SAYFALAR

2 Mayıs 2014 Cuma

Zamanın sıkıcılığından kurtaracak tarihi bir hikâye

"Onları kıskanıyorum. Kendinden emin insanları.
Herkesin bir evi, bir toprağı var.
Ben gökyüzünde uçan kimsesiz bir tohumum.
Bütün rahimler ölü benim için."

Murat Gülsoy, aynı çağda yaşadığımız için kendimizi şanslı hissetmemiz gereken bir yazar. Her kitabıyla, kurmacanın sınırlarını zorladığını hissettiren, metnin matematiğine kafa yoran güçlü ve yaratıcı bir kalem.

Gülsoy, yeni romanı, Gölgeler ve Hayaller Şehri’nde yine okurunu şaşırtıyor, evvelki kitaplarından farklı bir deneyime davet ediyor. Bu kez, yaşamadığı bir çağdan sesleniyor bize; 1908 yılında geçen bir hikâye anlatıyor.

Gölgeler ve Hayaller Şehrinde’nin kahramanı Fuat Chausson veya diğer adıyla Franck Chausson dokuz yaşında Fransız annesiyle İstanbul’dan Fransa’ya gitmiş; Türk olan babası ise kendisi doğmadan evvel ölmüş bir genç adam. Fuat’la, II. Meşrutiyet günlerinde, Fransa’dan İstanbul’a yol alan bir gemide arkadaşı Alex’e yazdığı ilk mektupta karşılaşıyoruz. Dokuz yaşına kadar yaşadığı İstanbul’a bir Fransız gazetesinin muhabiri olarak geri gelen Fuat, İstanbul’u, meşrutiyeti, kendi anılarını ve yüzleştiklerini yazıyor Alex’e. Mektupları okurken, hem 1908’in İstanbul’unu geziyoruz hem de doğu ve batı arasında kalmışlığın gerek toplumsal gerekse bireysel sıkıntısını sezinliyoruz.

Gölgeler ve Hayaller Şehrinde, insanın varoluşsal sorularından birine, ait olma meselesine dair bir roman olarak da okunabilir. Fuat’ın arada kalmışlığı, kökünü arayış çabası, buhranları; yalnızca onun hikayesi olmasının ötesinde çok katmanlılıkla anlatılıyor.

"Alex, bu satırların yazarı aşk acısının sarhoşudur, şaşılacak denli mutlu ve aynı anda kederlidir. Haz ve acının, iki zıt kutbun, adeta geceyle gündüzün aynı anda, kendi karanlık ve aydınlığından bir nebze olsun kaybetmeden bir arada bulunabilmelerinin mucizesi karşısında nefesim kesiliyor. Zannederim, bu ancak Tanrı’nın yaşayabileceği bir tecrübe..."

Murat Gülsoy’un sadık okuru için, Gölgeler ve Hayaller Şehrinde’deki en tanıdık şey ise elbette rüyalar. Murat Gülsoy, yine rüyalardan bahsederek, rüyalarımızı sorgulayarak hikâyeyi bilinmez bir alanın çekiciliğiyle besliyor.



Ey okur, her şey 1968 senesinde başladı.” Cümlesiyle açılan romanda, geçmişe doğru bir yolculuğa çıkarken her şeyin nasıl bir süreklilik içinde olduğunu, bugünün de dünün bir devamı olduğunu hissedecek ve insan zihninin kadim soruları üzerine düşünmeye başlayacaksınız.

Gölgeler ve Hayaller Şehrinde, bizi zamanımızın sıkıcılığından kurtaracak tarihi hikâyeler okumak isteyenlere iyi gelecek, zihin açıcı, edebi lezzeti oldukça yüksek bir kitap.

“H.G. Wells üstadımızın makinesine binip geriye dönmek isterdim Alex, çok değil beş sene öncesine sadece. İnsan mutluluğun kıymetini mutsuzluk ânında fark ediyor ne yazık ki. Benim, hayatım dediğim şu garip maceranın en mutlu zamanları hep geride kaldı.”

* Hamiş: “Zamanımızın Sıkıcılığından Kurtaracak Tarihi Hikâyeler”e ihtiyaç duyduğumuz kitabın açılış mektubunda yer alıyor.

Merve Uzun
twitter.com/merveuzun

1 yorum:

  1. Hoş bir kitaba benziyor :)

    Kendi bloğuma da beklerim. Saygılar . http://aybatomer.blogspot.com.tr

    YanıtlaSil