Tolstoy, Diriliş’te, yıllar önce hamile bırakıp gittiği Maslova’yı, jüri üyesi olduğu mahkemede sanık koltuğunda gören Prens Nehludov’un vicdanıyla savaşmasını anlatır. Maslova haksız yere ceza almıştır ve vicdani olarak bunun sorumlusu olduğunu düşünen Nehludov, Maslova’ya yardım etmek için elinde olan tüm imkânları seferber eder. Adalet peşinde koşar. Önce statüsünü kullanarak yardım yollarını arar, şehir şehir dolaşır, en sonunda da her şeyini bırakıp onunla sürgüne gitmeye kadar vardırır durumu. Çünkü vicdanına göre o suçludur. Mesela Raskolnikov’dan ayrıldığı nokta budur: Raskolnikov kendini haklı çıkarmaya çalışır Nehludov ise daha çok kendisini suçlamaya. Romanda en çok işlenen konu ise, Nehludov’un vicdan muhasebesinin yanında bir de Rusya’daki adalet sisteminin ve din olgusunun tartışmaya açılmasıdır.
I. Sosyolog Tolstoy Psikolog Dostoyevski (!)
Edebiyatta bazen, bazı yazarların tarzlarını anlatırken onları bir bilim dalıyla eşleme yoluna gidiliyor. Bu durum zaman zaman doğruluk payı içerse de, her zaman içinde eksik bir yargı barındırıyor. Bu yargıların en ünlüsü Dostoyevski’nin psikolog Tolstoy’un ise sosyolog olduğudur. Yani bu yazarların birinin toplumu öbürünün ise insan ruhunun dehlizlerini anlattığı iddiasıdır. Freud’un Dostoyevski’yi çok önemsemesini de arkasına alıp bu yorumu yapanlar aslında hem Dostoyevski’yi hem de Tolstoy’u dar bir alana hapsediyor. Konumuz Tolstoy ve Diriliş romanı olduğu için bunun üzerinden gitmekte fayda var. Birkaç yıl önce, şu anda tam olarak nerede okuduğumu hatırlayamadığım bir yazıda mealen, Tolstoy’un genelde toplumu gözlediği, toplumu anlattığı ancak aynı zamanda çok başarılı bir şekilde karakterlerine ruhsal bir dünya kurduğu ve bunu didiklediği, bu yönünün pek görülmediği savunuluyordu. Bunu Diriliş’i okuduktan sonra kabul ettim. Bana göre dünyanın en kusursuz romanı Anna Karenina’da da bu durum görülüyordu ama Diriliş’in kahramanı Nehludov’da bu zirveye ulaşıyor. Nehludov’un yaptığı yanlışı vicdanında kabul ettikten sonra bunu düzeltmek için kendisiyle savaşması, Tolstoy’un bunu bize aktarma şekli en büyük psikolojik romancı kabul edilen Dostoyevski’den hiç de aşağı değil. Ama Tolstoy diğer romanlarında olduğu gibi bu romanında da toplumu anlattığı, toplumun ve devletin aksaklıklarını -özellikle adalet mekanizmasını- belli başlı şeyler üzerinden irdelediği için Nehludov’un içsel süreci çok öne çıkmıyor. Daha doğrusu fark edilmiyor. Ancak Nehludov’un hem kendisiyle savaşı hem Maslova’nın ruh halini çözümleme ve anlama yoluna gitmesi, bu alanda Tolstoy’un çabasının önemini gösteriyor. Ayrıca Nehludov’un bakış açısının ve peşinde koştuğu adaleti sağlama uğraşının diğer kişiler üzerindeki etkilerini yine karakterlerini derinlemesine inceleyerek romana katıyor Tolstoy. Bunlar sadece ‘sosyologluk’la çözülecek meseleler değil. Tabiî ki din ve adalet olguları sosyolojik durumlardır ama bunların her zaman büyük kişisel yönleri de vardır. Nehludov’un, mahkemede uzun yıllar önce gördüğü Maslova’yı bir anda karşısında, toplumsal anlamda dibe batmış görmesi, vicdanını, suçluluk duygusunu ve adalete bakışını kişisel düzlemde harekete geçiriyor. Bu durum elbette içsel sorgulamalar ve bunların ruhsal karşılıklarını vererek oluyor. Hatta romanın sonunda Maslova’nın, Nehludov’un sırf suçluluk duygusuyla onunla evlenme isteğini reddetmesi ve başka bir mahkûmla gitmesinin Nehludov’da yarattığı psikolojik rahatlama bile Tolstoy’un ruhsal olarak karakterlerini ne kadar detaylı oluşturabildiğinin en güzel örneklerinden bence. Çünkü Tolstoy Diriliş’te çoğu karakterine iyisiyle kötüsüyle insan olarak bakıyor. İdeal insanı değil reel insanı gösteriyor okura. Dostoyevski de böyle elbette. Demek istediğim Tolstoy hem iyi bir ‘sosyolog’ hem de iyi bir ‘psikolog’.
II. Nehludov, Ruh Akrabaları ve Tolstoy
Edebiyatta, birbirinden mekânsal ya da kültürel olarak ne kadar uzak olsa da her zaman akraba romanlar ya da roman karakterleri bulunur. Hangi ülkede ne zaman yazıldığı önemli değildir bu romanların. Aynı dönemde de yazılmış olabilirler farklı dönemlerde de. Bu durum, bu yazarların karakter oluşturma sürecinde diğerinden etkilendiği anlamına gelmez. Kullanılan konulardan tutun da karakterin bir yönünün ağır basması başka bir karakterle onu ruh akrabası yapabilir. Tolstoy’un Nehludov karakterinin de ilk elde aklıma gelen bazı akrabaları var. Bunların en önemlisi bence yine Tolstoy’un bir karakteri: Anna Karenina’daki Levin. Nehludov’un ekonomik açıdan düşünceleri, sosyalist bir bakış açısıyla baktığı toprak işçilerinin ya da köylülerin durumu Levin’in bakış açısıyla birebir örtüşür. Nehludov bir prenstir, Levin ise zengin bir toprak ağası. Toplumsal açıdan olmasa da ekonomik açıdan ikisi de birbirine yakındır. Köylülere ve toprağa bakışları ise aynı sayılabilir. İkisine göre de toprak, mülkiyete alınmaması gereken bir şeydir. Nehludov’un toprağını köylülere vermesi veya Levin’in köylülerle toprağı işlemeye başlaması aynı bakış açısından çıkan eylemlerdir. Sadece Nehludov, bunca yılın verdiği prens yaşamıyla zaman zaman kendini sorgulasa da yaptığından vazgeçmez. Son tahlilde doğru yaptığına karar verir. Levin ise bundan hep emindir. Burada Tolstoy’un kendisine de değinmek gerekir. Diriliş, Tolstoy’un son büyük romanıdır. 1899 yılında, Tolstoy 71 yaşındayken yayımlanmıştır. Birçok edebiyatçıya göre Anna Karenina’daki Levin Tolstoy’un kendisidir. Aynı şekilde Nehludov’un da çoğu yönü, davranışı, düşüncesi Tolstoy’un kendisidir. Tolstoy bu romanı, artık fikirlerinin olgunluğa ulaştığı ve tamamen yerleştiği bir zamanda yazmıştır. Uzun yaşamı boyunca hayata, ekonomiye, topluma, köylülere, sosyalizme ve dine bakışında geçirdiği evreler -ve gelişmeler- Diriliş’te ve Nehludov’un toplumsal görüşlerinde cisimleşir. Yani aslında Levin, Tolstoy ve Nehludov aynı kişilerdir. Nehludov’un ikinci akrabası Raskolnikov’dur. Ancak bu durum adalete bakış açılarında, adaleti sorgulamalarında değil kendi vicdan muhasebelerini yaparken ortaya çıkar. Raskolnikov biraz daha acımasızdır ve kendini haklı çıkarmaya çalışır. Nehludov ise yaptığı yanlıştan dönüp, kendi hayatını mahvetme pahasına vicdanını rahatlatmaya ve yanlışını onarmaya çalışır. Ancak içsel süreçler ikisinde de aynıdır. Yine yakın şekilde, toplumdaki kayırmayla, adalet sisteminin bozuk işleyişiyle boğuşması Nehludov’a birkaç tane daha ruh akrabası kazandırmıştır: İnce Memed ve Josep K.
Anna Karenina’daki Levin başkarakter değildir. Daha çok Tolstoy’dur ancak romanda daha az gördük onu. Diriliş’teki Nehludov ise kurgusal olayları bir yöne bırakırsak teorik kısımlarda Tolstoy’u daha yoğun yansıtır. Tolstoy’un gerçek yaşamdaki son hali diyebiliriz.
III. Adalet Sistemi Sorgulamaları ve Dine Eleştirel Bir Bakış
Tolstoy’un Rusya’daki adalet sistemine ve genel manada dine bakışı hem Rus toplumu için hem de muktedirler için pek kabul edilecek şeyler değildir. Kendisi için de çok önemli bu iki olguya yeni yorumlar katar Tolstoy. Bunları Diriliş romanında olduğu kadar diğer büyük romanlarında da kurgu içinde okura aktarır. Ancak bence bu aktarımın zirvesi Diriliş’tir. Zaten bu romanın yayımlanmasından iki sene sonra da kiliseden aforoz edilmiştir. Ancak dini irdelemesi, dine bakışın yanlışlığı, kilisenin kendi çıkarları için halkı yanıltması bu romanda adalet sistemini sorgulamasının yanında yan unsurdur. Tolstoy Nehludov’u Maslova için adalet peşinde koştururken okuyucuya Rusya’daki hukuk sisteminin kokuşmuşluğunu, rüşvetin yaygınlığını, adamı olanın her işini görebildiğini, adı söylenmese de hem toplumda hem hapishanelerde bir kast sistemi olduğunu gösterir. Bunlar –hele o zamanın dünyasında- ağır suçlamalardır. Kutsala saldırır Tolstoy. Hem halkın kutsalına hem muktedirlerin kutsalına. Sonunda Nehludov bir başarı sağlar belki ancak Tolstoy aforoz edilmekten kurtulamaz. Ancak zaten o, bağlarını kiliseden çok daha önceleri koparmıştır. Geriye bu kurumların çürümüşlüğü kalır. Eniştesiyle konuşması durumun vahimliğini gösterir:
“’Sanki doğruluk, mahkeme çalışmalarının amacıymış gibi…’
‘Mahkemenin başka ne amacı olabilir?’
‘Sınıf çıkarlarının korunması… Bence, mahkeme sadece sınıfımız için yararlı olan düzeni korumaya yarayan bir yönetim makinesinden ibarettir.’”
Ancak Tolstoy son tahlilde din karşıtı biri değildir. Mistik yönü ağır basar. Onun karşı olduğu durum kilisenin tıpkı orta çağdaki gibi dini tekeli altına almasıdır. Nehludov karakteri zaten romanın sonunda kendine dönüp vicdan muhasebesini bitirirken yanında Matta İncili vardır. Bir hayatı bitirmiştir Nehludov ve önüne yeni bir hayat açar. Bu yoldaki rotayı da İncil çizecektir, kilise değil. Kaynağa iner, vicdanı rahatlamıştır, Maslova emin ellerdedir, yanında İncil vardır. Nehludov özellikle kitabın sonunda Tolstoy olmuştur.
Mehmet Akif Öztürk
x.com/OzturkMakif13
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder