SAYFALAR

18 Ağustos 2021 Çarşamba

Bir köy özelinde toplumsal değişme

1960 yılında, bir programda Fakir Baykurt, Kemal Tahir, Mahmut Makal, Orhan Kemal ve Talip Apaydın bir araya gelmiş ve “Beş Romancı Köy Romanı Üzerine Tartışıyor” başlığı altında, hem genel roman anlayışları hem Türk ve Dünya romanı hem de daha çok olmak üzere köy romanı üzerinde tartışmışlardı (Yakup Kadri ve Yaşar Kemal davet edilmelerine rağmen katılmamıştı). Bu tartışmanın metni de bir kitapçık halinde o yıllarda Düşün Yayınevi tarafından basıldı (İsteyenler sahaflardan zor da olsa bulabilir). Bu tartışmada diğer yazarlar Kemal Tahir’e, köyü bilmeden köy romanı yazdığı gerekçesiyle, deyim yerindeyse saldırmış ve onu, hayatında hiç köyde yaşamamış, köyü görmemiş, köye dair sadece hapishanelerde köylülerden duydukları nispetinde romanlar yazdığı gerekçesiyle eleştirmişti. Hatta Mahmut Makal düşüncelerini “köylüyü mahpushanede tanıyan ve izlenimlerini roman şeklinde, memleket aydınına, millete sunan bir romancının, Orhan Kemal, Fakir Baykurt anlayışında bir romancı olmaması gayet olağan” şeklinde dile getirmişti. Kemal Tahir ise “Suç ve Ceza’daki adamı anlayabilmek için katil mi olacağız?... Allah Allah, gidip adam mı öldüreceğiz, katil romanı yazmak için” şeklinde ironik bir cevap vermişti. Tabiî ki kitapta her yazarın değerli düşünceleri olsa da bu konuda Mahmut Makal’ın zırvaladığını kabul etmek gerekir. Eğer herkes yaşadığı yeri veya hayatı yazsaydı, yazabilseydi öykü veya roman diye bir tür olmazdı. Kitapta, kurgu üzerinden bir kariyer edinen insanların kurguyu dışarıda bırakacak şekilde düşüncelerini savunmaya çalışmalarını okuduğumda komik bulmuştum. Çünkü o tartışmadan altmış yıl sonra birçok kişi görüyor ve savunuyor ki Kemal Tahir bu toprakların en büyük köy romancılarından biridir. Köy insanını en iyi anlatan, köye dışarıdan değil köy insanını bir yığın olarak değil insan teki olarak görebilen ve anlatabilen büyük bir yazardır. Bunun en büyük ispatı Sağırdere ve Körduman romanlarıdır. İkinci olarak da Yediçınar Yaylası üçlemesidir.

Körduman, Sağırdere’den iki yıl sonra neşredilir (1957) ve onun devamı niteliğindedir. Dört ana bölümden oluşur. İlk bölüm olan Dönüş’te, Sağırdere’de Ankara’ya çalışmaya giden Kulaksızın Mustafa’nın (bu kitabın da başkahramanıdır) Yamören Köyü’ne dönüşünü görürüz. Bu dönüş, köy şartlarında baktığımızda kudretli bir dönüştür. Çünkü parayla dönmüştür Mustafa ve bu para köy yerinde, bilinenin aksine her şey demektir: “…Para getirmedik sandı herif… Parayı sen bilir misin? Para, dünyanın çivisi…”. Bu açıdan köyün bazı dinamiklerini göstermesi açısından önemlidir.

Sağırdere’de köy-kent arasındaki ekonomik işleyişi ön plana almıştı Kemal Tahir. Tabiî sosyal yapı da bununla birlikte yer bulmuştu kendine. Bu kitapta özellikle ilk bölümde bu tür tezlerini çok fazla ön plana çıkarmamış Tahir. Köydeki gündelik yaşam ve Mustafa üzerinden köylünün “aşk” hayatı daha doğrusu cinselliği işlenmiş yoğun olarak. Bu durumu Kemal Tahir’in romanlarında çok görürüz. Onun özellikle köy romanlarını okuyanlar, köyün özellikle gençlerinin aklının her an cinsellikte olduğunu düşünür. Belki de onun hapishane gözlemleri bu yöndedir ki Namuscular kitabına baktığımızda pek haksız da değildir. Mustafa’nın da kafası karışıktır. Aşkı (Fadik) ve babasının küçük bir hesap için intikam uğruna “ayartmasını” istediği Ayşe arasında kalmıştır. Köyde intikam sadece mala zarar vermeyle olmaz çünkü. Babası Yakup ağa böyle buyurmuştur: “…Cana değmek salt vurmakla olmaz. Sözgelimi karısını kızını baştan çıkarırsın, alırsın öcünü tatlıca. Köy yerinde barınamaz olur, karıyı boşar, evlenir yeniden… Bunlar hep masarif! Bir de şaşar, karıyı vurursa, yallah mahpusa… Anladın mı?” Kitabın Mustafa açısından başka bir ayırt edici vasfı, onun Sağırdere’de daha çok gördüğümüz batıl inançlara olan bağlılığının bu romanda biraz daha gerçekçi bir hâl almasıdır. Kitapla birebir örtüşen bir durumdur bu. Ne de olsa Körduman, son derece realist bir köy romanıdır. Mustafa da bu şekilde evrilmiştir. Bocalaması da vardır ancak realist bir karakterdir diyebiliriz onun için.

Kitapta ikinci bölümde toplumsal bozulmayı bir nevi bir köy âdeti üzerinden gösterir yazar. Kemal Tahir köyü ve insan tekini anlatır ama toplumsal durumu anlatmaktan kopmaz. Kitabın kötü diyebileceğimiz karakterlerinden Topal İsmail’in köyün büyük başağa’sı (yarenlik kurumu) olabilme durumundan, Yamören’in bazı şeyleri fark etmediğini ve toplumsal çözülmenin başladığını anlayabiliriz: “Millet işin alayında… Güler Allah güler. Yamören’in delikanlısı Topal İsmail’e kalmış. Görürsün, yakında Hırsız İsmail, büyük başağa olur.”. Bu durum 1930’lu yılların sonlarında köyün geçirdiği değişimi ve ahlaki çözülmeyi anlatması bakımından önemlidir.

Bu bölüm de yine Mustafa’nın intikam peşinde koşup Ayşe’yi ayartmaya çalışması üzerine işlenir. Köy adetleri, folklorik yapı, köyün ekonomik işleyişi, köyün sosyal hayatı ön plana çıkan diğer şeylerdir. Ezanın Türkçe okunmasına atıf yapan Tahir, zaman konusunda da bize bilgi verir. Ayrıca şu anda köylerde pek hükmü kalmayan ama o zamanların bir nevi küçük devleti olan muhtarlık kurumunun despotizmi ve iktidarlığı net işlenmiş. Anadolu’nun beş yüz haneli bir köyünü de anlatsa Kemal Tahir toplumun üzerindeki Demokles’in Kılıcı olabilecek her şeyi romanlarında işlemiştir zaten.

Kitabın genel akışı ilk iki bölüm gibidir. Diğer bölümlerde de az farklarla aynı konu devam ettirilir. Köylünün adalet anlayışı, tarımda makineleşmeye bakış, okumanın önemi veya önemsizliği (Murat karakteri üzerinden)… Bazı bölümlerde Topal İsmail öne çıksa da Mustafa hep başkahramandır ve hemen her olay 16-17 yaşındaki bu delikanlıya bağlanır. Adalet ve dürüstlük kavramları iyi işlenmiştir romanda. Ahlaki açıdan baktığımızda Mustafa başkahramandır ama salt iyi midir? Topal İsmail nasıl salt kötüyse Mustafa arada kalmış bir karakterdir. Çocukluk arkadaşı Vahit’i kandırır ama iyi yönleri de öne çıkarılır. Hatta Vahit daha dürüsttür Mustafa’dan fakat Kemal Tahir sanki Vahit’i pek sevmemiştir. Okuru da ısındırmaz Vahit’e. Sonunda, toplumsal yapının da çözülmesiyle birlikte bu iki can ciğer dosttan biri ötekini vurur ve elli yıldır öldürme görmeyen köy dirliğini kaybeder.

Hem Sağırdere hem Körduman köylüyü aydınlatma çabası, onu dönüştürüp devletin kendi politikasına yönlendirme çabası, tarımdaki değişimi gösterme, geleneğin çözülmesi, makineleşme, köyden kente göçü gösterebilme bakımlarından önemlidir. Dönemin siyasi durumunu da gösterir ama bu durum saydığım özelliklerden daha az öne çıkar. Evet, dünyayla birlikte köy de dönüşür ama bunu Türkiye genelinde göstermez bize Tahir. Onun dünyası Yamören ve çok az da olsa Ankara’dır bu romanlarda. Ayrı ayrı da okunabilir bu iki roman, ama önce Sağırdere’nin okunması bütünlük açısından önem arz eder.

Mehmet Akif Öztürk
twitter.com/OzturkMakif13

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder