SAYFALAR

17 Ocak 2013 Perşembe

Bıkmadan mücadele edenlere

Ruhuna Kitap'ta yazmaya başladığımdan beri hep aklımda olan kitaplar var. Ancak ben biraz da günceli yakalamak ve sıcağı sıcağına aktarmak adına yeni okuduklarımı yazdım çoğu zaman. Evin kitapların kapladığı bölümünde ne zaman bir kitap aramaya kalksam “Bir Türk Ailesinin Öyküsü” hep kucağıma, kafama, omzuma, ayaklarımın önüne düşerdi. Sanırım bu kitabın zamanı geldi...

Geldi de bu kitabı asla nesnel bir açıyla okuyamam, okuyabilsem da yazamam. Bende anısı çoktur. Bırakığı izler hâlâ yüzümde duruyordur. Belki de bu kitabı okuyanlar yakalayabilirler o izleri, bilemiyorum.

Lisedeydik, 2003 – 2004 yılları... Şans eseri kültürlü arkadaşlarım vardı. Birbimize kitap, film, müzik tavsiyelerinde bulunuyorduk. Bir gün içimizden biri bir kitap keşfetmişti. Hangi arkadaşımdı hatırlamıyorum, ancak yorum yapmayacağını, bizim okumamızı bekleyeceğini söylemişti sanırım. Tabi yorum yapmamasından ve gözlerinin uzaklara bir yerlere dalmasından bu kitaptan çok etkilendiğini biz çoktan anlamıştık.

Bunun için “Bir Türk Ailesinin Öyküsü”nün o zamanlar Ana Yayıncılık’tan çıkan yeşil kapaklı edisyonu hepimizin masasından geçmiştir. Lise yılları boyunca etkilendiğimiz birkaç sanatsal olaydan biri buydu. İrfan Orga’nın, Türkiye’deki anılarını İngiltere’ye yerleştikten sonra güzel ve akıcı bir İngilizce kullanarak yazdığını öğrenince epey şaşırdığımı hatırlıyorum. Kitabı ilk elime aldığımda “Çeviren: Arın Bayraktaroğlu” yazısı beni nasıl şaşkına çevirmişse artık, hâlâ unutamıyorum.

Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemi, Cumhuriyet’in ilk 25 yılı diyebileceğim bir zamanda geçiyor bu anılar. Bu anılardan hangi birini yazsam buraya yetmeyecek, biliyorum. Lisede bu kitabı okuyan arkadaş grubumuzda şöyle bir hava oluşmuştu, hepimiz bu anılardan bir bölümünü kendi hayatlarımızda da yaşamıştık. Hepimiz bu anıların bir kısmını fazlasıyla benimsemiştik. Orga’nın yaşamındaki bazı şeyleri biz yaşamışız gibi sahiplenmiştik. Hepimizin kitaptan unutamadığı favori bir sahnesi vardı mutlaka. Mesela benimkisi, İrfan Bey’in annesiyle vedalaş(ama)masını içeren sahneydi. Çok acı bir gidişti, o sahneyi asla unutamam...

Fazla uzatmak istemiyorum da, söz konusu kitap “Bir Türk Ailesinin Öyküsü” olunca saatlerce konuşabilirim. Everest Yayınları 2009’dan beri bu kitabı yeniden basıyor. Hatta Ocak 2011’de cep boyda da basmaya başladı. Bu kitabın her edisyonunu alan biri olarak cep boydaki ilk baskısını da aldım ben. Ne yapalım, benim de kusurum bu sanırım.

İngiltere’deki ilk baskısı 1950’de yapılmış, kısa zamanda İngiltere ve Amerika’da yeniden baskılarla o zamanki Batı gazetelerinde övgü dolu eleştiriler almış bu kitap. Türkçeye ilk çevrilmesi ise 1994 yılına denk geliyor. Dileğim, daha geç olmadan henüz okumayanların bu kitabı keşfetmesidir. Bu kitaptaki anılar o kadar bize ait ki, sahiplenmeden yapamayacaksınız.

Tuna Bahar
twitter.com/tuna_bahar

1 yorum:

  1. Ben de seneler evvel cok severek okumustum. Evlerinin yandigi bir sahne vardi yanlis hatirlamiyorsam, ben de onu unutamam. Elinize saglik...

    YanıtlaSil