SAYFALAR

21 Aralık 2021 Salı

Kabustan uyanmak yahut yerini bulmak

Belki çok iyi bir işiniz vardır, belki çok paranız, belki herkesin imrenerek baktığı bir aileye sahipsinizdir, belki muhteşem bir dış görünüşe, belki dışarıdan sizi gören ne kadar mutlu olduğunuza şaşırıyordur. Belki siz bile kendinize çerçevenin dışından bir göz gibi baktığınızda ne kadar şanslı olduğunuzu düşünüyorsunuzdur ama içinizde bir yer, bir şeylerin yanlış gittiği fikrini fısıldıyordur kulağınıza. Belki her şey oynamanız gereken bir yalandır, belki de sadece olmanız gereken yerde değilsinizdir. Tüm aile salonda toparlanmış televizyon izleyip sohbet ederken siz koltukta uyuyakalmışsınızdır çocukken, bir kâbusun pençesindesinizdir, size bakan ne kadar da huzurla uyuduğunuzu söyleyip gülümsüyordur, oysa siz, belki bir rüyada kaçıp kovalamaca oynuyor, belki bir canavarla yüzleşiyorsunuzdur. Bir an önce uyanabilmek için dua ederken o sihirli kelimeler dökülüyordur annenizin ağzından; evladım, “kalk yerine yat”. İşte şimdi her şey tam da olması gerektiği gibi, öyle değil mi?

2021’in sonlarına yaklaşırken yeni öykü kitabı Kalk Yerine Yat ile okuyucunun karşısına çıkan Şermin Yaşar da kitabın içinde yer alan on iki öyküsü ile beraber, adeta şefkatli bir anne gibi yerine yatırıyor kahramanlarını. Bu kahramanların hepsi, Şermin Yaşar’ın daha önceki kitaplarında da olduğu gibi ailemizden, komşularımızdan biri ya da sokakta yürürken yanımızdan geçen bir adam, bir kadın olabilir hissiyatına sebep oluyor. Yerlerinde olmadığı için belki beli tutulmuş, belki boynu ağrımış, belki yüreği sıkışmış, belki zihni bulanmış ancak her seferinde bir arafta kalmış tüm kahramanlar bir şekilde yerini buluyor öykülerde. En azından, anlatıcı bunun için çabalıyor. Kitaptaki öykülerin yarısında kahramanlar yerini buldu, tamam diyebiliyoruz ancak on iki öykünün bir diğer yarısı kekremsi bir tat bırakıyor ağzımızda. Bu öykülerdeki kahramanlar tam olarak kurtuluşa ermiş değil. Öte yandan yine de bir kâbustan uyanıyorlar, uyku sersemi olsalar da en azından uyanmayı başardılar diyebiliyoruz onlar için de. Haliyle okuyucu olarak öykülerin tamamının son cümlelerini okuduğunuzda bir tamamlanmışlık duygusu ile rahatlama yaşıyorsunuz. Bu rahatlamanın en büyük sebeplerinden biri de yazarın bu sefer bazı öykülerinde başrol verdiği anti kahramanlar.

Kalk Yerine Yat kitabında, anlatıcı kimleri uyuyakaldığı rahatsız koltuklardan kaldırıp da kuş tüyü yataklarına yatırmaya gayret ediyor, kısaca değinelim. Kendine çocukken yapılmış ve bir ömür içini yiyen haksızlıkla yaşamak zorunda kalmış Besim Usta’nın ömrünün yetişkinlik yıllarında almayı başardığı zekice kurgulanmış intikamını, hayatında küçük yaşlardan itibaren yaşadığı tüm tersliklerin müsebbibini ismi olarak gören Cevriye Teyze’nin ellisinden sonra adını değiştirerek sahiden de feraha kavuşmasını, bir kış günü soğuktan titrerken maddi koşullarıyla asla alamayacağı bir paltonun sevdasına tutulan Sevgi’yi ve yaşadığı ikilemin çocukluğuna dayanan sebeplerini, kocası tarafından el üstünde tutulan Ayla Hanım’ı ve kızının kendi izin vermediği için geç de olsa kavuştuğu aşkını, bu vesile ile Ayla Hanım’ın büyük bir dertten kurtuluşunu, çocukluğundan itibaren sahip olduğu bir hastalık nedeniyle gürültüye dayanamayan Nasuh’un kendi sessizliğini bulmasını ve en önemlisi kendisini de ailesini de affedişini, dokuz defa evlenmiş ve boşanmış Rosetta’nın ve menajeri(!) Arif’in yaptıkları işe başlama sebebi olan kalp ağrılarını ve aynı işin o ağrıları nihayetinde dindirişini okurken çok açık bir şekilde öncesinde bahsettiğim o tamamlanmışlık duygusu sarıyor sizi.

Öte yandan geçmişin kağıt toplayıcısı, bugünün zengin patronu Selim’i ve onun iç dünyasından zerrece haberi olmayan ailesini, kiracısını adeta bir köleye çeviren Neriman Hanım’ı, yıllarca emek verdiği işinden emekli olunca hem evine sığamayan hem de kendini kenara atılmış hisseden Değerli Emekliler Derneği kurucu başkanı Süleyman Bey’i, sürekli şikayetleri için çevresinde dokunduğu herkesi telefonları ile taciz eden Cemile Hanım’ı, otorite sevdasının peşinden koşarken bu yolda ailesinde eşi ve kızı dahil, herkesi tek tek kaybeden albay kızı Habibe’yi, orta refüjde gül budayan, genç yaşta önce kardeşine sonra kendi çocuklarına annelik eden Seher’le kız kardeşinin hikâyelerini de okuyor ve bu kahramanların ya da bir şekilde olumsuz anlamda etkiledikleri çevrelerinin de uyanmalarını ve yerlerini bulmalarını diliyoruz.

Sanki hemen komşu sokağımızda yaşam mücadelesi veren, ekseriyetle kimsenin de farkında olmadığı insanlarımızı gerçekçi bir şekilde, son derece samimi ve sade bir anlatımla karşımıza getiriyor, muhatabımız kılıyor Şermin Yaşar. Bunu yaparken de okuyucusuna sanki bir kahve içip sohbet ediyormuşuz gibi aynı anda hem ironiyi hem hüznü çok başarılı bir şekilde aktarıyor.

Feyza Gönüler

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder