SAYFALAR

7 Aralık 2018 Cuma

Her biri başka birileri için fener olmuş 60 ışık

Bir belgesel isteği ile çıkılan yolculukta, geri dönerken, evi, memleketi, kendini bulmak için atılmış 60 çakıl taşı.

Sevgili Avni Özgürel’in, özenle, haz ettiğini/etmediğini aynı keyif ve titizlikle renklendirdiği; her biri, başka birileri için fener işlevi üstlenmiş 60 ışık…

Portreler, Ketebe yayınları ile ezberleri bozan ve çıkarımım o ki bilinçli hazırlanmış, “farklardaki bir dava” üzerinden detaylar üstlenmiş. Bir şey söylemek istiyor. Değerli bir şey. Kulaktan dolma bilgiler ile yolunda öldüklerin, ya da yolda görsen öldüreceklerinin hepsinin, senin görmediğin zaafları, ya da o çıtaya varacak kadar okumadan erişemeyeceğin derinlikleri olabilir diyor. Oku diyor, kendini, kendinde olanı ve kendinden olanları. Merdivenleri çıktıkça inilen bir öz var diyor, bir töz…

Okudukça; siyasal alanda, Marx, Engels, Lenin, Durkheim, Proudhon derken optimum bir alanda yakaladığın ve pek sevdiğin Max Weber, Sabri Ülgener ile karşılık bulur. Prens Sabahattin’in entelektüel kimliğine saygı duyarsın hatta Sabahattin Ali’den hallice. Eksik, de dahi hatalı bilgilerin yüklenicisi ettiklerinin hepsi, zamanının olmazsa olmazı, “kutup” adamları olur. Bu topraklardan bir kök soğan kırdı isen, bir tas su içti isen, adının altını doldurmakta geç kaldıkların, okudukça can olur.

Okudukça; daha çeyreğine ulaşamadan sayfaların, ne zor seçmek, ne çok sürpriz, ne çok keyif.

Melamiliğin genel ve dönem algısını edinmek için Abdülbaki Gölpınarlı.

Yerel değil global edebiyatın en iyi yazı ustalarından biri ile tanışmak ve Boğaziçi’ni “müstakil medeniyet” betimleyen ruh ile kaleme aldığı İstanbul’u okumak için Abdülhak Şinasi Hisar.

Softalığa karşı bir dindar. Köksüzlüğü kabul etmeyen bir modernleşmeci”, Mecelle’nin hazırlayıcısı, yüzyılın gereği olarak yıkılan imparatorlukları ayakta tutmaya çalışanın değil; yeni oluşumu, hukuk ve adalet temeline yerleştirmenin mücadelesini verenlerin ancak o dönemin “vatanseveri” olacağına mücadelesi ile sizi ikna eden, Ahmet Cevdet Paşa.

Ülkesinin ve Türklüğün geleceğinden başka derdi olmayan, Padişah’a muhalif ama ittihatçılarla da barışamamış şair, Aka Gündüz.

Dil beşiğinde doğup, şiir soluyanAli Ekrem Bolayır.

Hiciv yetisi ve karikatürde dünya markası olup, bizim kulaklara yazık ki pek çalınamamış Ali Ulvi.

İlk mecliste, sıfırcı öğretmen edası ile vekilleri azarlayan başkan; Ahmet Vefik; Fuat Paşa’nın tanımı ile “kaldırım taşı büyüklüğünde bir pırlanta, ne sokağa döşenir ne yüzüğe takılırAhmet Vefik! Can olur!

Varoluşçu sancıları Sartre’den kopyalayıp ruhuna ikame edenleri görmekten, bize benzer sancılar çektiği için belki dikkatimizi çekmeyen Asaf Halet Çelebi… Avrupa’nın antidepresan ile tanıştıran bunaltılarından daha yüksek soruların cevabı. Senden habersiz senin topraklarında şiir ile derinleşen “arkhe” kuyusu. Yusuf’un kuyusu olduğunu bilerek kuyuyu sevenlerin kuyusu. “Evrensel bilgi” yolunda şiirin Yusuf’u; Asaf Halet Çelebi.

Benim için Dünya Harbi saman ekmeği demekti. Misafirliğe giderken herkesin kendi ekmeğini yanında götürdüğü kimsenin kimseye ikramda bulunma lüksünün olmadığı devirdi. Maharet gerekirdi o ekmeği yemek için. Ağızda usturuplu şekilde döndürmek sonra çiğnemek lazımdı. Aksi halde saman damağına saplanırdı”. Ben mesela, bu betimleme ile o yavaşça çevirerek koparamadığım lokmayı, ağzıma batan saman çöpünün acısını, kan tadını ve yeryüzüne inmiş o mahşer anını ilk kez bu kadar iyi anladığım; Cevdet Kudret!

İki Fransız filozof ile kaleme aldığı “Felsefe Meseleleri” kitabındaki derinliği, “din alimi” sıfatından olanlarla arasına ayraç olan; Atatürk ve Mehmet Akif’in hayranlıkla takip ettikleri; Elmalılı Hamdi Yazır. (Ve aklımın tenhalarında yine; rakı masasının, Hüseyin’in, “Alevi” geleneğinin, laikliğin, modernliğin, Atatürkçülüğün, Allah’sızlığın; nasıl ve ne edilip bir araya getirildiğini hala anlayamadığım birliğin şer dilemması! Çünkü; Elmalılı’nın Kuran Tefsirine 4. Madde olarak Atatürk’ün şart koştuğu ön şart; “Ehl-i Sünnet ve amelde Hanefi mezhebine bağlı kalınacaktır” olmuş. Ardından ise Diyanet’in bütçe sorunu dolayısı ile çekingen kaldığı, hala daha iyisi yazılamadığı kabul edilen tefsirin baskısını Atatürk kendi cebinden karşılamıştır. Sadece az düşünmüyor az da bildiğimizi öğrene öğrene ilerliyoruz böylece Portreler’de.)

Okudukça; eğer ki İnönü’süz bir Cumhuriyet’te Atatürk ile baş başa kalabilse, daha güzel daha pozitif senaryoların içinden bakıyor olacağımızın teminatı; Fethi Okyar! “Ben Cumhuriyeti tesis ettim ama bugün şekli idare Cumhuriyet midir, diktatörlük müdür, şahsi hükümet midir belli değil. Ben fani insanım. Ölmeden evvel isterim ki millet hürriyete alışsın, bunun için bir muhalif fırka tesis ediyorum. Ve bu işi Fethi Bey’de başka hiç kimseye teslim edemem…” M. K. Atatürk. İltifatının marifeti Fethi Okyar!

İlim ve bilgelik yolundan alıkoymaması için şiirden uzak kaldım deyip, geri çekilmiş hali ile “Fuzuli” olmuş adam, Fuzuli!

Yıkamam, iftira edemem, yalan söyleyemem, zulmedemem. İşte bendeki bu muhteşem aczin ilahi adı hürriyettir”. Zincirlerini, tutsaklıklarını, kaybettiklerini, kazanamadıklarını, kucaklayıp kucaklayıp öpersin. Nurettin Topçu külliyatı… Yol olur!

Okudukça; dostlarını omuzlarından öperek selamlayan adam, Necip Fazıl’ın “fikir sakasıFethi Gemuhluoğlu. Aşk olur!

Sonlu kelime ile sonsuz 60 adam…

Uykunuzdan ödünç saatler isteyin. Telefonunuzdan, sevdiğinizden, gününüzden… Can olur!

Mavi Çınar
the.blue.gaia@gmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder