SAYFALAR

10 Nisan 2014 Perşembe

Avrupa düşüncesinin sanat ve estetik kavrayışına dair

Roma İmparatorluğu’nun Hıristiyan eğilimlerinin yeniden yorumlandığı Rönesans; felsefe, bilim ve sanatın Antikite ve Helen uygarlığında bulunacak köklerinin, liberalizmin alacakaranlığında yeniden diriltilmesidir. Aydınlanma düşüncesi ve sonrası için Ortaçağ, bu sebepten dolayı Avrupa’nın karanlık günleri olarak nitelenir. Rönesans, kapitalizmin sonraki aşamaları için geliştirici bir sonuç olduğu kadar aynı zamanda felsefî gelişimi farklı bir yöne çeken Hıristiyanlığın öncesine dönerek Avrupa’nın kolonyalist yönelimiyle de doğrudan ilişkilidir: Feodal düzenin sınırlarını aşmak çabasındaki burjuvazinin imkânlarını genişleten Rönesans, coğrafî keşifleri mümkün kılacak teknolojileri de doğurmuştur neticede. Temel motivasyonu iktisadî olan bu durum, dünyayı yeni bir algının nesnesi olarak görecek deneysel çalışmalara ve araştırmalara yol açmıştır.

Bir Ortaçağ uzmanı olarak araştırma, deneme ve romanlar yazan Umberto Eco, bu dönemin hemen öncesini ele aldığı Ortaçağ Estetiğinde Sanat ve Güzellik’te Rönesans ile tersyüz olan Avrupa düşüncesinin sanat ve estetik kavrayışını aktarıyor. Modern dünyanın felsefesini ister istemez deneyimlemiş ve içselleştirmeye zorlanmış okur için oldukça uzak olan Ortaçağ sanat kavrayışının temel meselelerini inceleyen Eco, kitabının önsözünde birbirinin kopyası gibi duran fikirler nedeniyle kimliksizlikle ve estetik duyarlılığın olmamasıyla suçlanan bu dönem hakkındaki yanlış izlenimleri düzeltmeyi amaç olarak belirliyor. Müteakiben estetik duyarlılığın XV. asra doğru kökten değişimini göstermeye çalışıyor.

Bugün dejenere bir değer hâlini alan güzellikten söz etmek, Ortaçağ’a damgasını vuran Skolastik felsefe için yalnızca soyut bir kavramdan söz etmek demek değildir Eco’ya göre. Ortaçağ filozofu için güzellik aynı zamanda somut deneyimlerle ilgilidir. Bunun en iyi izahatını sanata bakıştan bulabilmekteyiz: Postmodern dünyada sanat, her şeyden fazla olarak duygular ve estetik düzeyi öne alarak kavranılan bir şeyken güzel diye nitelenen nesneye sahip olabilmekle alınacak haz da temel işlev ve öncelik değeridir. Oysa varoluşsal/felsefî/kuramsal anlamını hem İslâm’la birlikte Doğu’da hem de Avrupa’da Ortaçağ’da bulan sanat; duygulardan ziyade akla (intelect) hitap etmekte, estetik değeri değil güzellik metafiziğini önemsemekte ve maddî düzeyde en aşağı bir vasıf olarak işlevselliği talep etmektedir.

Ortaçağ düşünürlerinin bu minvaldeki kavramlarını ele alarak tahkik eden Eco, modern dünyada sanatın altüst edilmişliğini bu temelde ifşa eder. Ortaçağ düşünürü; sanatın vereceği hazzın insanı hakikatten uzaklaştıracağı düşüncesiyle dışsal güzellik ile içsel güzellik arasındaki mütekabiliyeti zorunlu kılan uyum anlayışı içindedir. Bu sebeple, Antik filozoflara çok farklı bir biçimde bakmış ve uyum sorununu ontolojik ve fizikî oranlamada aramıştır. Platon’un varlık anlayışına yakın ama çokça Pisagor metafiziğiyle ilişkili uyumu, Hıristiyan Mistisizminin zâhir-bâtın farklılaşmasının uzanımı hâline getirmiştir. Diğer yönden sanat tarih boyunca endüstriyel bir üretim değeri taşımışken Rönesans’a kadar belirli zümreler için hizmet vasfıyla sunulmuştur. Ancak Rönesans’ın kapitalist yayılma potansiyeli zaman içinde sanatın kitleselleşmesine yol açarak, belirli bir estetik duyarlılıkla sınırlandırılmıştır.

Ortaçağ Estetiğinde Sanat ve Güzellik kitabında Eco, “Aşkınsal Olarak Güzellik”, “Oran Estetiği”, “Işık Estetiği”, “Estetik Görme Psikolojisi ve Gnoseolojisi” gibi başlıklar altında din ve felsefe ile sanat arasındaki ontolojik bağdaşımı gözler önüne sererken onun sadece güzelliğe ilişkin doğasının değil aynı zamanda sınaî manasının da farklılaşmasını idrak etmenin kapılarını aralıyor. Yakın veya benzer konuları yazan Coomaraswamy, Guénon, Lings, Burckhardt gibi yazarların eserlerinde İslâmî yönünü de gördüğümüz Ortaçağ incelemeleriyle birlikte Eco’nun çalışması, sanat tartışmalarına katkı sağlayacak bir potansiyele sahip. Bu çerçevede Eco’nun özellikle sembol ile alegori ve güzellik ile ilginçlik farklılıkları hakkında bazı perspektif hatalarına düşmüş olması da eleştirilebilecek bir husus olarak öne çıkıyor.

Alper Gürkan
twitter.com/gurkanalper

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder