SAYFALAR

26 Haziran 2012 Salı

Gerçekliğe bir davetiye

"Croisset’nin münzevisi. İlk modern romancı. Gerçekçiliğin babası. Romantizmin kasabı. Balzac’ı  Joyce’a bağlayan dubalı köprü. Proust’un habercisi. İnindeki ayı. Burjuvalardan korkan burjuva… Bütün bu unvanlar soyluluk unvanlarına kayıtsız kalan biri tarafından edinilmiştir. Onurlar onursuzlaştırır, unvanlar insanın değerini düşürür, görev insanı aptallaştırır."
          
Gustave Flaubert üzerine yazılmış bir deneme-roman diyebiliriz “Flaubert’in Papağanı” için. Aslında biyografinin, kitabın tamamına hakim olduğunu söylemenin mümkün olması ile beraber kitap, birçok farklı konuyu ve üslubu da içinde barındırıyor. Usta yazar Flaubert’in yaşamına, düşünce dünyasına ve kitaplarına dair her şeyi sıra dışı bir üslup ile işlemesinin yanında, farklı zamanlarda geçen iki hikâye ile de kitaba romansallık katıyor.  Normal bir yaşam öyküsünden bu yönüyle çok farklı olan kitabın, bir diğer yönü ise okuyucuyu pasiflikten kurtararak kitabın içinde, genelde kitap sonuna saklanan ya da kitabı özümseyerek bir müddet sonra herkesin kitaptan yapacağı kişisel çıkarımları için okura zaman tanımayarak, okura her sayfada aktif bir düşünce atmosferi yaratmasıdır.

Yazar adeta Flaubert’e dair her ne varsa didik etmiştir. Flaubert’in yaşamındaki olayları detaylı olarak işlerken de Geoffrey Braithwaite’in hikâyesi kitabın farklı bölümlerinde devreye girerek Flaubet’in yaşamına eklemlenmiş ve ilgi çekici bir yazın ortaya çıkarmıştır. Ayrıca belirtmek gerekir ki yazar, okuru dev bir sarmaşığa korkarak tırmandırırken, aşağının yüksekliğini göstermeyerek de okuru yüreklendirmiştir.  

Julian Barnes, kitapta iki öykü arasında yer yer gidip gelmiştir. Aslında ana öykü olan Flaubert’in yaşamı ve birincisine göre daha az yer teşkil eden emekli doktor ve Flaubert uzmanı Geoffrey Braithwaite’in hayatta olmayan karısı Ellen’in ilginç yaşam hikayesini anlatmıştır. Burada ilginç olan nokta: J. Barnes, okuru Ellen’in yaşamı ile Flaubert’in yaşamı üzerine kafa yormaya zorlayarak, farklı zamanlarda yaşayan, evli bir kadın olan Ellen ile ünlü bir yazar olan Flaubert’in yaşamı arasında büyütecimizi gezdirmemizi istiyor gibi duruyor.  
          
 Kitabın başından sonuna kadar Geofrey Braithwaite, Gustave Flaubert’in “Saf Bir Kalp” adlı hikâyesini yazarken kullandığı ve iki tane olan papağanlardan hangisinin onun gerçek papağanı olduğunun ve hangisinin sahte olduğunun araştırmasını konu ediniyor. Julian Barnes burada “gerçeklik” olgusu üzerinde durup bizleri gerçeklik üzerine düşünmeye davet ediyor.

Ozan Şen

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder