"Hakk’ı seven âşıkların eğlencesi tevhîd olur
Aşk oduna yanıkların eğlencesi tevhîd olur."
- Niyâzî-i Mısrî
Tüm peygamberlerin en büyük hedefi, hitap ettikleri topluluklardan şirki uzaklaştırmak ve giderek şirkin üzerini tamamen örtmek olmuştur. Peygamberlerin yolunu takip eden ve halk dilinde "Allah dostları" olarak bilinen evliyaların, kâmil kimselerin, velilerin hedefi de esasında insanların gönüllerindeki putları bir bir devirmek olmuştur. Bu putlar devrilmeden insanın hakikat yürüyüşünü yapması, tonlarca ağırlıkta yükü omuzlayıp dimdik ve upuzun bir yokuşu çıkmaya benzer.
Yeryüzünde hakikatin ayan beyan ortaya çıkması -aslında o hep ortadadır da kafa gözüyle değil, kalp gözüyle görülür- için tevhid ehli, şirk düzeninin temsilcileriyle daimi bir mücadele hâlindedir. Bu mücadelenin ne zaman başladığını ve ne şekilde sürdüğünü anlayabilmek için sık sık kitaplara başvurmak durumundayız. Sadece okuyup geçmek ya da bilgiyle donanma yanılsamasına düşmek için değil, bugüne dair hakiki bir bakış atabilmek ve önce kendimize, sonra da çevremize dokunabilmek gayesiyle bir eylem planı oluşturmak için. Necmettin Şahinler'in güzide kaleminden çıkan Tevhidin Karakteri, bu plan dairesinde bize şirki yeniden hatırlatıyor.
Sözlük anlamıyla şirk, "Allah’a eş ve ortak koşma, ortak isnat etme" anlamına geliyor. Bu anlamda şirkin zıddı olarak aklımıza tevhid geliyor. Hemen Hüdâyî sultanın dizelerini de hatırlayalım: Sakın nefse inanma / kendini bildim sanma / şirk ateşine yanma / tevhîde gel tevhîde. Görünür şirkin dışında bir de şirk-i hafî olarak bilinen gizli şirk var: Allah’ın birliğine inandığı halde farkına varmaksızın davranış veya düşüncesinde Allah’a eş ve ortak koşma. Burada hemen Necmettin hocanın yazdıklarına kulak verelim: "Açık şirki tespit etmek kolaydır ama gizli şirk, Allah'ın tasarruflarına kafa tutmak ve Allah'tan beklenmesi gerekeni başkasından beklemek olduğu için insanın iç dünyasında kolaylıkla yer bulabilir, rahatlıkla saklanabilir hatta insanın kendisi bile bunun farkında olmayabilir. Bu yüzden Hz. Peygamber, ümmeti adına açık şirkten değil, daha çok gizli şirkten endişe duymuş ve bunu da birçok sözünde -riyâyı merkez alarak- tekrarlamıştır. Riyâ, Allah'a giden yola en amansız pusuyu kuran ve dini içinden yıkarak insanlığı karmaya ve onursuzluğa mahkûm eden bir karanlıktır."
Birkaç şeyi bir araya getirip bir yapma, birleştirme, Allah’ın birliğine inanma, bir ve tek olduğunu kabul edip söyleme, “Lâ ilâhe illallah” sözünü söyleme, zikretme gibi anlamlara gelen tevhid, Hakk'ın iradesini yaşadığımız hayata olduğu gibi yansıtmaktır. Şirk, işte tam da burada devreye girer. Şirkin temsilcileri, Hakk'ın egemenliğini, kudretini, yetkilerini -haşa- kullandıklarını iddia ederek, yine tüm bunları paylaşmaya kalkanlardır. Şirkin ne olduğu üzerine düşünüp okurken, şirkin temsilcilerini iyi bilmenin önemi de burada yatıyor. Zira onlar, Hz. Âdem'den Hz. Muhammed'e kadar gelen tüm peygamberlerin ortak çağrısı olan tevhidle mücadele etmeyi kendilerine birincil esas kabul etmişlerdir. Dolayısıyla insanların, insan olma, hakikati bulma gayretleri karşısındaki en büyük engel de yine onlar olmuşlardır. Şahinler burada şunları dile getiriyor: "Tevhid, Allah'a teslimiyetin adıdır ve dinin amacıdır veya başka bir deyişle dinin kendisidir. Buna karşı çıkan şirk de bir hayat görüşü, bir inanç olup o da bir dindir. Bütün kavgalar ilahî vahyin toplamı olarak indirilen din ile bu vahyin kurmak istediği yapıya alternatif olarak üretilen, uydurulan din arasındadır."
Tevhidin Karakteri'nde Hz. Nûh'un, Hz. Hûd'un, Hz. Sâlih'in, Hz. İbrâhim'in, Lût peygamberin, Hz. Şuayb'ın, Hz. Mûsâ'nın, Hz. Süleymân'ın, Hz. Îsâ'nın ve Fahr-i Âlem Efendimiz'in şirke karşı nasıl mücadele ettikleri Kur'an'dan ayetler eşliğinde ve hadiseleri günümüzde nasıl yorumlamamız gerektiğine dair bir üslupla ortaya konuyor. Necmettin Şahinler'in şu sözleri, bu mücadelenin hem batıni hem de zahiri yönünü anlamamız açısından bir ipucu özelliği taşıyor: "İlk masumiyet döneminde insan, kötülüğün varlığından ve dolayısıyla eylem ve davranışları için var olan sayısız imkân arasında her an bir seçim yapma gerekliliğinden haberdar değildi. Ne zaman ki insanda, Allah'ın buyruğuna karşı bir itaatsizlik eylemi gelişti, işte bu durağan tutum bir anda değişti. Böylece insan, eğriyi doğruyu ayırt edebilme ve dolayısıyla hayatta tutacağı yolu seçebilme yeteneğine sahip bir kişiliğe dönüştü. Gerçek olan şu ki; bu dönüşüm insanın kaderidir ve kıyâmet gününe kadar kardeşlik ve dostluklar gibi sürtüşme ve düşmanlıklar da dünya hayatının bir parçası olarak sürüp gidecektir."
"Lâ" süpürgesini elimizden hiç düşürmeden gönül evimizi temizlemeyi sürdürmeli, orayı tez vakitte ve en hayırlısıyla "İllallah" sarayına dönüştürmeliyiz. Bunun için de tevhidi bilmekle kalmayıp yaşamış muvahhidlerin hayatlarından da her fırsatta feyz almalıyız. Sanılmasın ki yeryüzü mekânlarında sadece şirk odakları kol geziyor. Tevhid temsilcilerinin Hakk'ın lâmekân kudretinden hisseyâb olduğu asla unutulmamalı...
Yağız Gönüler
twitter.com/ekmekvemushaf
SAYFALAR
▼
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder