Tasavvuf tarihimiz, insanlarla şehirler arasında bağ kurup, tarihten günümüze halatlar atabilmemizi zenginleştiren hikâyelerle dolu. Hikâye derken, elbette anlatılıp geçilecek hadiseler yumağından değil, insanın ilim ve marifetle donatması gereken hayatına dair damıtabileceği takım çantalarından bahsediyorum aslında. Mesela, son bir ay içinde hem İstanbul'daki yürüyüşlerimi yeni bakışlarla, görüşlerle zenginleştirmeye çalıştım hem de İstanbul dışı ziyaretlerime bu anlam rotasından uzanmaya gayret ettim. Kocamustafapaşa'da gördüklerimle Tokat'ta ve Amasya'da gördüklerim arasında küçük ya da büyük bağlar kurarken, zihnimde Bursa'yı ve Bosna'yı da gezdirdim. Cemâl-i Halvetî ismi de işte böyle, şehirleri ve insanları birbirine bağlayan erenlerden biri.
Cemâl-i Halvetî, 16. yüzyılın önemli veziriazamlarından Pirî Mehmed Paşa'nın babası. Yine aynı yüzyılın haşmetli âlimi ve müftüsü Zenbilli Ali Efendi'nin amcası. 14. yüzyılın meşhur tefsir, lugat, edebiyat ve tıp âlimi Cemâleddin Aksarâyî'nin torunu. Ne hikmetse bu akrabalık ve soy zenginliği, hazretin tasavvufî neşvesinde de tütmüş. Halvetiyye gibi pek çok kola ayrılan bir tasavvuf yolunun Cemâliyye kolunu kurmuş. Bu koldan, Türk tasavvuf tarihinin başka zengin şubeleri neşet ediyor: Sünbüliyye, Şâbâniyye, Assâliyye, Bahşiyye. Bir alt şubelere daha inersek: Karabaşiyye, Nasûhiyye, Bekriyye. Daha altına da meraklılar dalıversin diyelim.
Sefîne-i Evliyâ yazarı Hüseyin Vassaf'a göre İstanbul'daki ilk Halvetî âyinini icra eden isim, Cemâl-i Halvetî. Bu ayinin icra edildiği yer de Kocamustafapaşa Camii'dir. Zira II. Bayezid, henüz Amasya'daki şehzadelik döneminde Cemâl-i Halvetî ile görüşmüş, kuvvetli bir muhabbet tesis etmiş, tahta oturduktan sonra da onu İstanbul'a davet etmiştir. İrşad faaliyetinin başladığı yer, vezir Koca Mustafa Paşa'nın kendi adına yaptırdığı caminin civarındaki dergâh. Bir rivayete göre de Koca Mustafa Paşa, kendisinin dervişi. Kısacası vaktiyle Halvetiyye’nin ikinci pîri Seyyid Yahyâ Şirvânî’ye intisap etmek için yola çıkan, onun vefatı neticesinde halifesi Muhammed Bahâeddin Erzincânî'ye intisap eden, icazetnamesini aldıktan sonra da Amasya'da irşad faaliyetine başlayan Cemâl-i Halvetî'nin Yahya Kemal'in "Dört asırdır inerek câmie nûr üstüne nûr / yerde bulmuş yaşıyanlar da, ölenler de huzûr" dediği Kocamustafapaşa semtinde iki 'yıldız' parlattığını da ekleyelim ki bu isimler, kendisinin halifeleridir: Sünbül Sinan ve Hayreddin Tokadî.
Cemâl-i Halvetî, ilm-i marifet meraklıları için fevkalade önemli eserler kaleme almıştır. Özellikle ayetlere getirdiği işârî izahlar çok zengindir. Tasavvufi mertebelere, atvâr-ı seb'a bahsine ayetlerle ve hadislerle delil getirmiştir. Çalışmalarında Gazzâlî, Muhyiddîn İbn Arabî, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Ferîdüddin Attâr, Molla Câmî gibi zirveyi temsil eden isimlerin bazı risalelerini, beyitlerini de şerh etmiştir. Sufi Kitap tarafından neşredilen Marifet Kapısı adlı kitapta pek çok risale şerhi bir araya geliyor: Şerh-i Ba'zı ebyât ve rubâiyat, Beyyinetü'l-esrar, Risâletun fî hadisi 'İnnallâhe teâlâ jaşela ademe alâ sûretihî", Risâle-i Hubbî, Risâle-i Ma'lûliyye, Risâletü'l-i-vuzûiyye, Risale-i İslâmiyye.
Kitabın içeriğindeki zenginliğini ifade etmek adına sadece ilk risaleden biraz bahsetmek istiyorum. İlk risalede İmam Gazzâlî'ye ait bir beyit, Ebû Sâid Ebü'l-Hayr'a ait üç rubai, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'ye ait iki rubai ile iki beyit ve Sa'dî'nin Gülistan'ının mukaddimesinde geçen bir rubaisi şerh ediliyor. Cemâl-i Halvetî'nin seçtiği bu rubailer ve beyitler, daha önce karşılaştığımız ve bugün popüler olarak görülen, herkesin bildiği metinler değil. Diğer yandan bu risalede İsrâ suresinin 85. ayetiyle birlikte, "Bir anlık tefekkür bir senelik ibadetten daha hayırlıdır", "Allah'ın ilk yarattığı şey, benim nurumdur", "Allah'ın ilk yarattığı şey, benim ruhumdur", "Allah'ın ilk yarattığı şey, kalemdir", "Allah'ın ilk yarattığı şey, akıldır", "Ben Rahman'ın nefesini Yemen tarafında buluyorum" hadisleri de işarî olarak şerh ediliyor. Cemâl-i Halvetî, yaptığı izahlarda ve şerhlerde marifet kapısına yanaşmak isteyen tüm talipleri gönlünden yakalıyor. Söze olan hâkimiyetini, tüm tasavvuf yollarınca kabul edilmiş nasihatlerle taçlandırıyor. Bu anlamda ilk risaleden birkaç misal aktarıp yazıyı bitirmek istiyorum.
- "Ey talip! Nefsine iyi bak ki onda ezel ve ebedin sırrını görebilesin. Nitekim Allah Teâlâ hadis-i kutside geçen 'Ey insan! Nefsini bil ki Rabbini bilesin' kavli ile buna işaret etmiştir. Salik buna ancak tevhid vasıtasıyla ulaşabilir. Zira celal ve cemalin mazharı 'La ilahe illallah' kelimesidir. Allah'a sükuk de ancak bu ikisi ile (celal ve cemal ile) olur ki salik O'na vasıl olabilsin ve bekânın ta kendisi olan ahadiyet nuru ile fani olabilsin."
- "Şüphesiz her şey arif-i billah olmaya dönüşür. Çünkü her şey Hazreti Muhammed'in uzvudur. Nitekim Allah Teâlâ 'O'nu ham ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur' kavli ile buna işaret etmiştir. Bu mutlak hüviyet salike tecelli ettiğinde varlığının fenası vacip olur."
- "Ey talip! Niçin aşkın delili olan muhabbeti tahsil etmezsin? Nitekim Allah Teâlâ 'Allah onları sever, onlar da Allah'ı severler' buyurmuştur. Aşk en mukaddes maksattır."
- "Talibin manevi köpeklerden sakınması gerekir ki kalbinde tevhid sırrı, tevhid ilmi ve aşk zahir olabilsin. Nitekim Nebi, 'İçerisinde köpek veya suret bulunan eve melekler girmez' kavli ile buna işaret etmiştir. Bunların zahir olması da ancak aşkın tahkikiyle olur. Bu da irfanı gerektirir."
- "Ey talip! Nimetlere ve ihsanlara karşı şükür vaciptir ki, bu şükür onları artırsın. Nitekim Allah Teâlâ 'Eğer şükrederseniz size (nimetimi) daha çok vereceğim' buyurmuştur. Bu ayette büyük bir sır vardır: Zahir ehlinin nezdinde nimetler ve ihsanlar zahirdir. Bizim nezdimizde ise fiillerin, sıfatların ve isimlerin tecellileridir. Şayet salik bunlardan her birine şükrederse; renklerden, şekillerden, mekânlardan ve mümkünatın semalarından münezzeh olan mukaddes zat ona tecelli eder."
- "Avamın sabrı, ölüm, fakirlik, dünyevi zarar ve gayrısı gibi âdemoğluna isabet eden belalara sabırdır. Bu, Allah için olan sabırdır. Havassın sabrı, Allah'tan firaka sabırdır. Ehassın sabrı ise Allah ile beraber sabırdır. Allah Teâlâ 'Şüphesiz Allah sabredenlerin yanındadır' kavli ile buna işaret etmiştir. Bu şiddetli bir sabırdır. Her durumda belalara karşı sabır göstermek mutlaka gereklidir. Zira sabrın sonu rahatlıktır."
- "Ey talip! İyi bil ki ilahi sırlar salikin eline ancak tevacüd, vecd ve vücud ile geçer."*
Yağız Gönüler
x.com/ekmekvemushaf
*"Vecd, vâcid, vücûd. Gerisi dedikodudur evlâdım." (Kuşadalı İbrahim Halvetî)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder