SAYFALAR

13 Ocak 2022 Perşembe

Gerçek mûsıkî zihin ve gönül serüveninden ortaya çıkar

Müzik, bir tarafıyla onu meydana getiren medeniyetin temel taşı, diğer tarafıyla ise bir medeniyetin diğer medeniyetlerle makul seviyede münasebet kurmasını sağlayan bir sanat. Öte yandan insanî duyguları tarihî hafızayla birleştiren bir kimlik aracı. Dünyada kendi sistemi olan iki müzik türünden biri olan Türk müziği (diğeri klasik Batı müziği) ise, birçok müzik tavrını bünyesinde toplayıp ona yeni bir şekil kazandırmasıyla apayrı bir yere sahiptir. Anadolu coğrafyasının irfanı ve Türk müziğinin kendine has metotları; Süryani, Ermeni, Rum, Keldani, Kürt, Yahudi müziklerini etkisi altına alarak birbirleriyle dengeli bir ilişki kurmalarına, bu toprakların sesini, ahengini ve estetiğini yansıtıp kıyamete dek kalıcı nitelikte eserlerin ortaya çıkmasına vesile olmuştur.

Müzik ve Kimlik adlı kitabında yirmi üç söyleşiyi bir araya getiren Rıdvan Şentürk de, müziğin toplum üzerindeki birleştirici rolünü tarihî perspektiflerle okuyucuya sunmuş.

Öncelikle Şentürk’ü tanıyalım: Almanya'da sinema ve felsefe alanlarında yüksek lisans yapmış, doktorası ise sinema alanında modern ve postmodern estetik üzerine olan; halen İstanbul Ticaret Üniversitesi İletişim Fakültesi Görsel İletişim Tasarımı bölümünde öğretim üyeliği yapmakta olan Rıdvan Şentürk, “Almanya’da Türk İzleri”, “Müziğin Gücü”, “Almanya Treni”, “Kafkas İslam Ordusu” gibi belgeseller hazırlamış, dünya ve Türk sineması estetiği üzerine 20’ye yakın seminer sunmuş, "Türkiye’de Film Endüstrisinin Konumu ve Hedefleri" başlıklı projeye danışmanlık yapmıştır. Yazarın daha önce yayımlanan eserlerini de özellikle belirtmek isterim: Terörist (tiyatro oyunu, 2009), Gülme Teorileri (2010), Postmodern Kaos ve Sinema (2011), Eleştirel Teorinin Eleştirisi (2013), Türk Sinemasının Durum Analizi (2014); Heidegger, Düşünmek Ne Demektir? (Almancadan tercüme, 2013).

Küre Yayınları'ndan çıkan 432 sayfalık Müzik ve Kimlik adlı kitabın önemli bir özelliği de sayfalara yerleştirilmiş QR kodlar vasıtasıyla okuyucuya hazırlanan internet sitesi üzerinden örnek eserleri dinletebiliyor olması. Söyleşileriyle kitaba katkıda bulunan değerli isimler ise şöyle: Arda Ardaşes Agoşyan, Celâleddin Çelik, Fransua Yakan, Gabriel Aydın, Gönül Paçacı, Hristos Psomiadis, Karen Gerson Sarhon, Kevork Tavityan, Mehmet Atlı, Miltiadis Papas, Murat İçlinalça, Nişan Çalgıcıyan, Nuri Özcan, Ömer Tuğrul İnançer, Ruhi Ayangil, Sadettin Ökten, Safa Yeprem, Salih Bilgin, Selim Hubeş, Turgay Üçal, Vedat Yıldırım, Yakup Atuğ, Yalçın Çetinkaya.

Rıdvan Şentürk, kitabıyla ilgili bir söyleşisinde, ülkemizde müzik üzerine hiç düşünülmediğini, tartışılmadığını, müziğin diğer sanatlarla (şiir, mimari, hat vb.) ilişkisinin değerlendirilmediğini, toplum kimliğini anlatan taraflarının ele alınmadığını söylemişti. Tüm bunlar Şentürk'e bir sorumluluk yüklemiş, ülkemizde yalnızca yemek masası eğlencesi ve alışveriş mağazası fon müziği gibi 'başka bir şey için yedekte kullanılan' malzeme seviyesine indirgenen bu büyük sanat dalını ehli olan şahıslarla irdelemeye götürmüş. "Mimar Sinan üzerine konuşuyorsak Itrî üzerine de konuşmalıyız, müziği diğer sanat dalları arasından çekip aldığımızda düşünceden şiiri almış gibi oluruz. Müziksiz ve şiirsiz bir mimari, mimari değildir. Müziksiz ve şiirsiz bir toplum kalıcı olamaz, düşünemez." diyen Rıdvan Şentürk, kimlikten bahsederken müziği es geçmenin de mümkün olmadığın belirtiyor.

Kitapta birçok isimle söyleşinin yer aldığını belirtmiştim, ben bu yazıda kalbî rabıtam ve şahsî ilgim münasebetiyle Sadettin Ökten hocamızın görüşlerinden bahsetmek istiyorum.

Sesler dünyasına yapılan bir gezinti, mimari bir yapılanma olarak anlatmaya başlıyor mûsıkîyi Sadettin hoca. Buradaki mimari yapılanmadan kasıt ise şudur: İnsan kulağına tüm sesler hoş gelmez. Belli frekansları haiz olan sesler insan için güzel seslerdir. Dolayısıyla mûsıkî, "güzel seslerin kullanılmasıyla ortaya çıkan bir yapılanma" olarak tanımlanıyor hoca tarafından. Kısa-uzun ses, usul (batıda rhythm) ve güfte, müziği oluşturan üç unsur. Bunların belirli bir ahengi izlemesiyle ortaya müzik çıkıyor. Ahenk olmadığında ise gürültü.

"Mûsıkî insanların iç dünyasını ifade eder; duygularını, düşüncelerini, hissiyatlarını, meyillerini ve coşkularını ifade eder" diyor hoca. Yıllardır üzerinde önemle durduğu medeniyet tasavvuru (dünya görüşü, hayat telakkisi) müzikte de ortaya çıkıyor. Bireyin içinde bulunduğu medeniyetle ilişkisi, bir medeniyet tasavvuruna müntesip olmalarıyla ortaya çıkıyor. Buna medenî münasebet denilebilir. Hoca, dıştan bakıldığında (fizyolojik) insanların bir görülebileceğini fakat içeriden bakıldığında (hayat tercihleri, imkânlarını nasıl kullandıkları gibi) birçok farklılığın ortaya çıktığını vurgularken eski Yunan'dan örnek veriyor. Mimari, heykel sanatı, tragedya ve edebiyat alanlarına bakılarak antik Yunan'ın nasıl bir medeniyet tasavvuruna sahip olduğunu anlayabileceğimizi söylüyor ve şöyle devam ediyor: "Dünya devam ettikçe, zamanlar geçtikçe, gelen farklı toplulukların farklı medeniyet telakkileri ortaya çıkıyor ki bu telakkilerin dışavurumunda kullandıkları en önemli vasat mûsıkîdir."

Her büyük medeniyet telakkisi kendisini bilim, tefekkür, sanat gibi üç büyük sahada ifade eder. "Mûsıkinin arkasında çok ciddi bir gönül, çok ciddi bir zihin serüveni vardır. Gerçek mûsıkî bu zihin ve gönül serüveninden ortaya çıkan mûsıkîdir." hocaya göre.

Örneğini ise jazz müziğinden veriyor Sadettin Ökten: "Eğer Amerika'daki tarım - sanayi çatışması olmasa, sanayi galip gelip tarımdaki insanlar kuzey memleketlerine gidip oralarda fabrikaların işçisi olmasa, tarımdaki durumlarından çok daha kötü, çok daha gergin bir hayatı yaşamak için mahkum olmasalar, jazz müziği ve onun daha öncesindeki ruhsal müzik, blues ortaya çıkmayacaktı. Şu hâlde her mûsıkî ekolünün, mûsıkî serencamının arkasında bir hayat tecrübesi var. O hayat tecrübesi ise bir medeniyet tasavvuruna dayanıyor. Eğer Amerika'daki bu ezilen kitleleri merhametle, şefkatle insanlar bağırlarına bassalardı, ürettiklerini onlarla paylaşsalardı belki böyle bir mûsıkî, böyle bir şekva müziği çıkmayacaktı. Yahut da daha sonraki zamanlarda, (19)30'lu yıllarda Amerika'nın içinden gelen pragmatik büyük eğilim, bu mûsıkîyi popüler hâle getirip bundan para kazanan insanlar zuhura gelmeyecekti. Böylece bir kanal belki bir başka noktaya doğru akmaya devam edecekti."

Sadettin Ökten’in, söyleşide üzerinde önemle durduğu konulardan biri de halk mûsıkîsi, sanat (saray) mûsıkîsi mevzuu. Hoca bu mevzuya 'sınıfsal' açıdan bakıldığında çok belirgin bir farklılığın net biçimde görünebileceğini ve hatta bu farkta sarayın ezenlerin, halkın da ezilenlerin temsilcisi olarak görünebileceğini belirtiyor. Sınıfsal açının dışına çıkıp işe zengin-fakir, genç-yaşlı veya farklı nesilleri birleştiren medeniyet telakkisi açısından bakıldığında her toplumun belli bir birikime, belli bir tesanüde, belli bir birlikteliğe erişmesi için arkasında çok ciddi bir inanç, duygu, ruh beraberliği olduğu görülür.

Hocaya göre bunları keşfetmek için sorulması yahut izlenmesi gereken yollar ise şöyledir: Hayatı nasıl kullanacağız? İmkânları nasıl sarf edeceğiz? Neye gönülden bağlanacağız? Neyi zihnî planda açıklayacağız, neyi açıklayamayacağız ve ona bir aşk duyacağız? Verilen cevaplar o topluluğun medeniyet telakkisinin yalnız ipuçlarını değil, kökeninde yatan gerçeği, hakikati, temel taşını bizlere söyleyecektir. Tüm bu soruların nihayetinde Osmanlı'yı var eden medeniyet telakkisinin ne olduğu konusunda Sadettin Ökten tek bir nokta üzerinde duruyor: "Burada halk için zengin-fakir, saraylı-köylü ayrımı söz konusu değildir."

Rıdvan Şentürk'ün büyük emek mahsulü kitabı Müzik ve Kimlik, elimizin altında mutlaka bulunması gereken bir tarihsel yolculuk, aynı zamanda da bir sanat keşfi.

Yağız Gönüler
twitter.com/ekmekvemushaf

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder