SAYFALAR

15 Kasım 2013 Cuma

İstanbul'u anlamak ve ona inanmak

"Hak yerine getirdi en büyük niyazını: 
Kıldı Ayasofya'da ikindi namazını.
İşte o günden beri Türkün malı İstanbul,
Başkasının olursa yıkılmalı İstanbul."

- Nâzım Hikmet, Sekiz Yüz Elli Yedi

"Deniz, kubbe ve minare denildiği zaman İstanbul demektir. Bunu dünyanın hiçbir yerinde başka türlü anlamlandıramazsınız."
- İsmet Özel, 31 Mayıs 1995, İstanbul Kimin?

Yakın zamanda İstanbul'da yaşanılan hadiselere, gösterilere, eylemlere ve şovlara baktığımızda yine gördük ki, "biliyorum" diyenlerin hiçbirinin bir şeyden haberi yok. Bunu sadece halk nezdinde değil elbette "âlimulema" nezdinde de belirtmek lâzım. Konu İstanbul olunca, İstanbul'un tarihini son 50 yıla yayanların, ne yazık ki İstanbul hakkında konuşacak şeyleri kısıtlı ve dolayısıyla boş oluyor. Konuşmasalar da olur. Yeni bir fikirleri olmadığı gibi, yeni bir söylemleri de yok. Modernizmle postmodernizm arasında sıkışmış ruhları, başlarında kalmamış akılları ve muhtemelen cüzdanlarında kalmış olan vicdanlarıyla İstanbul'un tüm dünyanın bir kriteri olduğunu -bak sen!- hâlâ anlamamış birine İstanbul'u anlatmaya başlamak çok zordur. İbrahim Paşalı bu kitabıyla şunu söylüyor: Kopenhag kriterleri diye bir şey yoktur, İstanbul kriterleri vardır ve kıyamete kadar da olacaktır.

En baştan söylemek gerek, bu kitapta ekonomik, finansal, mimari yahut sanatsal verilerin içine gömüleceğini zanneden ve bu yüzden hâlâ okumayan pişman olur. Paşalı'nın İstanbul Kriterleri'nde aşk da var, buhran da var, neşe de var, hüzün de var, mizah da var. Yani İstanbul var. İstanbul varsa kıymetlidir bu duygular.

"İnsanın sevdiklerini uyurken seyretmekten, saçlarını öpmekten, açılmışsa şayet üstünü örtmekten mahrum olması, doğrusunu Allah bilir, günahlarına kefaret sayılsa yeridir."

"Süleymaniye’nin karşısında, tarihin üstünde bağdaş kurup oturdum tespih çekiyorum: seni seviyorum. seni seviyorum. seni seviyorum."


Bu tip cümleleri yazılarının sonuna mutlaka serpiştiren İbrahim Paşalı'yı daha önce okuyanlar bilir ki kendisi ciddi bir Bosna ("Gençler, evlenmeden önce Bosna'ya gidin!" de demiştir), harikulade sesler seçen ve dinleten bir müzik (Yıllarca radyolarda program yapmıştır) ve eski otomobil (Makam Arabası) âşığıdır. Aşık ile âşık kelimeleri arasında biyolojik, fizyolojik ve ruhsal farklılıklar olduğunu bilmeyen de bu tip aşkları pek önemsemez. Çünkü aşık bir kemik adıdır; âşık ise sevgi duyma hâlidir. İstanbul sevgidir, sevgilidir. Bu yüzden batının da ilgi(!) gösterdiği tek yerdir.

"Meydanlar ve bütün köşeler, doğruları söylediği için dokuz köyden kovulduğunu söyleyen insanlarla dolu. Can sıkıntısından Fransızca kursuna gidenlere, dişlerine tel taktırmış olduğu için utanan ve mecbur kalmadıkça konuşmamaya çalışan genç kızlara, kahvehane köşelerinde her gün evlatlarının hayırsızlığını konuşmalarına azık yaparak günü akşam eden yaşlı babalara, "başkan"ın konuşmasını yazmaya çalışırken tıkanan ve belki bir fikir verir umuduyla kitapları karıştıran danışmanlara, yazardan ilk ismiyle bahsedip yazarın bir cümlesini eleştiren ve böylece kendini iyi hissedenlere..."

İstanbul'u anlamak aynı zamanda Saraybosna'yı, Kudüs'ü, Bağdat'ı, Halep'i, Şam'ı, Musul'u ve Kıbrıs'ı da anlamak Paşalı'ya göre. O bir gece yürüyüşçüsü. El feneriyle değil yüreğinin feneriyle yazmış İstanbul Kriterleri'ni, besbelli. Yazarken hangi derdi esas aldığını da şöyle özetlemiş

"Herkese ama herkese şunu anlatmaya çalıştık her yazıda: Dokuz köyden kovulmasına rağmen, hâlâ şehri bulamamış olanlar "doğruyu söyleyen" olamazlar. Doğruyu bulamamış, şehirli olamamış kişi doğruyu nasıl söylesin? Olsa olsa, kendince, yanlışları söyleyebilir "onuncu köy"ün sakinleri. Köylüler sadece yanlışları, şehirliler hem yanlışları hem de doğruları bilirler. Şehir bir çözümlemedir ve sorunları nasıl ve ne kadar çözdüğümüze şahitlik eder."

İster katılın ister katılmayın. Ortada bir değil bin İstanbul kriteri var ve bu kriterler hem kendimizi, hem vatanımızı hem de dünyayı anlamamız, ama dünyaya uymayıp kendimiz kalmamız için oldukça önemli. Geç kalmadan. Çünkü bir tane İstanbul var, bin değil.

Yağız Gönüler
twitter.com/YagizGonuler

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder