SAYFALAR

31 Ocak 2014 Cuma

Kendi sahnesinin perdesini açmak isteyenlere

Hem ilk nesil hem de yeni nesil Türk romancılığının faydalanmaktan imtina ettiği bir dönemdir Orta Asya Türk Tarihi. Bunun dönemsel yahut siyasal çeşitli sebepleri var muhakkak. Arketipik Türk romancıları Orta Asya Türk Tarihi'ni edebiyat sahnemize çıkartan Türkçülük akımını takvim itibari ile ıskaladıkları için mazur görülebilirler. Türkçülük akımına değin Orta Asya Türk Kültürü'ne dair kaynakların vasatlığı ve konuya karşı bilimsel ilgisizlik ilk Türk romanlarının bu membadan faydalanmasına mani olmuştur denebilir.

20.yy başında daha üretken hale gelen sonraki nesil Türk romancılığı ise Orta Asya Türklüğünün sıklıkla Türkçü-Turancı ideoloji ile beraber anılıyor oluşu yüzünden konuya mesafelidir. Türkçülük akımının evvelinde ve sonrasında edebiyatçılarımızın çok azının Orta Asya Türk kültürüne dair bilgi ve görgüye sahip olduğunu rahatlıkla görebiliriz.

Mesaisini ve tüm yaşam mefkuresini ari Türk kültürüne ve Türk tarihine adamış bir ülkü adamı Nihâl Atsız’ın Bozkurtlar romanı geniş Türk tarihinin mevzubahis bölümü üzerine kendi türünde kaleme alınmış ilk eser olma özelliği taşır.

Bozkurtlar, Nihâl Atsız tarafından ardı ardına yazılmış “Bozkurtların Ölümü” ve “Bozkurtlar Diriliyor” isimli iki kitabın toplamından teşkildir.

"Kür Şad, ölmüş Çinli yığınları üzerinde tek başına Çin kağanlığına karşı vuruşuyordu. Yalın kılıçtı. Börkü düşmüş, kaftanı parça parça olmuştu. Göğsü açıktı. Göğsünden, alnından, yanaklarından, boynundan kan sızıyor, fakat o yine vuruşuyor, dövüşüyor, çarpışıyordu.

O şimdi yarı tanrı gibi bir şeydi. Ölümü de başka türlü olmalıydı. Kırk kahraman birer birer düştükten sonra o hâlâ ayakta idi. Uzun saçları omuzlarında uçuyor, gözleri kıvılcımlar saçıyor, kolu yıldırım hızıyla kalkıp iniyor, her inişte bir Çinliyi deviriyordu.

En sonra ölüm kızı onun eline bir sağrak sundu. Kür Şad bu acı sağrağı gözünü kırpmadan içti. Atının yelesine kapandı. Başını dayadı. Sağ elinde kılıç hâlâ sımsıkı duruyor, sol eli sarkıyordu.

Kür Şad ölmüş, fakat attan düşmemişti.

Ölmüş, fakat yenilmemişti…"

Hikaye 7. yüzyılda Orta Asya’da göçebe halde yaşayan bir Türk boyu Bozkurt Türklerinin en büyük düşmanları Çinliler ile tutuştuğu savaşın, mağlubiyetin, tutsaklığın ve ihtilalin hikayesidir.

Hikayenin kurulum kozmosu Ötüken’dir. Atsız romanın ilk bölümlerinde “İdeal Türk Yurdu” olarak bahsettiği Ötüken üzerinden Orta Asya Türk coğrafyasının koşullarını ve sırlarını okuyucuya verir. Atsız’ın Ötüken tasvirleri o denli etkileyicidir ki Aymatov "Bozkırda doğmuş olan ben bile, bozkır hayatını, hiç bozkır görmemiş Atsız kadar canlı anlatamazdım." itirafında bulunur. Ayrıca Ötüken bir yerleşim birimi olarak da dönem Türklüğünün adeta bir konsantresidir. Ötüken ve Bozkurt Türkleri üzerinden işlenen bu hikaye sosyal katmanlar, toplum ve aile gibi olguları ele alarak okuyucusuna adeta bir dönem belgeseli izletir. Kamusal düzen, devlet geleneği ve askerlik hiyerarşisinin de Türklerde ne denli eski olduğu sık sık vurgulanmaktadır.

Romanda Bozkurt Türkleri, Atsız’ın ideolojik duruşuna paralel bir şekilde kahramanlık, savaşçılık, fetihçilik ve ülkücülük ayakları üzerine oturtularak inşa edilmiş bir topluluktur. Irk ve coğrafya uğruna fedakarlık ve şehitlik üzerine güzellemeler "Bozkurtlar’ın Ölümü"nde çokça gözlenir.

Bozkurt Türklerinin maddi yoksulluklarına ve yer yer kederli ruhi durumlarına da atıflar mevcuttur. Hikayenin içerisinde bu tarz duyguları işleyen ozan deyişlerine sık sık rastlarız.

"Bir güzeli özleyiş…
İşte en güzel deyiş!
Ömür tüket, gönül deş
Sevgi seni unutunca.

Yâri her bir anışım
Bir ölümdür tanışım!
Belki diner yanışım
Son uykuya yatınca…"

Bu tarz deyişler dönemin edebi ve müzikal anlayışlarına dair bilgileri de okuyucuya alt mesaj olarak vermektedir. Romantizm unsurlarını da özellikle ikinci kitap “Bozkurtlar Diriliyor”da fazlaca görürüz.

Romanda karakter betimlemeleri ve karakterler arası ilişkiler, topluluklar ve topluluklar arası olaylar dönemin konseptine büyük bir sadakat ile yazılmıştır. Bu yönü ile Bozkurtlar tarihi enformasyonel bir nitelik de taşır.

Atsız’ın duyarlılıklarından birisi de Türk dili ve kültürü ile de alakalıdır. Bugün çeşitli sebepler ile unutup kullanmaktan vazgeçtiğimiz bir çok Türkçe fiil ve isim hikaye içerisinde yer alır ve bir süre sonra kalıplaşarak zihinlerde yer edinir. Folklorik unsurlar ve gelenekler hikaye içi hadiselerde mühim yer tutmaktadır.

Disiplinli bir ideal insanı olarak Atsız’ın bu eserde herhangi bir fikir işlemesi amaçlamadığını söylemek fazlaca iyimser bir yaklaşımdır. Atsız’ın bu yaklaşımını ilerleyen romanlarında daha yoğun hissederiz. Fakat genel edebi kıymeti ve kucakladığı okur yelpazesi açısından Bozkurtlar romanı Türkçü-Turancı fikrin ürettiği en mühim edebi üründür. Tam da şu dönemde kurgu orta dünya romanlarına mahkum edilmiş Türk okuruna, kendi sahnesinin perdesini tekrar açacak bu kitabı, Türk romancılığının kalibresini hatırlamak-hatırlatmak babında okumak ve okutmak bir vazife sayılmalıdır.

Murat Çınar
twitter.com/muratcnr

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder