gibi turna kuşuyla da dost olur ve neden bu yola çıktığını ona da anlatır. Turna kuşu kendisini sürpriz bir yere götürecektir. Acaba Evsiz Ben orada evini bulabilecek midir?

Hikayenin sonu okur için sürpriz ve düşündürücü bir sonla biter. Turna Kuşu Evsiz Ben’i öyle bir yere getirir ki Evsiz Ben şaşkınlık içinde kalır. Çünkü bu yerde kendisi gibi kabuksuz olan bir sürü salyangoz dolaşmaktadır. Bunlar sümüklü böceklerdir ve Evsiz Ben de aslında bir salyangoz değil sümüklü böcektir. Meğer onda bir eksiklik/kusur yoktur sadece ait olduğu yerde değildir. Ama Evsiz Ben hikayesini, arayışını, yolda olma halini öyle sevmiştir ki burada da uzun süre kalmamaya ve gezmeye karar verir. Çünkü belki de bir yerlerde bu hikayeyi duymaya ihtiyacı olan birileri onu beklemektedir.

Kitap bitince düşündüm ki hangimiz hayatın bir dönemecinde kendimizi diğerlerinden farklı, eksik görmedik ki? Hangimiz acımızı biricik bilip kendimizi yalnız hissetmedik? Belki hepimiz hissettik ama kaçımız Evsiz Ben gibi cesaretle evimizi yani huzur bulacağımız yeri/beni aramaya cesaret edebildik? Ve bu yola çıkınca asıl olanın aramak olduğunu idrak edebildik? Yazımızı Kemal Sayar’ın şu sözleriyle bitirelim: "Mutluluk arayışını bir kenara bırakalım artık, arayışın mutluluğu bize yeter. Bir bitiş çizgisi yok, aceleye mahal yok. Yolda olmak, büyümek ve en güzelin, en doğrunun izini sürmek. Gönlün yolla sermest olduysa, daha ne istiyorsun?"

Zeynep Odabaş
twitter.com/zeynneppakyol

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder