SAYFALAR

28 Eylül 2021 Salı

Evlilik: İmtihan mı? Nimet mi?

Biri rüya gibi aşkının mutluluğunda, öteki hayatının en hüzünlü kederinde; biri evliliği nimet bilen, diğeri imtihan bilen, beş kadının mektupları...

Fatma Aliye Hanım, 9 Ekim 1862’de İstanbul’da doğmuştur. Babası tarihçi Ahmed Cevdet Paşa, annesi Adviye Hanım’dır. Tanzimat’tan II. Meşrutiyet’e uzanan süreçte roman, felsefe, İslam, kadın hakları, tarih üzerine eserler vermiştir. Aynı zamanda ilk kadın romancı unvanını almış, Türkiye'nin ilk kadın romancısı olarak tanınmıştır. Eserlerinde kadınları genellikle güçlü ve mücadeleci olarak göstermiştir. Özellikle Refet adlı romanı Jane Eyre ile çok benzerlikler gösterir. Nitekim bu iki karakter, yaşadıkları hayat ve görüşleri ile birbirlerinin yansımasıdır...

Konuyla ilgili "19. yy Romanında İki Rol Model: Refet ve Jane Eyre" adlı bir yazı var. Okumak isteyenler dilerse göz atabilir. Levayih-i Hayat ise Hanımlara Mahsus Gazete’de tefrika edilmiş kitaplarından biridir. Genel olarak Osmanlı kadınlarının gözünden evlilik sorunsalı anlatılır. Ekonomik özgürlüklerine ve eğitimlerine vurgu yapılır.

Romanın konusuna gelecek olursam: Fatma Aliye Hanım, evlilik mutluluk getirir mi? Herkes aynı sevinçle evlenir de sonrası aynı olur mu? Gibi sorulara Fehame, Mehabe, Sabahat, İtimat ve Nebahat ile cevap verir. Kadınların yazdıkları mektuplarla o zamanın sorunlarına ışık tutar ve ilk mektup Mehabe, ile başlar. Yazdığı mektupla mutluluğunu, eşine olan aşkını ve hayatın güzelliklerinden bahsederken kendini sanki başka bir dünyanın insanıymış gibi anlatır Mehabe. Nitekim aşk, onun için o kadar kıymetlidir ki yazdığı her satırda buna önemle bahseder... Üstelik kardeşinin bu konuda acı çektiğini bile bile...

Fakat bir sonraki mektupta yani Fehame’nin mektubunda karşımıza çok farklı bir dünya çıkar. Az önce okuduğumuz pespembe olan dünya bu sefer üzerine siyah bir tül örtülmüş gibi karşımıza çıkar. Zira Fehame’nin hayatı, Mehabe’nin mutlu hayatına çok uzaktır. Yaşadığı sevgisizlik ile günlerini hep cefa içinde geçirir. Boynundan kırılmış zarif bir gül gibi yaşadığı hüzünlü hayatına içli içli bakar, kederini zehir gibi acı acı yutarak, eşinin bir kez bile olsa sevdiğini söylememesinden gem vurup mektubunu hüzünle sonlandırır...

Sabahat ise tıpkı Fehame gibi gönlü hüzünle dolmuş bir kadındır... Fakat onun en çok sızısı eşidir. Bir zamanlar çok severek evlendiği eşini artık hiç istemez, hâllerini ise beğenmez... Hatta bu öyle bir hâl alır ki eşinden tiksinmesine bile sebep olur. Kendisine verilen nasihatler içinde artık bir faydasının olmadığını dile getirir... Daha sonra mektubuna devam ederek çevresindeki genç kızların davranışlarından bahseder. Onları ise şu sözlerle belirtir: “Topluma bir eş, bir anne olmak üzere hazırlanan şu gençlerin, masum düşünceleri ve gelecekten ümitlerinin önüne sanki kesif bir duman perde olmuş gibi gözleri bulanık bulanık bakıyordu...

Bir sonraki mektupta ise Nebahat, kendilerini erkeklere beğendirmek için zoraki eğitim aldıklarını söyler. Fakat bunun ne kadar boş bir çaba olduğunu da açıklar. Zira o, mutlu bir evlilik yapamayacaksa hiç evlenmemenin daha mantıklı olacağını düşünür... Duygularını ise şu sözleriyle kaleme döker: “Ne yapayım o göz alıcı sarayı, ben penceresinden hayran olduğum zaman yanımda bir yoldaşım yoksa. Tabiatın bana hissettirdiği güzelliklerden hoşlanmaya iştirak eden yoksa...

Son olarak ise İtimat’ın mektubunda çevresindeki evliliklerle ilgili duyduklarını ve bir genç kızın evlenmesi gerektiğine dair fikirlerini okuruz...

Fatma Aliye Hanım, aslında dönemin kadınlarını ayrı ayrı ele alarak yaşanan sıkıntıları eserinde göstermeye çalışmış. Aşkın üzerine felsefi bir tartışma yürütmüş. Fakat şunu anlıyorum ki zaman ne kadar geçerse geçsin toplumun maalesef bazı yaraları kabuk bağlamıyor. Tıpkı geçmişte olduğu gibi bugün hâlâ anlatılan sorunlar devam ediyor... Hacmi küçük fakat tesiri büyük olan bu eseri okumanızı tavsiye eder, keyifli okumalar dilerim.

Kitaptan sevdiğim birkaç alıntı:

"Uçmak için kanatlarım yok ki!.. Ah Mehabe, benim hayal gücüm bile şimdilerde bana öyle senin gösterdiğin gibi güzel sahneler göstermiyor."

"Zavallı kalbim, onlardan yediği darbeler o kadar bir biri üzerine oldu ki artık nasır bağladı."

"Ah, o kalp pek ulu hisleri, pek yüce hevesleri anlayacak, duyacak bir şeydir."

"Hangi saat ve hangi dakika vardır ki sen benim hatırımda bulunmamış olasın?"

"Sözlerinizde haksız değilsiniz, fakat onu anlamayacak insanlara söylediğiniz için yanlış yaptınız."

Fatma Saldıran
twitter.com/Fatmasldrn_

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder