SAYFALAR

6 Ocak 2020 Pazartesi

40 hadiste kadının ve ailenin mümtaz yeri

Zekeriya Güler’in 4. Baskısı Rıhle Kitap’tan Ekim 2019’da çıkan 40 Hadiste Kadın ve Aile isimli eseri, Allah ve Resûlü tarafından, Câhiliye döneminde ezilmiş, horlanmış, zulüm ve sefalete terkedilmiş, hak ve hürriyetleri ellerinden alınmış kadınlara nasıl bir izzet, şeref ve haysiyet kazandırıldığını bir kez daha gözler önüne seren mütevazı bir hadis şerhi denemesidir.

Kırk Hadis (Erbâin), önsözde de ifade edildiği üzere selef ulemâsı tarafından başlatılan ve ilk asırlardan günümüze devam edegelen bir gelenek. Bu manada ilk çalışmayı tebe-i tâbiînden Abdullah b. Mübarek yapmış. İlk yedi asırda altmış dört Kırk Hadis çalışması yapılmış ve onların yarısı zamanımıza kadar gelebilmiş.

Hadis metinlerinin tercümelerinin hemen ardından, ilk sahâbî râvilerin tercüme-i halleri verilmiş. Kitap, Hz. Âişe’nin rivayet ettiği; “Allah Elçisi’nin ahlâkı Kur’an’dı” (Müslim) hadisi ile başlıyor. Açıklama bölümünde, ilgili hadisin daha iyi anlaşılmasına zemin oluşturacak ipuçları verilmiş; hadisin farklı varyantlarına işaret edilmiş. Hadisten Öğrendiklerimiz başlığı altında ise, hadisten çıkarılan dersler ve hükümler maddeler halinde sıralanmış, hadisin vermek istediği mesajın okuyucuya tam olarak sunulması için başta Nevevî, İbn Hacer el-Askalânî, Aynî ve Aliyyü’l-Kârî gibi kadim şârihler olmak üzere, muasır ilim ve fikir erbâbından da istifade edilmiş. Bu da hadislerin bütünlük içinde ele alınmasını sağlamış.

İlk hadisin şerhi bağlamında söylenen şu sözler kanaatimce önemli: “Tarih boyunca kadınıyla erkeğiyle İslâm ümmeti, hem lafız hem de mâna itibariyle Kur’an mirasına ve emanetine sahip çıkmıştır. On yedinci asırda İstanbul’da Kur’ân-ı Kerim’i ezbere bilen dokuz bin hâfızdan üçte birini kız çocuklarının veya kadınların teşkil etmesi, bu konuda ecdadımızın azim ve kararlılığını gösteren bir tablodur. Resmi kayıtlara geçmeyenlerin hesaba katılması halinde bu sayıda artış görüleceği kesindir.

Kadın, kocası yanında iken ondan izin almadan (nafile) oruç tutamaz” ve “Erkek eşini yatağa çağırdığında gelmez de öfkeli bir şekilde yatacak olursa, o eş sabaha kadar meleklerin lânetine maruz kalır” şeklindeki hadislerin aile saadetini sağlamaya yönelik olduğu belirtildikten sonra şöyle denilmiş: “Bu neticenin tek taraflı düşünülmemesi gerekir. Eşinin hukukunu gözetmeyen gözetmeyen erkeğin de aynı şekilde yükümlü ve sorumlu olduğu bilinmelidir.” Bu hadisler genellikle kadınlara karşı erkeklerin elinde bir koz olarak görülür. Hâlbuki ilgili hadislerin muhatabı en az kadınlar kadar erkeklerdir de!

Kitapta yer alan hadislerden biri de: “Eğer ben birinin diğer birine (farz-ı muhal) secde etmesini emredecek olsaydım, kadınların kocalarına secde etmelerini emrederdim.” (Ebû Dâvûd, Tirmizî, İbn Mâce) şeklindeki meşhur hadis. Hindistanlı hadis âlimi Sehârenpûrî’nin; “İnsan bedeni ruhun mahalli olduğu gibi, kabir de bedenin mahallidir. Bedenin mahalli olan kabre nasıl secde edilmiyorsa, ruhun mahalli olan bedene de secde edilmez” dediğini naklettikten sonra müellif şöyle diyor: “Hadis metninde geçen kadının kocasına secde etmesi hakiki manada anlaşılmaz, anlaşılmamalıdır. Bu ifade tarzının, kocanın meşrû talebinin gereğini, ona duyulan sevgi ve saygının değerini vurgulamak için edebî sanat olarak kullanılan son derece mübâlağalı bir üslup olduğu açıktır.

Evin maişet temininden, mâliye ve dış işlerinden erkek sorumludur. Peki ailede kadının vazifesi nedir? Müellif şöyle diyor: “Ebû Sevr gibi bazı âlimler, kadının erkeğin ihtiyaç duyduğu tüm hizmetleri yerine getirmesi gerektiğini çıkarmıştır. Ancak İslâm âlimlerinin çoğunluğunu teşkil eden cumhura göre, kadının yaptığı iş ve hizmetler farz/vacip değil, yapılması halinde sevap kazanılan nafile ibadet hükmündedir. Bu esasa göre, yemek yapmak, çocuğa bakmak, çamaşır yıkamak gibi ev işlerini yerine getirmek, farz/vâcip olmamakla birlikte bunlar Müslüman kadının ahlâkına, asâlet ve nezaketine yakışan ve ondan beklenen hizmetlerdir. Asr-ı Saadet’ten günümüze kadar devam etmiş olan bu hizmet anlayışı, şüphesiz aile için aynı zamanda huzur ve mutluluk vesilesi olarak görülmelidir. yrıca unutulmamalıdır ki: Örfen maruf olan şey, şart kılınmış gibidir.

Kadın-erkek ilişkileri bağlamındaki şu tespit de oldukça yerinde görünüyor: “Bir yerde erkek, elektrik devresindeki pozitif (+) kutuba, kadın da negatif (-) kutuba benzer. 'Ters kutuplar birbirini çeker' kaidesine göre, giyim kuşama dikkat edilmemesi ve sosyal ilişkilerde şer’î sınırlara ihtimam gösterilmemesi halinde, iki cinsin birbirlerini çekmemesi düşünülemez.

Erkeklerin namahrem kadınlara bakmaları yasak olduğu gibi, kadınların da namahrem erkeklere bakmaları yasaktır. Kadınların, görme engelli dahi olsa yabancı erkeklerden sakınmaları gerektiğinin delili meşhur Abdullah İbn Ümmü Mektum hadisidir. Hâl böyle iken şu soru hep zihnimi meşgul etmiştir: Mesela sosyal medyada hanımların kendilerini ifşa etmeleri tenkit edilir de neden erkeklerin kendilerini ifşa etmeleri hususunda tek kelime edilmez? Bu sorunun cevabını kitapta kısmen bulabildiğimi söyleyebilirim: “Kadınlar için bakma yasağının, hüküm itibariyle erkeklere nisbetle ehven (daha hafif) olduğu görüşü hâkimdir. Bu durum, erkek ile kadının sahip olduğu farklı tabiattan kaynaklanmalıdır. İki cinsin fıtrî ve ruhî özellikleri farklılık arz eder. Pakistanlı âlim ve düşünür Mevdûdî’nin (v. 1979) ifade ettiği gibi, genellikle erkek hareketli ve atılgandır. Bakıp etkilendiği ve arzuladığı şeyi elde etmek için ardından koşar. Böyle bir durum karşısında kadın ise genellikle sakin ve ürkek olup geri durmaya çalışır. Asaletini koruyan kadının, bakmak suretiyle sevip hoşlandığı şeyi ele geçirmek için cü’ret ve teşebbüs etmesi neredeyse imkânsız gibidir.

Râviler hakkında kısaca bilgi verildiğini belirtmiştim. 18. hadisin râvisi olan mü’minlerin annelerinden Safiyye bint Huyey ile alakalı şu mâlumattan alacağımız çok büyük dersler var: “Safiyye’nin Yahudi bir aileden gelmesi Hz. Peygamber’in hanımları arasında konu olmuş, Hz. Âişe ile Hz. Hafsa’nın bunu ima ederek kendilerinin Resûlullah (s.a.v) ile aynı soydan geldiklerini söylemelerine üzülmüş, Hz. Peygamber de, “Benden nasıl daha hayırlı olabilirsiniz ki eşim Muhammed, babam Harûn, amcam Mûsâ’dır deseydin ya!” sözleriyle onu teselli etmiştir. Hac yolculuğunda Safiyye’nin devesi hastalanınca Rasûl-i Ekrem, hanımı Zeynep bint Cahş’a yanında bulunan fazla develerden birini ona vermesini söylemiş, onun, “Yahudiye mi vereceğim?” demesi üzerine Hz. Peygamber üç aya yakın bir süre Zeyneb’in yanına gitmemiştir.

Eserde yer alan hadislerden bazıları günümüzde sıklıkla tartışılan meselelerle alakalı. Mesela karşı cinsle tokalaşma bu tartışmalı konulardan sadece biri. Müellif, bu konu hakkında müstakil bir risale yazan muasır fıkıh âlimi Muhammed el-Hâmid’in şu değerlendirmede bulunduğunu nakleder: “Tabiatı icabı –tıpkı alım satımda olduğu gibi- biatın el sıkışma yoluyla olması gerektiği halde, Resûlullah (s.a.v) kadınlardan biat alırken bunu yapmamıştır. Böyle olunca, fukahanın belirttiği üzere, biat dışında normal zamanlarda yabancı (namahrem) bir kadınla tokalaşmanın haram olduğu rahatlıkla anlaşılır.

Kitaptaki diğer hadislerden bazılarının başlıkları ise şu şekilde:
- Amel ve Günahı Küçümsemek,
- Kedi Sebebiyle Cehennemlik Olan Kadın,
- Kur’an’ın Mehir Olması,
- Kadının Boşama Hak ve Yetkisi,
- Kadının Boşanmak İstenmesi,
- Kadının Aklı ve Dini…

Hadis deyince birilerinin kırmızı görmüş boğaya döndüğü günümüzde hadislere sahip çıkmak birincil sorumluluğumuz olmalı. Bunu derken de sahih, zayıf, uydurma her ne kadar hadis varsa hepsini kabullenelim demiyorum. Bu, hadisleri korumak değil bizatihi hadislere en büyük zararı vermek olur. Hadisleri değerlendirirken ulemâmızın ortaya koyduğu usûl kaidelerine riayet edelim. Aksi takdirde Allah Resûlü (s.a.v)’in yüzüne bakacak halimiz kalmaz.

Allah Resûlü (s.a.v)’den öğrendiğimiz şu dua ile yazımızı bitirelim:

Allahım, ben senden hayrın her çeşidini; acil olanı ve geç olanı, bildiğim ve bilmediğim her türlü iyiliği senden istiyorum. Her türlü şerden; âcil olanından ve geç olanından, bildiğim ve bilmediğim büyün kötülüklerden de sana sığınıyorum. Allahım, ben senden, kulun ve Peygamberinin senden istediği hayrı istiyorum. Senin kulun ve Peygamberinin sığındığı şeylerden de sana sığınıyorum. Allahım, ben senden cenneti ve cennete yaklaştıran söz veya amel diliyorum. Cehennem ateşinden ve cehenneme yaklaştıran söz veya amelden de sana sığınıyorum. Benim için hükmettiğin her kaza (ve kaderi) de hayırlı kılmanı senden istiyorum.

Âmin…

Deniz Çıkılı
twitter.com/cikilideniz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder