SAYFALAR

27 Haziran 2018 Çarşamba

Her hastalık hayat sancılarımızın birer yankısı

"Uzun bir yolculuğa çıkmamız gerekir gerçek duygulara ulaşabilmemiz için."
- Alper Hasanoğlu, Hayat ve Diğer Hastalıklar, sf.72

Bir kitabın ismi bazen yalın görünse de aslında çok şey söyler. Psikiyatr ve psikoterapist Alper Hasanoğlu, hayatı diğer her şeyden daha fazla önemsediğini göstererek aslında çok olumlu bir taraftan sesleniyor Hayat ve Diğer Hastalıklar'da. Yalnız bu olumlu taraf, içeriğin de iyimserlikle bürünmüş olduğu anlamına gelmesin. Hasanoğlu son derece ciddi, gerçekçi ve sert biçimde eleştiriyor yaşadığımız hayatı, yani yaşamak zorunda kaldığımız hayatı.

Bir şeyi yapmak için zorunda olmak, yani mecburiyet hissetmek, insan için en acımasız durum ve davranışları beraberinde getirir. Oysa herkes içinden geldiği için, içinden geldiği gibi yapmak ister bir şeyi. Böyle olduğunda, yani doğal bir sürecin işlemesi hâlinde her şeyden daha fazla tat alır, yaşamı anlamlanır, varlığı taçlanır. Öğrencilere sık sık edilen bir tenbih; sevdikleri yahut sevecekleri işi meslek edinmeleridir mesela. Evet sabah erkenden kalkıp işe gitmek zorunda olmak çağın bir açmazıdır. Ancak bu iş bizim varlığımıza anlam katan, yaparken mutlu olduğumuz ve iyi hissettiğimiz bir işse, tutkuya dönüşmesinde bile sakınca yoktur. Bu durum gerçekten işimizi iyi yapmamızı ve alanımızda parmakla gösterilen, 'ehil insan' olduğumuzu belli eden bir hâle gelebilir. Bu durumda ortaya iki şey çıkıyor: doğal olmak-yaşamak ve sevmek. İkisi bir araya gelince hangi insan "yaşıyorum çok şükür" demez ki? İnsan yaşadığını dahi hissedemiyorsa, hastalıklardan hastalık beğenmeye de başlıyor demektir çoğu zaman.

Zaman gerçekten de hastalıklardan hastalık beğenme zamanı. Kendimize hastalıklar üretmemiz yetmiyormuş gibi bir de el âlemin söylediklerinden hastalıklar devşiriyoruz. Biraz dalgın mı bakıyoruz dünyaya? Kesin depresyondayız ve bir 'deli doktoru'na görünmemiz gerek. Biraz tedirgin mi hissediyoruz kendimizi? Kesin panikatak olduk ve hemen hapa başlamalıyız. Biraz içimize kapanmak, nefes almak ve yalnız kalmak mı istiyoruz? Kesinlikle su katılmamış bir melankoliğiz ve bu durum mazallah intihara bile götürebileceğinden hemen kliğine yatmalıyız. Oysa tüm bunlar hem bedenin hem de ruhun doğal bir tepkisi. Şu içi-dışı kötülük kokan zamanlarda beden ve ruh tepki göstermesin de ne yapsın? Devreye mumyalama fikrini sokan bile var. Belki başka bir zamana uyanma hayali. Evet kesin delirdik ve hemen toplumdan tecrit edilmeliyiz.

Kimse kusura bakmasın ne biz insanlar olarak bu kadar ucuzuz ne de yaşam bu kadar ciddiye alınması gereken bir süreç. "Ekmek aslanın ağzında" ve "pabuç pahalı" sözleriyle yetişen bir neslin yan gelip yatarak ömür sürdüreceği elbette düşünülemez. Oraya buraya yetişmek, çelik gibi sinirlere sahip olmak, evlilik-aşk-çocuk üçgeninde tüm sorumlulukların farkında olarak mücadele etmek kolay şeyler değil. Eğer buna kira-borç gibi insanın ömründen ömür yiyen gerçekler de eklenirse hayat ve hastalıklar iki yönde kümeleniyor sanki. İnsan ya hayatı seçecek her duygusunu (elem-neşe) dimdik yaşayabilmek için ya da sürekli bir hastalık etiketleyecek kendine doktor doktor gezmek için. Bir de bunun 'yanlış doktor' tarafı var. Hepimiz google vasıtasıyla birer doktora dönüştüğümüz için hastalığın da doktorun da iyisinden kötüsünden çok iyi anlıyoruz. Mürşidini beğenmeyen birer müride dönüştük hepimiz. Eh, suçlu kesinlikle biz değiliz. Suç önce, bu doktorlara hastayı müşteri olarak gösteren ve sürekli yeni 'fırsatlar' sunan sistemde. Sistemi delip geçmek bizim elimizde olmasa da en azından bireysel bir çıkış noktası bulabiliriz. Sözcükler ve kitaplar bize çok yardımcı olabilir. Müzikler ve filmler de. Mühim olan neyin içimize seslendiği, gerçekten seslendiği. Hasanoğlu'nun bu konuda güzel bir yorumu şöyle: "Hayatla başa çıkabilmenin en zevkli yollarından biri, biriyle birlikte kitap okumak olsa gerek. Edebiyat dışında her şey kirlendiği için belki de."

TEDxReset organizasyonundaki "Kendi Uçurumuna Bakmak" başlıklı konuşmasında, "Kaosumuzu anlamanın bir yolu olmalı" demişti Hasanoğlu. 392 sayfalık geniş kitabında ise bu yolları tabiri caizse kurcalıyor. Hem de sadece klasik psikoloji okuyucusuna değil, çağın zorluğu altında ezildiğini hisseden veya hissetmeyen herkese sesleniyor. Neticede bu kitabı terapi terapi gezmiş, bir türlü aradığı şifayı bulamamış kimseler de okuyacak diye düşünerek, onların da derdini anladığını gösteriyor birçok konuyu hırpalarken. Her sertifikasını duvara yapıştıranın terapist olamayacağına değinirken İsviçre'de aldığı eğitimlerden anılarını hatırlatarak başka topraklardan misaller veriyor. Topraklar başka, dertler aynı. Bazen çok tecrübeli gibi görünen bir doktor dahi, ya dikkatsizliğinden ya da hastayı 'test materyali' gördüğünden sadece hastaya değil mesleğine zarar, hatta kalıcı hasarlar verebiliyor. Çıkış noktası insanlık, tespit şöyle: "Anlam ve sevgiden gittikçe uzaklaşan mutsuz insanlar. Artık psikiyatri muayenehanelerinin o hiç istenmeyen duygudan kurtulmak için yuttukları antidepresanlarla "iyileşemediklerinden" yakınan insanlarla dolmasının nedeni budur."

Kitabını birkaç bölüme ayırmış Hasanoğlu. Muhtemelen daha önce yazılmış olan makalelerden birbiriyle ilişkili olanları ya da belirli bir konu etrafında şekillenenleri aynı bölümde toplanmış. "Garip ve içten yazılar", "Hayatın manası", "Ben sende oluyorum", "Babam, babalık ve Aydın ağbi", "Kadınlık halleri", "Psikiyatrinin içinden", "Okurken mırıldandıklarım" bölümlerin başlıkları. Girişte Hasanoğlu hem nasıl biri olduğunu çok kısaca anlatıyor hem de bir eleştiriye değiniyor: "Ekşi Sözlük'ten birileri benim kendimi bulamadığımı savrulup durduğumu yazmış. Ben aklı karışık olmayan insandan çok korkarım. Çünkü aklı karışık olmayan insan mutlak doğruyu bildiğine inanır ve bir dine inanır gibidir."

Bu koca kitaptan birçok ders çıkarılabileceği gibi, insanın kendi sorunlarına bazı pratikler geliştirebilmesi ve kendini keşfetme yolunda bazı perdeleri yırtması mümkün. Çünkü Hasanoğlu bildiklerini tüm detaylarıyla ve o detaylara nasıl ulaştığını da belli ederek yazmış yazılarını. Bazen anlatması çok kısa sürebilecek bir konuyu dallanıp budaklandırmış, bu esasında okuyucuya işin hiç de kolay olmadığını ve sabretmek gerektiğini gösteriyor zaman zaman.

Kitapları okurken birçok cümlenin altını çizer, paragraflar işaretleriz. Ben bazen her okuduğum kitaba bir 'son cümle', 'son paragraf' bulurum. Bu hem kitabı hatırlamamı kolaylaştırır hem de o kitabın bendeki en büyük yankısını ifade eder: Hayat ve Diğer Hastalıklar'da da şu cümleleri kendim için özel olarak işaretledim: "Otomatik pilotta ve son sürat giden çıldırmış bir hayatı yavaşlatabilmenin, onu daha iyi anlayabilmenin bir yolu olabilir. Belki de hepimizin günde on dakika dünyaya ona herhangi bir değer atfetmeden kulak kabartması gerek."

Hayat tüm hastalıklardan üstündür ve her hastalık hayat sancılarımızın birer yankısı sanki...

Yağız Gönüler
twitter.com/ekmekvemushaf

1 yorum:

  1. Her daim kafası karışık bir insan olduğum için sürekli eleştirilmek canımı sıkıyordu ama Hasanoğlu'nun yorumundan sonra umrumda değil artık.

    YanıtlaSil