SAYFALAR

11 Temmuz 2014 Cuma

Cahil cahil gezmeyin!

İlber Ortaylı ismi, internet mizahının geldiği son nokta olan tek kare resim görseliyle çerçevelendirilmiş kırmızı banner üstüne beyaz yazı formatının yani capture akımının en önemli güncel malzemesi olarak pop-ikon seviyesinde bir yaygınlık kazanmış durumda. Ortaylı’nın ‘her şeyi bilen, birikimli, sempatik ihtiyar’ profili, cehalet ve bilgelik üzerine yapılan oldukça eğlenceli esprilere özne olmasına yol açsa da, ‘gerçek cahil kimdir?’ sorusuna verdiği cevabıyla capture akımına kapılanlara karşı bir erken teşhis koyma girişiminde bulunmuştu. Ortaylı’nın bu konuda raconu yine derin birikimiyle kendisine yakışacak bir biçimde kestiğini söyleyebiliriz. Anladığım kadarıyla hocanın halkın irfanıyla değil, keskin tondaki yarı-cahillikle bir meselesi var. Biliyorsunuz, erken teşhis hayat kurtarır, sonuçta Turgut Uyar’ın askerleri olduğumuz kadar İlber Hoca’nın da cahilleriyiz. İlber Ortaylı sevilen, saygı duyulan ve ilgi çeken bir sima. Peki, kitaplarını okuyan kitleyle, capture akımına kapılan sanal kitle eşdeğer bir oranda mı seyrediyor, tabiî ki hayır. Nihat Genç de böyle sevilmişti; muhteşem edebiyat eserlerini okuyan binlerce okur, buna mukabil politik ikon olarak takip eden milyonlarca hayran. Kitaplara uzaklığımız meselesi elbette başka bir bahis. Uluslararası arenada tanınan saygın bir bilim adamı olan İlber Hoca'nın, II. Dünya savaşı sürgünü vatansız bir tatar mültecisi olarak -hem de 1947'nin o zorlu koşullarında- evinden yani Kırım'ından çok uzakta bir şehirde, Viyana'da, dünyaya gözlerini açması ve ailesinin vatan olarak Türkiye'yi tercih etmesiyle başlayan büyük göç-sürgünü, gerçekten çok trajik hikâye. İlber Hoca’nın Timaş’tan çıkan Eski Dünya Seyahatnamesi isimli gezi yazıları toplamından oluşan kitabı, iki yaşında geldiği yeni ve kadim ülkesindeki sürgün seyahatine bir nazire olarak da okunabilir.

İhsan Oktay Anar’ın Puslu Kıtalar Atlası’nda şöyle bir ifade geçer; “Yaşanılanlar, görülenler ve öğrenilenler ne kadar acı olursa olsun, macera insanoğlu için büyük bir nimetti. Çünkü dünyadaki en büyük mutluluk, bu dünyanın şahidi olmaktı.”. İlber Ortaylı da şahit olduğu şehirleri anlatıyor, gezdiği, gördüğü, sezdiği, özlediği şehirleri, eski dünyaya ait en güzel ve en kadim şehirleri… Ecdad toprağı olarak adlandırdığı Kırım’dan başlayan bu seyahat hikâyeleri; Ortadoğu, Mısır, Bahreyn, Yemen, Yunanistan, Arnavutluk, Makedonya, Bosna, Macaristan, İran, Rusya, İskoçya, Finlandiya, Kafkasya, İtalya, İspanya, Almanya, Çek Cumhuriyeti, Hindistan, Çin ve Japonya’ya kadar uzanıyor. Çağdaş bir seyyah gibi yarım asırdır hiç durmadan gezen ve bu gezileri sırasında gördüğü coğrafyalara turist dikkatiyle değil, derinlemesine bir hayretle bakan bir adam olarak Ortaylı’nın seyahatnameleri en az konuştukları kadar önem arz etmektedir. Bu sebeple farklı kültür ve gelenekleri hem kendi perspektifinden, hem de bu kavramsallığa dâhil toplam bir coğrafi referans üzerinden değerlendirebilecek engin birikim ve derin yorumlama kabiliyetiyle oluşturduğu Eski Dünya Seyahatnamesi kitabı kıymetli bir eser olmasının yanında bir rehberdir de. Ben özellikle İran, İtalya, Endülüs, Kırım ve Kudüs’ü anlattığı bölümleri çok sevdim. “Ticaret yeryüzünde kaybolsa Azerbaycan halkı yeniden bulur” gibi bazı milletler hakkında yapılan muzip tespitlere kitap boyunca sıklıkla rastlayabilirsiniz.

Hem geçmişi hem de bugünü aynı bakış içersinde buluşturan, kendi gözlemlerini tarihi bir fragmanın fonu ve referansıyla sunan ve İbn-i Haldun'un “coğrafya insanın kaderidir” sözüne nispetle ülkelerin ve sınırların kaderlerini anlamaya ve anlatmaya çalışan bir rehber olan Eski Dünya Seyahatnamesi çok amaçlı havasıyla; gezi rehberi, tarih kitabı, coğrafya atlası ve kültür broşürü gibi farklı anlam ve misyonlara açılan bir kapı olma özelliğini de taşıyor aynı zamanda. Seyahat ettiğimiz ülkelerde meselelere turist dikkatiyle odaklandığımız sürece asıl görmemiz gereken hiçbir şeyi göremeyiz. Turizm bunun için vardır zaten. Turistler için özel ayarlanmış oyun alanlarında oynamanızı sağladıktan sonra, sizi oradan hemen göndererek yeni müşterilere yer açmaya çalışır. Müze gezmeyi sıkıcı bulup alışveriş yapmayı çok sevmek; bu durum Evliya Çelebi’nin torunlarına ait bir tutku olmasa gerek. İlber Ortaylı’nın sözüyle bitirecek olursak; gezin tamam ama öyle cahil cahil gezmeyin, bir seyahatname falan bulundurun yanınızda. Eski dünyaya selam olsun.

Güven Adıgüzel
twitter.com/guvenadiguzel
* Bu yazının tamamı Star Kitap'da yayımlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder