SAYFALAR

24 Mart 2024 Pazar

Savaş ve İlyada üzerinden özgürleşmiş bilinç

Savaş ve İlyada kolektif bir eser. Simone Weil, Rachel Bespaloff ve Hermann Broch, İlyada üzerine düşüncelerini serdediyor. Üç usta yazarın, kült bir eseri ele alışı elbette eserden bağımsız olarak da okuyuculara ufuk kazandırıyor.

Caroline Alexander, İlyada üzerinden şu soruyu yöneltmişti: “Felaketler getirecek bir savaşın başlamasına nasıl izin verilir ve bütün taraflar onun bitmesini istiyorsa, niçin bitirilemez?” İlyada için bazı yorumcular savaşı yücelttiğini söyler oysa gerçekte olan Alexander’ın sorusunda zuhura gelmiştir. İlyada savaşın korkunçluğunu, kazananın olmadığını, savaşın getirdiği yıkımı, felaketi anlatır. Hem de bütün çıplaklığıyla!

Simone Weil bu hakikati şu şekilde dile getirir: “Şiddetin iliştiği herkes mahvolur. Şiddeti icra eden de şiddete maruz kalan da ondan nasibini alır. Ve nihayetinde şöyle bir kader fikri doğar: İcracı da kurban da eşit biçimde masumdur, fetheden de fethedilen de aynı sefalet kardeşliğini tadar. Fetheden fethedilenin, fethedilen fethedenin felaketi olur.

Çünkü İlyada’da baskın unsur Tanrı fikridir. Ve aslolan güçtür. Tanrı, gücü kulları arasında paylaştırır, paylaşımdan da kullar payına düşeni alır. Bu pay bazen felaketi tatmaktır bazen de felaketi var etmektir. O yüzden İlyada’da başından sonuna bir savaş görmediğimiz için mutlak bir kazanan görmeyiz. Savaşın belli bir dilimi ele alınır, orada da galipler yer değiştirir.

Yine Simone Weil’in tespitiyle tarihin bize sadece kale surlarını ve hudutları gösterdiği yerde şiir başka bir şey keşfeder: karşılaşmaları amansız olan iki rakibi birbirine layık kılan gizemli bir yazgı. İlyada gücünü şiirden alır, o şiirin gücüne yaslanır. Şiir, kelimelerin dahi örtülü olan anlamlarını ifşa eden bir iksir iken; doğrudan tarihi bir savaşın tarihin gözünden kaçan (kaçmak da zorunda olan) örtülü kısımlarını aleni etmemesi düşünülemezdi zaten. Aynı zamanda metnin etkisi yazgıyı öne çıkarmasındadır. Tanrı ve yazgı, savaşan askerlerin ve köle olan kadınların üzerinde hep aynı devinim ve etken ile salınmaktadır.

Homeros şiirin onarıcılığını kaleminden damlatır. Tarih bir adalet anlatısı elbette sunar, ama adaletin gizemli tarafını ancak şiir dile getirebilir. Simone Weil’in muazzam tespitiyle “Galiplerin kibri, mağlupların sessizliğinin gölgesi altında kalmış, kararmış dünyaya onurunu geri veren yalnızca şiirdir”.

Bu yüzden Rachel Bespaloff, İlyada’yı ele alırken Şairler ve Peygamberler adında bir alt başlık açma ihtiyacı hisseder. Çünkü Bespaloff’un deyişiyle peygamberler ve tragedya şairlerinde hakikatin dinsel sezgisi, güçsüzlüğün bir kabulüne dayanır; bu kabule, sadece, bizzat düşünce en güçlü ve en tutkulu hale geldiğinde ulaşılır.

Güçsüzlüğün kabulü, tek gücün esasında Tanrı’ya ait olmasından dolayı bu denli mühimdir. Tanrısal güç, kişinin güçsüzlüğünü kabul etmesi ve kendini yazgıya teslim etmesiyle kendisini aşikar hale getirir. Düşünce en güçlü haline de dünyevilikten sıyrılarak ulaşır. Ulaştığı nokta Tanrısal dairenin sınırlarıdır. O sınırlara girildiğinde, hakikat açığa çıkar ve tarih boyunca hakikati en güçlü şekilde şairler dile getirmiştir. Onların sözleri, dilin tüm imkanlarına elverişlidir ve tüm imkanlardan faydalanılmış haldedir.

Şiirsel ve dini değerlerin birbirine geçmesinin bireysel bilincin özgürleşmesine ne kadar katkı verdiğinin görülmesi, birbirlerinden koparıldıklarında düştükleri durum tahlil edilerek anlaşılabilecektir. Din, bireyin özgürleşebildiği tek alandır; şiir ise özgürlüğe ulaşıldığında dilin sığındığı tek liman. İkisinden mahrum kalan, özgürlükten mahrum kalacağı için hakikatten de mahrum kalacak ve suni bir gücün esiri olacaktır. Özgürlük, suni gücün esiri olmaktan çıkmakla gerçekleşecek; gerçekleştiğinde de kişi özgürleşmiş bilinciyle esiri olduğu gücün suni olduğunu fark edecektir. Böylece yazgının önündeki engelin vehim olduğu anlaşılacaktır. Savaşların dahi başlaması ve bitirilememesi vehimle doğrudan alakalıdır.

İlyada bize vehmi, gücü, mutlak gücün sahibini ve yazgıyı şiirin tılsımlı kudretiyle sunmakta.

Yasin Taçar
twitter.com/muharrirbey_

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder