SAYFALAR

25 Haziran 2024 Salı

Hiç anlayamayacağımız bir mesele; insan nasıl insan olmalıdır?

“Anlamıyorum
Hiç anlamıyorum.”

Roşomon filmi; sağanak yağış altında virane şehir kapısının önünde, oduncunun bu sözü ile başlar. Filmin zâhiri; ”Samurayı kim öldürdü?” batını “sen hangi yalana mahkûmsun?" sualini bize yöneltiyor. Zâhir olanın cevabını bulamıyoruz. Çünkü filmin derdi, görünenle değil görünmeyenle... Doksan dakîka boyunca, anlamadığımız mesele -Hakîkat nedir?- karşımıza dikiliyor. Kurusawa’yı, Kurusawa yapan film aslında bir uyarlama. Ryunosuke Akutagava’nın aynı adı taşıyan, kitabından alınan hikâyelerden meydana gelmiş. Üç sayısı filmin giriş şifresi gibi.

*Üç mekân; Orman, mahkeme bahçesi, şehir kapısı
*Üç ana karakter: Samuray, haydut, kadın
*Üç yan karakter: Ormancı, rahip, gezgin
*Üç zaman: Şimdiki ve iki geçmiş zaman.(Mahkeme, olayın geçtiği zaman)

Filmin işleyişi, inancını yitirmek üzere olan bir rahip ve oduncunun, yanlarına gelen gezgine mahkemede olan bitenin anlatmasından ibâret. Akira Kurusawa film boyunca sualleri seyirciye yöneltiyor. Böylece seyirci filmin içine çekilip, düşünmelerini sağlıyor. Cinayet sorgusunun içinde, üç zamana gidip geliyoruz. İçiçe geçmiş zaman dilimleri bir bütünü oluşturuyor. Şimdiki zaman yağmurlu bir gün içinde, derdimizi temsil ediyor.. Sinema da nâdir rastlanan zamanlar arası atlamaları bizlere sunuyor. Zaman zaman içinde ilerliyor. Geçmişten geçmişe, şimdiye akıp gidiyor. Sıradan bir şablon yok. Hollywood’un dayadığının dışında kendi nazariyetini kurmuş. Film suçluyu asla söylemiyor, çünkü ona göre suçlu; herkes ve her şey, her idea suçludur. Herkes zaaflarına yeniktir ve bu yenilgi nedeniyle yalan söylerler. Aslında biz göründüğümüz değil gölgelerden oluşmuşuzdur. Kamerayı güneşe tutması, karakterlerin yüzlerinin yarısının gölgede kalması, yakın plan çekimlerle sessiz sinema dönemine geçiş yapması ve mimik sanatını sinemaya ustaca aktarmasıyla; Kurusawa bize edebiyat ve resim şöleni yapıyor. Bir uyarlama demiştik ya uyarlandığı kitabın umutsuzluğunu bir kenara koyar ve bize “Gevşemeyin, hüzünlenmeyin. Eğer (gerçekten) iman etmiş kimseler iseniz üstün olan sizlersiniz.(Âl- i İmran 139.ayet)” yüce kitabın buyruğunu âdeta ileten bir sahne ile veda eder. Ormancı, rahip ve bir bebek. Dinen yağmurun altında kapının önünde durur. Atom bombasıyla yıkılmış Japonya’yı; ormancının temsil ettiği halk, rahibin temsil ettiği inanç ve kültürü diriltecektir. Ormancının şu sözleri ile,

Altı çocuğum var, bir taneye daha bakabilirim” bize görüşünü bildirir.

Devletleri ve milletleri yaşatanın; soylular değil, halk, inanç ve kültürün olduğu fikrini seyirciye aktarır. Soylu samuray ailesinden gelen yönetmenin, sırtını dayadığı güç halk , inanç ve kültürdür. Roşomon; herkes bir sebepten yalan söyler derken, otoritenin, siyâsilerin en büyük yalanı söylediğini iletir. Yıkık dökük Roşomon kapısı, atom bombasının atıldığı, Hiroşima’dan Nagazaki’den başkası değildir. Bu filme felsefi açıdan birçok kez bakılmıştır. Ama sosyoloji ve siyâsî yönden izlenmesine pek rastlanmaz.1950’de atom bombasının üzerinden sadece beş yıl geçmiş bir Japonya’da çekildiğini unutmamak gerekir, yıkılmış, soykırıma uğramış bir milletin filmidir. Japonya’nın bir iç hesaplaşmadır. Hiçbir surette savaşı irdelemediğini düşünmek, kendimizi yanıltmak olur. Filmde kim suçludur bilinmez de devamlı vücuduna sinek konan hayduttun kimi temsil ettiğini hemen anlarız. Bir buçuk saat boyunca bir kez bile samuraya sinek konmaz. Tek hayali vardır yönetmenin ayağa kalkmış bir Japonya.

Gelelim uyarlandığı kitaba ve oradan da Cengiz Aytmatov’un 1973’de kaleme aldığı Fuji-Yama tiyatro oyununa. Ryunosuke Akutagava 1920 Japonya’sının sıra dışı yazarlarından. Akıl hastası bir anne (bebekken kaybediyor) ve sütçü babanın çocuğudur. Kenar mahallede, amca himâyesinde büyümüş, içine kapanık, okuma düşkünüdür. İlk hikâyesini on yaşında yazar, amacı târihçi olmaktır. Yeteneğiyle sınavsız Tokyo İmparatorluk Üniversitesi’ne kabul edilir. Annesinin hastalığının belirtileri onda da mevcuttur. Roşomon ilk yazdığı hikâyelerden biridir. Kaleme aldığında 23 yaşındadır. Evlenir, büyük Kanto Depremini görür, Koreli avına şahitlik eder, amcası ve babasını kaybeder ama yazmaktan hiç vazgeçmez. Ve 34 yaşındayken umutsuzluğu sonucu intihar eder. Hikâyelerini tarih içinden seçer. Roşomon, “Konjaku Monotogari -eski yeni masallar-” iki epizoduna dayanır. Filmin ana temelini oluşturan «Ormanda» hikâyesi de aynı kaynaktandır. O târihî çağdaş psikolojiye dayandırıp şekil verir. Kişilik çatışmalarını târih içinde ele alır. Târihî değil insanı yazar. İnsan her devir aynı mayaya sâhiptir. Karamsardır. Okuru aşması gereken kale kapıları ile baş başa bırakır. Ormanda hikâyesi, ormanda öldürülmüş Samurayın, ormancı tarafından bulunması ve haydut, kadın, samurayın ruhunun mahkemede konuşmaları, korucu, ormancı, rahibin tanıklığı etrafında döner. Kurusawa’nın dediği gibi tek gerçek vardır “Samuray ölmüştür”.

Gerçekte insan hayatı dediğimiz sabahın taze çiğine, ya da par par yanıp sönen günün o ilk çavkına benzer.” (Ormanda hikâyesinden).

Karşılaştırma yapacak olursak;
* Kitapta olan filmde olmayan tanık vardır, kadının annesidir.
* Kadının adı Masagodur. (Filmde sadece haydudun ismi vardır)
*Samurayın adı, Takehikodur.(Filmde isim yoktur)
*Filmde Haydut delice sözler söyler, kitapta daha bilinçlidir.

Milleti öldüren bir ben değilim ki.. Sizlerde bu işi işliyorsunuz ya. Kılıç mılıç kullanmıyorsunuz benim gibi. İnsanları gücünüzle, paranızla öldürüyorsunuz. Başka bahanelerde uyduruyorsunuz pekâlâ çalıştıra çalıştıra da öldürüyorsunuz milleti. Kan man akıtmadan bir güzel beceriyorsunuz; analarını ağlatıyorsunuz. Şimdi sorarım size, hangimiz, sizinkiler mi, benimkiler mi daha ağır suçtur?

*Filmde kadının, kocasını ilk başta öldürme amacı yoktur. Kitapta her ikisinin de bu ayıptan dolayı ölmesi gerektiğine inanır.

Kitap ve filmde ortak olan cümle, “Ardından her yere bir sessizlik iniverdi. Yok yok, birileri bir yerlerde ağlıyordu, duydum. Bağlı değildim de çevreyi rahatlıkla dinleyebilirdim. Ama o ağlama kimsenin değildi, benimdi oysa.

*Ormanda hikâyesi Samurayın ruhunun konuşmasıyla biter, film başı ve sonunda Roşomon hikâyesine geçer.
*Roşomon’daki iki uşak karakteri filmde ormancı ve rahip karakteri ile birleştirilir. Saçak altında şimdiki zamanda olanlar Roşomon hikâyesidir.
*Rahibin giriş bölümünde söylediği cümleler kitapta anlatı şeklindedir.
“Kyota’da taş taş üstüne kalmamış ne var ne yok; yerle bir olmuşmuş. Şehir kendi derdine düşmüş, oram yara buram yara derken Roşomon’u onarmaya kimseler akletmemiş….Hırsız kısmı, it uğursuz takımı da kendilerine yatak yapmışlar Roşomon’u.”

*Hikâyede yaşlı bir ölü soyucu kadını, uşak karakteri soyarken filmde asla böyle bir sahne yoktur.. Hikâye sadece bir anlatı ve iç hesaplaşmaya dönmüştür. Hikâye mutsuz biterken, film umutlu biter. Ormancı(hikâyede hırsız uşak) filmde hançeri fakirlikten çalar, sonunda îtiraf edip günahından arınır. Kitapta bir günah çıkarma yoktur.

Roşomon’u andıran bir başka eser de Cengiz Aymatov’dan gelmiştir. Kara bir kitap değildir ama onda da yöntem aynıdır. Bir tiyatro eseri olan Fuji-Yama’yı 1973 yılında Muhammedcaanov ile birlikte kaleme alınır. İnsan olma meselesi üzerine bize sualler yöneltir. Oyunda dört arkadaş ve üçünün eşleri, Fuji Yama ismini verdikleri dağda kamp yapmaya karar verirler. Öğretmenleri Ayşe Apay’da onlara eşlik eder. Ve bu kamp, savaş yıllarında hâinlikten yargılanan arkadaşları Sabur’u, içlerinden kimin ihbar edip, iftira attığına dair bir sorgulamaya dönüşür. Aslında bu oyunda bize suçluya değil kendine, hakîkate, insana odaklan demektedir. Oyunun sonunda kimin ihbar ettiğini bilmeyiz, hiçbiri bu suçlamayı kabul etmez, geriye düşündüren birçok soru işareti oluşur? Her biri kendi alanında yükselmiş insanların asıl davranış kimliklerini nasıl örttüğünü, zaaflarımızın bizi esir almasını, yalan söylemeye meyilli olduğumuzu, çıkar ve statü için benlikten vazgeçmeyi, anlatır. Ayrıca evlilik kurumu da sorgulanır. Roşomon’daki benzerlikler,

• Bir suç vardır ve bunu işleyen bilinmez.
• Her biri olayı kendine göre anlatır.
• Burada mahkeme görevini öğretmenleri görür. Fuji Yama dağı kitapta dendiği gibi Buda önünde bir günah çıkarma seansına döner.
• Konu kimin ihbar ettiği değil, itibar kaybetmemek için insanlık ve dürüstlükten kaçınmaları, kendilerine yalan için bir sebeb bulmalarıdır.
• Hak, adâlet, dürüstlük, dostluk irdelenmektedir.
• Son umutludur, insan olmanın yolu sevgiden geçtiği söylenir. Roşomon inançtan geçtiğini söyler. Milliyetçi bir söylemle bitirir.
• Sansürlü yıllar olduğu için metinde eleştiri üstü örtülü yapılır. Roşomon da ABD sansürü olduğu için örtülü yapmıştır.
• Fuji Yama dağı adı bilerek seçilmiş, arınmak ve hakîkate ulaşmak için Buda’nın dağına ihtiyaç vardır.

Kitaptan birkaç söz;

Ama öznel nedenler duruyor. Hem de önemi hiç azımsanmayacak öznel nedenler. Bunlar insanı öyle bir derinden yaralar ki sonu gelmez bunalımlarda bulursunuz kendinizi. Biz sorumluyuz ondan, sorumlu olduğumuzu ne diye hatırlamak istemiyorsunuz? İşte beni deli eden de bu ya! Rahat köşemize çekilmişiz ,”içki içiyor, kendisi suçlu” deyip çıkıyoruz işin içinden. Oysa adamın cevheri bitmiş, bütün gücünü tüketmiş. Onu bu hale getiren biziz. Öyleyse küçümsemeye hakkımız var mı?

Tarihin nesnel gelişimi acımasızdır. Biz ne dersek diyelim, o bildiğini okur.

İhbara neden olan sabur karakterinin yazdığı şiir ;

hayır, bitmez bir tartışmadır bu.
İnsan nasıl insan olmalıdır.


Kurusawa’nın, Aymatov'un; anlatmaya çalıştıkları mesele; "İnsan nedir ve nasıl olur?" sualidir. İkisinin de eserlerinde hep bu sancı mevcuttur. Fuji Yama dağında günah çıkarıp arınan kaç kişi kalmış olabilir? Yahut şöyle diyelim mi “ kendi Hira dağımızda kaçımız tövbe edip, insan olabilmeyi başardık, kaçımız miracına ulaşabildi?

Elçin Ödemiş
twitter.com/elindemis

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder