SAYFALAR

30 Temmuz 2014 Çarşamba

Kaybetmenin ve kazanmanın sonsuz döngüsü

"İnsan Postuna Bürünmüş Köpek", Beyaz Zenciler’le yeraltı edebiyatına adını altın harflerle yazdırmış Ingvar Ambjörnsen’in bu yıl 4. basımıyla yeni yeni fark edilmeye başlanan gizli kalmış romanlarından.

İlk basımı 1982 yılında yapılan kitabın yayın hakları Ambjörnsen tarafından Ayrıntı yayınlarına yalnızca iki adet nargile karşılığında verilmiş. Banu Gürsaler’in kusursuz çevirisiyle Türkçeye kazandırılan İnsan Postuna Bürünmüş Köpek bu yazın sağlam okumalıklarından olmaya aday.

Yazarın ana karakteri Saron isminde işsiz, güçsüz, günübirlik yaşayan hayata ve insanlara karşı ters noktada duran bir adam. Kitabın kendisine ve içsel yaşantısına ayrılan ilk bölümünde uyuşturucunun da etkisiyle dağılan Saron’un kafasına giriyoruz. Oslo’da Kristal Palas isimli izbe bir yerde tasvir edilen Saron yazarın diğer bölümlere nazaran kısa tuttuğu bu ilk bölümde bol bol felsefe yapıyor. Okurun sonradan da anlayacağı üzere Ambjörnsen, Saron’u bol mayınlı bir yolculuğa çıkarmadan önce mücadeleye hazırlıyor. Kitapta sıkça kendisine yer bulan günah çıkarmaların en büyüğünü belki de Saron bu bölümde yapıyor. Kendisi, çevresi, yaşantısı ve ilişkilerine dair olan tekil konuşmaları sırasında Saron’un İlse’siyle tanışıyoruz…

İlse Saron’un kapanmayan yarası. Kristal Palastan dışarı çıkıp gerçek hayatla yüzleşme nedeni. İlse Saron için bir amaç, kaybedilmiş bir kadının kaybolmayan ruhu. Saron’un kendisinden ayırmaktan korktuğu hayali.

"Bir kıymık saplanmıştı içime… Kimseye belli etmeden acı çekiyordum. En büyük acı, başkalarıyla paylaşmaya cesaret edemediğin acıdır."

….Diye anlatıyor Saron İlse’yi sadece kendisine… Saron’un hikayesini şekillendirilen karakter olan İlse okurla mesafesi korunan bir karakter. Saron’un sahiplenici tavrından ötürü İlse ile okur arasında hep bir duvar var. Hikaye boyunca Saron’a ne kadar yakınlaşabiliyorsak İlse’den o denli uzağız. Ancak Ambjörnsen usta yazarlık yeteneğini tam bu noktada devreye sokup hikayeye Mita karakterini dahil ediyor. İlse’nin özlemini iliklerinde hisseden onu aradığını zannederken aslında kendisini kaybeden Saron mecburi olarak gittiği Amsterdam da Hotel Paranoya isimli bir otelin barında tanıştığı Mita’yı paranoya haline getirip önce onun sonra da kendisinin sonunu yazmaya başlıyor.

Saplantıların insan ruhunda yarattığı tahribat, uydurulmaya çalışılan iki farklı bedenin çarpışmasından doğan büyük patlamalar, vicdanın önemini kaybettiği yaşamlarda aranan vicdan kırıntılarının götürdüğü noktalar Ambjörnsen’in kaleminden büyüleyici bir tonlamayla dökülüyor…

Mita’da İlse’yi bulduğunu zannederek onu kendi hayatına usulca çeken Saron kısa sürede Mita’nın İlse olmadığını fark ediyor. Bu fark gerçekleştiğinde ise Mita, Saron için bir obje halini alıyor. Ancak hayati bir obje! Yokluğu hayal bile edilemeyen sinsi bir bağımlılıkla kendisine zincirlediği özgürlük isteyen bir obje.

"Mita asla İlse’nin görüntüsünden başka bir şey olmadı benim için. Bu gücü taşımak için bir insan gerekliydi. Ve kader de Mita’yı seçmişti. Mita’nın kim olduğu umrumda bile değildi. Mita benim ideallerimi sarmalayan örselenmiş bir ambalajdan başka bir şey olmadı hiç. Bütün resimler daha iyi görünsünler diye çerçevelenir. Mita, benim tutkumun etrafındaki çerçeve…"

Bir günah çıkarma seansı esnasında kendisine itiraf ettiği bu sözlerde Mita’nın Saron için anlamı okura açıkça veriliyor ve yazar uyarıyor! Mita ve Saron arasındaki ilişkiye alışmayın! Nitekim durumu fark eden Mita, Saron’un avuçlarından uçuyor. Mita’yı kaybetmek Saron’un üzerinde ikinci bir İlse kaybı yarattığında ise roman gerçek anlamda başlangıç çizgisinden uzaklaşıp tekinsiz yollara doğru ilerlemeye başlıyor. Mita’nın peşinden soluğu Norveç’te alan Saron, İlse'den izler taşıyan bu kadından vazgeçmiyor. İkinci bölümün sonlarına doğru daha da şiddetlenen Mita, İlse ve Saron arasındaki ilişki Ambjörnsen tarafından beklendiği gibi noktalanıyor.

Kandırmaktan korkmayan, defalarca aldanan, kural tanımaz, kendi özgürlüğüne hapsolmuş Saron Mita’yı kaybettikten sonra hikayenin başından beri kafesinde tuttuğu köpeği serbest bırakıyor. Aradığını bulamamanın tekrar ve tekrar kırılıp parçalanmanın acısını kendisini parçalamakta buluyor. Kitabın üçüncü ve son bölümünde heyecan, arayış, kovalamaca ve Saron’un maddi hikayesi noktalanıyor. Yazar son on sayfada kutsal kitabı ve karakterine çıkartıp attırdığı tüm günahları bir araya getirip insan postunda bir köpekle okuru yüz yüze bırakıyor ve neye inanmak isterseniz ona inanmakta özgürsünüz diyerek sahneden çekiliyor. Ambjörnsen’in romanı önceki yazım çalışmalarına göre Daha steril ve akıcı, hedefe kitlenmiş bir vaziyette soluk soluğa ilerliyor, bitiş çizgisinde beklenmeyen sürprizler yok ama karşılanma biçimleri ve sunuştaki farklılık memnun ediyor. Kaybetmenin ve kazanmanın sonsuz döngüsünde kendisine yer bulmak isteyenler için İnsan Postuna Bürünmüş köpek uğranabilecek en doğru adres…

Gürcan Öztürk
twitter.com/gurcanozturk_

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder