SAYFALAR

6 Ekim 2013 Pazar

Bir çocuk gibi umutlu ve tutkulu şiirler

"Kadın şairler aşktan bahsettikleri zaman 
Mangalın küle mahcubiyeti artar."
- İsmet Özel

Aşkın ve sevginin kadınlarda daha farklı işlediğini söylemek, doğal olanı tekrar etmekten öteye geçmez. Kadınlarda bu tip durumlarda tezahür eden şey derinlik oluyor. Kimileri bu derinliğe hüznü, kimileri tutkuyu inşa ediyor. Fatma Şengil Süzer şiirleriyle aşka dalarken, okuyucunun oksijen tüpü tutku olmalı. Bundan mütevellit Söyle Sessizlik en çok erkek okuyucuların elinde olmalı. Özellikle de derine dalmaktan korkan erkek okuyucuların.

Eskişehir doğumlu şair Fatma Şengil Süzer'i özellikle Dergâh, Yedi İklim ve İtibar dergilerinden takip edenlerin gayet iyi bileceği gibi, kendisi aynı zamanda bir hikâyecidir. 2002'de yayımlanan Avlunun Uğultusu adlı kitabını 2003'te bir anlatı kitabı olan Ferhat ile Şirin ve ardından 2006'da bir masal kitabı olan Gelincik Şarkısı takip etmiştir. Şairin ilk şiir kitabı ise 1997'de yayımlanan Su Siyah'tır. Okur Kitaplığı'ndan Nisan 2013'te çıkan Söyle Sessizlik, hem ismiyle hem de kapağıyla derdini açık ediyor aslında. Bir çiçek, simsiyah kesilmiş bir topraktan tutkuyla çıkabiliyor mesela. Üstelik gürültüsünü sadece tutkuyla yaşayanlar, yaşamı tutkuyla kavramaya çalışanlar duyabiliyor, herkes değil. Tutkusuz insan, umutsuzdur. Dolayısıyla da biçare.

"Küçücük işlerime dönüyorum ben / oğlumun ateşi, yastıktaki leke
Tarhananın kokusu, yavru kediler / gibi şeylere."

(Küçük)

"İki gözde bin göz velakin samut / dişlerini gösteriyor çakallar
Bir isim söyle bir büyük isim / gül kadar güçlü gülden yumuşak."

(Yiğit)

"Ağırdım yaralıydım söz bıçak / güneşin çiçekleri
Kırılınca boyunlarından / ekşi elma kokardı / yaşamak."

(Güneşin Çiçekleri)

Kafayı yoran şiirle kalbi yoran şiir arasında seçim yapmak, okuyucunun elindedir. Şairi tanımıyorsak şayet, birkaç şiirini okumak yeterlidir. Çünkü şair, şiir yoluna koyulurken bir derdi seçer. Ya kafayı yorar ya kalbi. Kalp yorgunluğu da kesinlikle kötüye yorulacak bir hadise değildir. Zira kalp yorgunluğunu; mücadeleye çıkmış, aşk savaşında bir şeyleri göze almış, müstahkem mevkiye ihtiyaç duymamış, onurunu parmaklarının ucuyla ezmiş ve inadından çoktan vazgeçmiş şairler iyi bilir, güzel söyler. Fatma Şengil Süzer, daima kalbî şiirler söyler.

"Ben artık çirkinim incindim incinmekten / kalbimin içinde bir fili
Taşıyıp duruyorken / gülümsemekten."

(Migren ve Anksiyete)

"Yine düştüm dünyaya kımıl kımıl huzursuz
Bir kemal et, gülümse, yeniden bir kelam et
Yine ayrıl kenara çürük elma bu elma
Herkes gibi hizada duramıyor merhamet."

(Çürük Elma)

"Parkın ışıkları yanmıyor mirim
Herkes evinde
Düşeceğim, bu defa sessizce üstelik
Büyülü bir gelin gibi yosunların üstüne."

(Köprünün Büyülüsü)

Söyle Sessizlik hakkında yazdığı bir yazıda Suavi Kemal Yazgıç ağabey, "Acemiliğini/naifliğini kaybeden şair daha önce ulaştığı şiirin ötesine geçemez" demişti. Fatma Şengil Süzer'in ilk şiir kitabı çıktığında henüz 11 yaşındaydım ve şiire olan ilgim "Cimbombomum benim / biricik sevgilim"den öteye geçmezdi. Ne zaman ki şiirle uğraşmayı göze alır insan, o zaman tanır yorgun ama tutku dolu şairleri. Fatma Şengil Süzer şiirlerini ilk okumaya başladığım zamandan şimdiye kadar, miyop gözlerimin ve kalbimin gördüğü şey şudur ki; şair, naifliğinden ve o ince ince işlediği acemiliğinden hiçbir şey kaybetmemiş, daima üzerine eklemiş. Darısı, şiire merak sarmayan ve fakat şiirle yaşayan herkesin başına. Çünkü okumaktaki acemilik ve yazmaktaki acemilik aynı şeydir: tutku doludur.

Okuyan çocuk kalır: Sobe!
Okuyan âşık kalır: Aşk olsun!

Yağız Gönüler
twitter.com/YagizGonuler

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder