SAYFALAR

26 Ocak 2024 Cuma

Sevgili uğruna kurban olan kim?

Ateş gibi gönülleri saran, gül yüzlülerin benizlerini solduran, hayat dolu bakışları yaş ile dolduran, sevgiliye gönüllü olarak esir eden ve bir ömrü uğruna seve seve feda ettiren aşk. Söyle. Zalim bir hükümdar mısın yoksa şefkatli bir hükümdar mısın?

Kitabı okuyunca aklıma ilk bu soru geldi ve çok düşündüm. Sonra dedim ki iki türlü aşk vardır. Bunlardan biri insanı dermanı olmayan bir derde düçar eder. Öteki nice gönül kapılarını aralar, Âlâ-yı illiyyîne yüceltir. Peki, nedir bu aradaki perde diyecek olursanız bunu şöyle açıklayabiliriz: Biri beşeri aşk diğeri ilahi aşk yani aşkın ta kendisi Rabbimize duyduğumuz aşk.

Biz ise ilk önce beşeri aşktan başlayalım: Beşeri aşk maddeye duyulan aşktır. Öyle ki bu aşkta nice sevinçler, zevkler vardır. Fakat bunların yanı sıra hicranlar, isyanlar, hırslar, kıskançlıklar ve gözyaşları vardır. Zira misal olarak zehirli bir bala benzer ki sonunda insanı ifrat derecesine getirerek ya kendini kaybettirir ya da ölüme doğru sürükler.

Ancak beşeri aşkın bir diğer yansıması da vardır ki bu yansımada kişi yine sever fakat sevdiğini Allah için sever. Gönlünde putlaştırmadan sever. Zira bilir ki sevgili yalnızca bir perdedir ve onu hakiki sevgiliye ulaştıracak bir köprüdür. İşte bu nedenle gönlündeki aşk hastalık değil şifadır. Dert değil nimettir.

Bir de ilahi aşk vardır ki o da Allah’a ve Peygamber’e duyulan aşktır. Aşkların en yücesi en kıymetli olanıdır. Nitekim insan daha ete kemiğe bürünmeden ruhlar âleminde Rabbinin yanındaydı fakat dünyaya gelince onu annesinden daha çok seven ve şefkat gösteren Rabbini unuttu. Sevgiyi, aşkı ölümlü bedenlerde, mal ve mülkte, mevkide bulmaya çalıştı ancak bu arayış ona yalnızca hüsran getirdi. Fakat bir de unutmayanlar vardı ki onlar ilahi aşkı gerek şiirleriyle gerek yazılarıyla ömürleri boyunca bizlere anlatmaya ve ulaştırmaya çalıştı...

Bu bağlamda Yunus Emre’nin çok sevdiğim bir şiirini sizlerle paylaşmak isterim.

İşidin ey yarenler aşk bir güneşe benzer
Aşık olmayan gönül misal-i taşa benzer
Taş gönülde ne biter dilinde ağu tüter
Nice yumşak söylese sözü savaşa benzer
Aşk erinin gül yüzü yumşanır muma döner
Taş gönüller kararmış şol yavuz kışa benzer
Ol sultan kapısında ol Hazret tapusunda
Âşıkların yıldızı her dem çavuşa benzer


İskender Pala'nın Aşk Hikâyesi kitabına gelecek olursam roman bizi dönemin padişahı I. Ahmet zamanında yaşanmış hüzünlü bir aşk hikayesine götürüyor. Nitekim olaylar yirmi yıl önce başlarken, padişah Ayasofya’nın karşısında kendi adına görkemli bir cami yaptırmak ister. Bahşı’ya ise bu konuda önemli bir görev düşer...

Nitekim Atmeydanı’nda cami için ilk kazık vurulacağı gün, Bahşı uzaklardan kendisine bakan bir çift göz görür. Bu gözler yirmi yıl önce kaybettiği sevgilisine benzer ki bundan sonra okur geçmişe döner...

Müslüman dülger Bahşı, Hristiyan papazın kızı Kaknusia’ya aşıktır ve onunla evlenip, mutlu bir yuva kurmak ister. Ancak farklı inançlara sahip olmalarından dolayı bu evliliğe izin verilmez. Çareyi kaçmakta bulurlar ve kısa zamanda evlenirler. Fakat çok geçmeden papaz kızının bulunup getirilmesi için peşlerine eşkıyalar salar. Bir vakitten sonra da Kaknusia’yı bulurlar. Babasına teslim etmek yerine esir toplayıcılarına satarlar. Bu sırada Bahşı karısını bulmak için yollara düşer ve Kaknusia’nın esirlerle birlikte gemide olduğunu öğrenir. Gelgelim iki sevgili kavuşamadan gemi şiddetli fırtınaya yakalanır ve batar. Kaknusia ise kayıp olur. Bundan sonra Bahşı’nın araması devam eder. Fakat Gunala’nın ona âşık olması olayların seyrini biraz daha değiştirir. Zira öte tarafta Kaknusia ve İshak vardır ki onların hali de içler acısıdır. Özellikle Kaknusia’nın imtihanı çok ağırdır...

Kitabın sonunda ise okura bir soru yöneltilir: “Sevgili uğruna kurban olan kim? Hangimiz hakikatli âşık?” diye. Benim buna cevabım, Bahşı ve Kaknusia oldu. Çünkü iki sevgilinin başına ne kötülükler ne zorluklar gelse de asla birbirlerinden vazgeçmediler. Üstelik Gunala ve İshak’a karşıda çok iyimser oldular.

Öyle ki Gunala “Ben Bahşı Bey’in esiriyim!” derken nefsinin esiri oldu. Aşkı hastalığa döndü. İshak ise kendisine ait olmayanları bir türlü azad edemedi. Üstelik Mahmut Dede'nin “kafesteki kuşu azad et!” ikazına rağmen... Ezcümle: aşka dair çok sarsıcı, öğretici ve hüzün verici bir romandı. Sizlere de mutlaka okumanızı tavsiye ederim.

Kitaptan sevdiğim alıntılar:

"Kalplerin sahibi Allah’tır kızım. Aşk, O’na giden bir yoldur."

"İnsanın sevdiğine gösterdiği özen kadar sevenine de özen göstermesi bir erdem sayılırdı."

"Âlemde sürüp giden zevk ü sefa da yoktur, bitmeyen mutluluk da. Doğan gün akşama, yaşayan kişi toprağa elbette kavuşacaktır. Gayrı Allah’ın dediği olacak!"

"Düşün bakalım; eğer yarın uyanmazsan, eğer bugün dünyadaki son günün olacaksa hayatta yaptıklarınla gurur duyar mıydın? Hele sor bunu kendine!"

"Hayat devam eder, zaman geçer, insanlar gider, bazen geri gelmezler, hatıralar kalır..."

Fatma Saldıran
twitter.com/Fatmasldrn_

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder