SAYFALAR

6 Şubat 2021 Cumartesi

Günlük hayatın gölgesinde içimize dönmek

“Sır, başkasına anlatılamayacak olanı senin ancak bir başkası olduğunda anlamaya başlamandı.”

Leyla İpekçi ile pandemi döneminin başında Üsküdar’da tanışmak nasip oldu, bu vesileyle ilk kitabı Maya’yı okudum ve çok etkilendim. Başkası Olduğun Yer hakkındaki fikirlerime geçmeden önce, bir yazarın gözlerine bakmış olmanın, o yazarın kitabını okurken hissedeceklerimiz ve anlayacaklarımız üzerinde mühim bir tesiri olduğunu söylemek isterim.

Duyguyu, duygu yüklü metinleri okumayı çok seven birisi olarak, Leyla İpekçi’nin nahif bir üslupla yazmış olduğu bu romanı da çok sevdim. İlahi ve kahraman bakış açısıyla yazılmış, anlatımında durumlara odaklanılmış bir eserdi. Romanın tasavvufi yönü açısından değerlendirmek gerekirse, hâllere odaklı bir metin olduğu söylenebilir.

Kitap, adını roman boyunca öğrenmediğimiz kahramanın dünyayı o anki duyuşunun tasviriyle başlıyor. Birkaç sayfa çevirdikten sonra yazarın, kahramanın babaannesinin vefatı üzerinden ölümü anlatmaya çalıştığını anlıyoruz. Kitabın sezdirmelerle ilerliyor oluşu, okura farklı bakış açıları sunuyor. Yazar, kitaptaki tasavvufi temelli anlatısını kendi bakış açısından ele alıp, aynı zamanda okur için açık kapılar bırakmış. Ancak hangi açıdan bakılırsa bakılsın, temel ide, hep aynı. Örneğin iki kişi bir binaya farklı açılardan bakıyordur ancak baktıkları bina aynıdır, sadece biri ön cephesine, diğeri arka cephesine bakıyordur, bunun gibi.

Kitabın başkahramanı olan kadın, etrafında gördüğü her şeyde Hakk tecellisi arayan, oldukça sorgulamacı, kitabın atmosferine bakılırsa mahzun bir karakter. Oldukça kuşbakışı anlatılmış bir mutfak sahnesinde, kahramanın Erhan adında biriyle evli olduğunu öğreniyoruz. Böylelikle genel anlamda tasavvufi temelli bu esere, kadınsı bir duygusallık da ekleniyor. Kitapta temel bir teslimiyet öğretisiyle birlikte, gündelik hayatta insanoğlunun ne kadar boş bir sebepler zincirinin, ama ve çünkülerin peşine takıldığını görüyoruz. Hasılı, kitabı okurken kendi hayatımızda sorun haline getirdiğimiz meselelerin özünde ne kadar boş olduğunu görüp, böylelikle kendi yaşantımızı da sorgulamaya başlıyoruz. Gerçekten de ölümlü bir dünyada, bunca koşturmaca ve tûl-i emel neden?

“Kanat kalıntıları ile uçmaktır payıma düşen
Avareler, şahinler, spekülatörler, gevezeler!
Uzatın ellerinizi bana, oklarınızı dürüstçe saplayın!
Ne yediyseniz saatlerin mirasından,
Ne içtiyseniz saadetlerin testisinden
Soytarı gerek size ermişten ziyade
Ve ağlayan mâhkumlar gibi kalmak çukurlarda.”


Gündelik hayatımızdaki beyhude işlerimizin yanı sıra, dünyadaki acılara da dokunuyor kitabında Leyla İpekçi. İnsanlar birbirini neden öldürüyor, sokakta kimliği hala bulunamamış cesetlerin sayısı neden artıyor? Bunca hırs neden? Dünya hiçbirimize kalmayacak oysa ki. Kendi yaşantımızı sorgularken, kendimize bencillik derecesinde odaklanıp, dünyadaki acıları görmeyişimizi de hatırlıyoruz Başkası Olduğun Yer sayesinde.

Başkası Olduğun Yer, okurken dikkat gerektiren bir kitap. Dikkatli okuduğunuzda her satırın oldukça etkileyici olduğunu fark ediyorsunuz. Kitabın anlatımına alıştıktan sonra, su gibi akıp giden bir metne dönüşüyor okuduğunuz satırlar. Anlatının bazı kısımlarına, kahramanın duaları da ekleniyor:

Ya Rabbi!
Konuşmak istemiyorum.
İstemiyorum izzet tacımı kaptırmak.
Bir şeyler beklemek ondan bundan.
Oyalanmak.


Uzun süre olay odaklı kurguları okuduğumuzda, biraz durulup içimize dönmek isteyebiliriz. İşte öyle zamanlarda okunması çok keyifli bir eser olacaktır Başkası Olduğun Yer. Kitabı okumak isteyen herkese güzel okumalar diliyorum.

Nidâ Karakoç
twitter.com/nida_karakoc

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder