SAYFALAR

30 Eylül 2021 Perşembe

Dağıstan'da doğan irfan ve mücahede ruhunun özü

Nakşibendiliğin Kafkas'lardan neşet eden Müceddidi-Halidî kolu, hem sufileri hem de yetiştirdiği dervişleri vesilesiyle Dağıstan'dan Anadolu'ya kadar ilim ve irfan yaymıştır. Bu koldan yetişen halifeler, Kafkaslarda başlayan Şeyh Şamil harekatının öncüsü olmuş, dolayısıyla sadece ilim ve irfan değil, mücâhede ve cihad konularında da tarihe altın harflerle yazılmış insanlar emanet etmişlerdir.

İsmail Siraceddin Şirvanî, Halidi kolunun büyük sufilerinden biri olmasının yanı sıra, pek söz edilmese de neşrettiği eserleriyle aynı zamanda çok önemli bir müelliftir. Reis-i meşâyıh-ı Kafkas olarak bilinen ve Şirvanlıların "Gül kokulu Mevlânâ" diyerek andıkları bu büyük zât, Şirvan Hanlığının Kürdemir köyünde 1782-83 tarihinde dünyaya gözlerini açmıştır. Bir rivayete göre ilk eğitimini babası Şeyh Enver Şirvani'den almıştır. Kıraat konusunda da doğduğu köyde eğitim almış olan Siraceddin Şirvani; hadis ve fıkıh ilimlerinde ise Şeyh Abdurrahman Efendi'den tahsil görmüştür. 1800 yılında, henüz 18 yaşındayken Erzincan'a gitmiş ve devrin önemli âlimlerinden Evliyazâde Abdurrahman Efendi'den icazet almıştır. Sonrasında Tokat'a, iki yıl burada ikamet ettikten sonra da Bağdat'a, oradan da Süleymaniye'ye giden Şirvani; Yahya el-Mervezî'den hadis ilmini, el-Imâdi ve Molla Mehmed İbn-i Adem'den matematik ve hikmet ilimlerini öğrenmiştir.

23 yaşında Burdur'a gelmiş, burada bir yıl fıkıh okuduktan sonra memleketine dönmüş ve orada yedi yıl boyunca ilim öğretmekle meşgul olmuştur. 32 yaşında hacca gitmiş, Mekke ve Medine ziyaretlerinden sonra İstanbul'a geçmiş ve burada birkaç ay kaldıktan sonra Abdullah ed-Dihlevî'ye mürid olmak için Hindistan'a yola koyulmuş ve Basra'ya geçmiştir. Abdullah ed-Dihlevî'den "Senin Şeyh Halid'le sırların var, onu takip et" manevi işaretini aldıktan sonra derhal Halid-i Bağdadi'ye giderek intisap etmiştir. Halid-i Bağdadi'nin "Sirâcüddin" lakabını verdiği Şirvani, Şirvan'da irşad faaliyetinde bulunmak için şeyhinden 1817 senesinde sözlü emir, 1821 senesinde de yazılı icazet almıştır.

Şirvan'da halkın yoğun ilgisine mazhar olan Şirvani için sıkıntılı dönemler başlamıştır. Memleketi Şamahı-Kürdemir, Şirvan Hanlığı'na bağlıdır. Bu dönemde Şirvan hanı Mustafa Han, Ruslarla Çertme Anlaşması'nı imzaladığından hanlık bir nebze ayakta kalmayı başarmıştır. Rus görevliler bir süre sonra onun nüfuzunu zayıflatmak için çalışmalara başlamış, akabinde bir bahaneyle Mustafa Han, hain ilan edilmiştir. Hanın İran'a kaçışıyla birlikte Şirvan Hanlığı da Rus idaresine girmiştir. Mustafa Han'ın eşi Fatma Hanım, Şirvani hazretlerinin müridi olduğundan Şirvan'da kalmayı tercih etmiştir. Bundan sonraki dönemde Siraceddin Şirvani sürekli yer değiştirmek durumunda kalmıştır. Ahıska, Amasya, Sivas ve son olarak yine Amasya'da ikamet etmiştir. Vefatına kadar burada kalmıştır, türbesi de buradadır. Dördü erkek biri kız olmak üzere beş çocuğu vardır: Abdülhamid Efendi (v.1846), Sadrazam Mehmed Rüşdü Paşa (v.1874), eski İstanbul kadısı Ahmed Hulusi Efendi (v.1889), Mustafa Nuri Bey (v.1897) ve Fatma Şerife Hanım (v.1903).

İsmail Şirvani, Süleymaniye'deyken Halid-i Bağdadi'nin riyasetinde süluk etmiştir ve bu sülukun sonucunda Halid-i Bağdadi'nin Şirvani'ye mutlak icazet verdiği aktarılmaktadır. Şuayb Efendi b. İdris-el Bakinî yazdığı tabakatında Halid-i Bağdadi'nin İsmail Şirvani'ye gönderdiği mektubu da vermektedir. Bu mektupta bir şeyhin halifesiyle olan irtibatına dair önemli meseleler yer almaktadır. Burada, kitaptan bir paragraf almayı uygun buluyoruz: "Halid-i Bağdadi'nin mektubu gönderme sebebi İsmail Şirvani'nin Halid-i Bağdadi'den mutlak icazet aldıktan sonra müridlerine kendi suretine rabıta yapılmasını talim etmesidir ki bu durumu Halid-i Bağdadi asla kabul etmemektedir. Bakinî de bunu İsmail Şirvani'den sadır olan bir "zelle/sürçme" olarak nitelemektedir. Tehdidkar bir üslubun hakim olduğu mektubun içeriği şöyle özetlenebilir: Halid-i Bağdadi İsmail Şirvani'den kendisiyle rabıtasını kesmemesini, ya bizzat kendisine gelmesini yahut mektup göndermesini istemekte ve kendisinin izni olmadan halife tayin etmemesi ve kendisiyle istişare etmeksizin bir iş yapmaması gerektiğini bildirmektedir. Ayrıca İsmail Şirvani'nin müridlerine rabıtayı kendi suretine değil, mürşidinin suretine diğer bir ifadeyle bizzat Halid-i Bağdadi'nin suretine talim ettirmeyi ve kendisinin Erzincan ve Bitlis'teki halifeleriyle irtibat kurmamasını tembihlemektedir. Bakınî bu mektuptan sonra İsmail Şirvani'nin kendi suretine rabıta yaptırmayı terk ettiğini de sözlerine eklemektedir."

Halid-i Bağdadi'nin İsmail Şirvani'ye verdiği icazetin aslı günümüze dek ulaşmıştır. Tesbih, sarık ve benzeri emanetlerle birlikte türbesinde muhafaza edilmektedir. Bir risale hacminde olan icazetin müellif nüshası, bu yazımıza konu olan Risaleler kitabının içinde yer almaktadır. Bu icazet, İsmail Şirvani'nin irşad faaliyetinde çok önemli bir yer tutmaktadır. Yine Bakınî, İsmail Şirvani'nin müridi Has Muhammed'in müridi ve Şeyh Şamil'in şeyhi Muhammed el-Yeraği'ye gönderdiği mektubu aktarmaktadır ki söz konusunu mektuba bakıldığında, Halid-i Bağdadi'nin İsmail Şirvani'ye gönderdiği icazetin hemen hemen aynısı olduğu görülür. Bu durum da bir halifenin, şeyhine olan sadakatini, saygısını, aldığı feyzi göstermesi bakımından son derece önemli ve hassastır.

Tahkik ve tercümesini Orkhan Musakhanov'un yaptığı Risaleler, İsmail Siraceddin Şirvani'nin kaleme aldığı kırkı aşkın eserden biridir. Bu eserde Müceddidi-Nakşiliğin esasları, Şirvani'nin yorumuyla yer almaktadır. Bu yorumlarda sıklıkla başvurulan eser İmam-ı Rabbani Hazretlerinin Mektubat'ıdır. Risaleler'in müceddidi-nakşilik için "bir mi'yar-ı tarikat" hüviyetinde olduğu belirtilmektedir. İsmail Şirvani'nin tasavvufun nazari ve ameli meselelerini kendi yorumuyla dile getirdiği Risaleler, Dağıstan'dan Karabağ'a kadar uzanan Halidiliğin derinliğine dair bir okuma yapmak için kaynak niteliğindedir. Risaleler, "Âlemin Hakikatinin Açıklanması" bahsiyle açılır ve "Şeyhlerin Çeşitlerinin Açıklanması" ile sonra eren kırk iki başlıktan oluşmaktadır. Varlık ve bilgi, Rical'in tabakaları ve velilerin dereceleri, seyr ü süluk gibi üç temel konu, Risaleler'i oluşturmaktadır. Risaleler'in temel kaynaklarını şöyle sıralanıyor: İmam-ı Rabbani'nin Mektubat'ı, İbnü'l-Arabi'nin Fütuhatü'l-Mekkiye, Füsûsu'l-Hikem ve Kitabü'l-Halvet'i, Saidüddin Fergani'nin Şergu't-Taiyye'si, Muhammed Parsa'nın Faslü'l-Hitab'ı ve Ebu Said Hadimi'nin er-Risaletü'n-Nakşbendiyye'si. Ayrıca Bahaeddin Nakşbend Hazretlerinin bazı hikmetleri de Risaleler'de yer almaktadır.

Risaleler'in Nakşibendiyye yoluna dair çok önemli detayları içerdiğini de ayrıca belirtmek gerekiyor. Hem bu yola ilgi duyanların hem de bu yolla irtibatı (intisabı) olanların ciddiyetle okumalarını naçizane öneriyoruz. İsmail Siraceddin Şirvani, risaleleri arasında nakşibendiyye tarikatının diğer tarikatlardan daha faziletli olduğunu hususiyetle belirtir ve zaman zaman tekrar eder:

"Bil ki bu yüce silsilenin sonu Sıddîk-i Ekber Hz. Ebu Bekir'dir ve Hz. Ebu Bekir de nebilerden sonra Ademoğlunun en faziletlisidir. Yine bu yüce tarikatın nispeti diğer tarikatların nispetinden daha faziletlidir. Çünkü bu tarikattaki nispet diğer tarikatların aksine tam bir huzur ve özel bir basiretten ibarettir. Çünkü bu tarikatta cezbe süluku öncelemekte ve bu tarikatın başı (halk aleminden değil) emr aleminden olmaktadır... Diğer tarikatların nihayeti, bizim tarikatımızın bidayetidir."

Risalelerde ayrıca nakşibendiyye silsilesinin nispetini, nakşibendiyye tarikatındaki beş batınî uğraşı (Lafza-yı Celâl, Kelime-i Tevhid, Vukûf-ı Kalbî, murakebe, râbıta) ve nakşibendi büyüklerinin zikir hususunda takip ettikleri yolları hususi olarak açıklıyor. Kalbi zikirle tasfiye etmenin öneminden bahsederken, bunun nakşibendiyye yoluna emanet edilmiş bir büyük sır olduğunu da vurguluyor. Şu satırları kitaptan okuyalım:

"Bil ki Nakşbendiyye tarikatında kalbi zikir yoluyla tasfiye etmek zat isminin zikrini (lafza-i celal) ve nefy ü isbat zikrini (kelime-i tevhid) çekmektir. Zat isminin çekiliş biçimi zakirin kalp diliyle lafzatullahı telaffuz etmesidir. Çünkü kalp kayıtlardan tecerrüt edildiğinde baştan sona lisandır, duymadır, görmedir. Bu telaffuz sol göğüste bulunan çam kozalağında benzeyen et parçasını (kalb-i sanevberî) hareket ettirmekle gerçekleşir. Bu şekilde telaffuz zakire zor gelirse O'nu dil ile zikirde olduğu gibi kalb-i sanevberisiyle zikrin adedini saymakla O'nu zikretsin. Sanevberi kalple yapılan zikrin faydası dil ile yapılan zikrin faydası gibidir. Salik sanevberi kalple yapılan zikre güç yetirdiğinde salik hakiki kalple yapılan zikre terakki eder. Çünkü sanevberi kalple yapılan zikir saliki hakiki kalple yapılan zikre götürür ve hakiki kalple yapılan zikir de saliki murakebe mertebesine götürür. Bundan dolayı denmiştir ki: Kalbin zikri murakebedir."

Netice-i kelam, müceddidi-nakşibendilik literatürüne çok büyük bir katkı olarak sunulan Risaleler, İslam coğrafyasına hem irfan hem de cihat anlamında dinamizm getirmiş, Dağıstan'dan Karabağ'a ve oradan da Anadolu'ya dek gönüller arasında köprüler inşa etmiş, yetiştirdiklerinin ve sevenlerinin sohbet ehli olmasıyla dört bir yanda kalpleri titretmiş Halidiliğin teferruatını anlamak noktasında çok önemli bir yerde durmaktadır. Söz buraya gelmişken Dağıstan'dan uzanan yolun büyüklerini de zikretmeliyiz. Böylece onların hayatlarını merak edenler için bir araştırma iştiyakı ve onların isimlerini söyleyen tüm kalpler için de bereketler niyaz ederiz. Nitekim Mustafa İhsan Karadağ Hazretleri buyurmuşlardır ki bu zamanın irşadı, velilerin hayatlarını okumak, özümsemektir. O hâlde aşk buyurunuz: Halid-Bağdadi, İsmail en-Nerrani, Has Muhammed Şirvani, Muhammed Yeraği, Hüseyni'l Gumuki, Abdurrahman es-Suguri, Zeynel Abidin Dağıstani, Abdullah Dağıstani, Mustafa İhsan Karadağ Erzincani.

Sâlih Baba Divanı'ndaki "Biz Muhabbet Erleriyiz Sohbet-i Cân Bizdedir" serlevhalı şiirden iki kıtayla yazımızı bitirmek isteriz.

Evliyâlar serfirâzı Nakşibendi Hazreti
Pirlerimiz giydiler tâcı abâyı hil'ati
Âlemi kılmış ihâta himmetiyle nisbeti
Biz gulâm-ı Nakşibendiz râhı erkân bizdedir

Dâireyiz hem kudûmüz cismimiz neydir bizim
Aşk u sevdâdır gıdâmız bağrımız meydir bizim
Virdimiz İsm-i celâl'dir kalbimiz "Hay"dır bizim
Zikrimiz ihfa-durur esrâr-ı Kur'ân bizdedir

Yağız Gönüler
twitter.com/ekmekvemushaf

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder