SAYFALAR

2 Şubat 2014 Pazar

İçimizdeki şeytan ya da acziyeti kabul

"...bir gece aynaya baktığımda, kıpkırmızı gözlerim bana bütün dünyayı ve iğrençliklerini hazmedebileceğimi söylemişti."
- Hakan Günday, Kinyas ve Kayra

"İyilik demek kimseye kötülüğü dokunmamak değil, kötülük yapacak cevheri içinde taşımamak demektir."
- Sabahattin Ali, İçimizdeki Şeytan

Türk edebiyatında Sabahattin Ali denince akla iki roman gelir, en azından benim için durum böyle. Biri elbette Kürk Mantolu Madonna, bir diğeri ise İçimizdeki Şeytan. Klasik edebiyat yazarları arasından Ali'ye öyküleri nedeniyle ayrı bir sevgim vardı, bu sevgi Kürk Mantolu Madonna ile bir hayranlığa dönüşmüştü. İçimizdeki Şeytan'ı da bu beklentiyle okumaya başladım ancak beklediğimi buldum diyemem. Bu, romanın Kürk Mantolu Madonna'nın gölgesinde kalmasının yanı sıra içerik, üslup vb. açısından aynı paralelde yer almamasından kaynaklanıyor.

İçimizdeki Şeytan çok fazla konuya gönderme yapan bir anlatı niteliğinde, merkez öykü ve tema çevresinde farklı sorunsalları dert edinmiş bir eser. Anlatıcı; Macide karakteri üzerinden "Türk toplumunda kadınlık" konusuna, Nihat üzerinden daha siyasi bir olay örgüsüyle "hırs ve piyon olma" kavramlarına, Bedri karakteri ile Türk edebiyatına sıkça kullanılan ve şeytanın tam da karşısında yer alan, tertemiz, günahsız "melek" karakterine, Emine Hanım ve ailesi ile "pragmatizm"e, Ömer'in vakit geçirdiği ahbapları ile "züppe Türk aydınları"na ve Veznedar karakteri ile "çaresizlik ile mecburiyetten kirlenme" durumlarına göndermeler yapıyor. Kitabın ikinci ana kahramanı Ömer ise Bedri'nin karşısında yer almasına rağmen salt kötülüğe batmayarak insanın içindeki şeytan ile mücadelesi fikrini yaratıyor.

Ancak romanda tüm bu temaların önüne geçen bir konu ve tüm karakterlerin hatta Ömer'in bile önüne geçen bir başka karakter vardır: Şeytanın ta kendisi. Anlatı boyunca bu ana karakter "romanın kötüleri" diye ayırabileceğimiz sınıfa türlü türlü ahlaksızlıklar yaptırmaktadır. Örneğin veznedar karakteri aslında temiz, kendi halinde bir adamcağız olmasına rağmen etrafındaki şeytanların oyunlarına alet olur ve kendisinin de daha fazla "melek" kalamayacağına inanarak saf değiştirir. Ömer ise sürekli bir çatışma halindedir; eşi Macide'yi ve anlatımızın günahsız karakteri Bedri'yi kendisini aldattıkları gerekçesiyle suçlar ve her ikisini de yerin dibine sokacak sözler sarfeder. Ancak durumun sandığı gibi olmadığını idrak edince “Kendi ruhunun pisliğini bu kadar yakından gören bir adam başkalarının temiz olacağına inanabilir mi?” diyerek suçu her zaman olduğu gibi içindeki şeytana atar. Ömer'in içindeki şeytanla mücadelesi anlatının önemli bir unsurudur zira bu çatışma şeytanın biçim değiştirmesine ve Ömer'in bir gerçeği kabul etmesine vesile olur: “İçimizde şeytan yok... İçimizde aciz var... Tembellik var... İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var...”. İşte, bence romanın tüm kurgusu da tam da bu cümlelerde saklı.

"İçimizdeki Şeytan" kendi ruhunuzdaki şeytanlarınız, öfkeniz, bahaneleriniz en çok da kendinizle yüzleşebilmeniz için kütüphanenizde hazır olduğunuz an için sizi beklemesi gereken bir roman. Bir an önce edinin ve kitaplığınıza yerleştirin. Yüzleşme vaktinin ne zaman geleceğini kim bilebilir ki?

Feyza Andaş
twitter.com/feyzandas

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder