SAYFALAR

30 Ocak 2021 Cumartesi

Gönlünün muradını keşfetmek

"Sultan suyu gibi çağlayıp, akma
Durulur, gam yeme, divane gönül."
- Pir Sultan Abdal

Şu üzerinde yaşadığımız coğrafya ne kadar bereketli ki bizi ayağa kaldırmak için mücadele eden, ömrünü insana hizmete adamış nice büyük gönül sahibini barındırıyor. Biri gidiyor, biri geliyor, hiç bitmiyor. Onlar bu coğrafyanın kendilerine kazandırdıklarının gayet farkındalar. Bu farkındalıkla, yeterli donanıma eriştiklerinde "bu topraklara ve insanına bir borcum var" diyerek hizmetlerini her alanda artırıyorlar. Kitaplarıyla, söyledikleriyle, bazen davranışlarıyla ve tavırlarıyla bize çok önemli şeyler işaret ediyorlar. Doğan Cüceloğlu da seksen yılı aşan ömrünü Türk insanını anlamaya, ona hizmet etmeye adamış bir bilge. Varlığına kattığı birikimi, görgüyü, zihniyet bileşenlerini yediden yetmişe herkese aktarmak için canla başla gayret eden, yüzüne baktığımızda daima yaşam coşkusu gördüğümüz bir yüksek gönül sahibi. Burada alçak gönüllü de diyebilirdim fakat gönül öyle bir kelime ki yanına ancak yüksek yakışıyor.

Savaşçı'yı ilk okuduğumda lise yıllarımdaydım. Gelecekte ne yapacağına henüz karar verememiş, düşünce dünyasını zenginleştirmenin tadını yeni yeni tadan ve bir evin bir evladı olması sebebiyle kendini korumayı bir yaşam biçimi hâline getirmeye başlamış biri olarak dört elle sarılmıştım kitaba. Çünkü kitap bana, ömrümün geri kalan kısmında hep ihtiyaç duyacağım bir abi yahut abla olmuştu, kılavuzdu. En yakınlarıma bile soramadığım soruların, henüz peşine düşmediğim meraklarımın cevabını erkenden alabilmiştim Cüceloğlu vesilesiyle. Özellikle "Niyetiniz, yaşamınızın pusulası olmalı" ve "Hayır demesini bilmeyen kişinin evet'inin de anlamı yoktur" cümlelerini zihnimin 'yardım odası'na yerleştirmiştim daha o zamanlarda. Şimdi, otuz beş yaşında, evlenip bir aile kurmuş, iki evladın mesuliyetini üstlenmiş, ilk yaptığı işi gönlüne uygun bulmadığından çok daha düşük maaşa asıl istediği mesleğe yönelip işini zevk hâline getirmiş, kendine doğru meşgaleler seçebilmiş ve dolayısıyla hayatta her zaman güzele, huzura, paylaşıma yönelebilmiş biriysem, bunu Cüceloğlu gibi bilgelerin yazdıklarını samimiyetle okuyup, söylediklerini cesaretle hayatıma katabilmeme borçlu olduğumu söyleyebilirim. Belki bu yazıyla, hocaya olan borcumu -asla mümkün olmayacağını bilsem de- öderim. Hiç değilse bir selam gönderirim, yürekten...

2016 sonbaharında yayın hayatına başladı Kronik Kitap ve ağırlıklı olarak tarih kitaplarıyla, bu alana çok büyük bir ivme kazandırdı. Zamanla çok önemli anı ve biyografi kitapları yayınlayarak çemberini genişletti. Nihayet, çok sıkıntılı geçen 2020'nin ardından 2021'i heyecan verici bir kitapla karşıladı: Var Mısın? Deniz Bayramoğlu'nun son derece yerinde hazırladığı sorulara Doğan Cüceloğlu'nun ilmi ve şahsi derinliğiyle verdiği cevaplardan oluşan bu kitap, insana kendini keşfetme ve zorlukla başa çıkma noktasında ufkunu genişletecek bir enginliğe sahip. Doğan hocanın verdiği tüm cevaplarda şunlar dikkati çekiyor: asla yukarıdan -bilgiç- konuşmuyor, her zaman muhabbet ve sevgi temelli bir yaklaşım -bilge- kuruyor. Dünyanın farklı bir kıtasında eğitim alıp orada uzun seneler geçirmiş olsa da, yeryüzünün birçok yerine ayak basıp genişlettiği görgüsünde en çok Anadolu yer tutuyor. Acılarıyla, dertleriyle, neşesiyle, üretkenliğiyle daima Anadolu. Davranışlarıyla, gelenekleriyle, kayıplarıyla, inançlarıyla, yoksunluklarıyla Anadolu insanı.

Hayatının anlamı nedir? İnsan kendini nasıl geliştirir? Umutsuzluğu nasıl aşarız? İçimizdeki "öz"ü nasıl buluruz? Çevremiz bizi nasıl etkiler? Kime akıl danışılır? Yaşam neleri ödüllendirir? Nasıl eş seçilir? Zihnimiz nasıl işler? Nasıl meslek seçilir? Nasıl biz oluruz? Toplum nasıl dönüşür? Nasıl okumalı, gezmeli ve ne dinlemeliyiz? Neleri okumalı, dinlemeli ve seyretmeliyiz? İşte kitap boyunca, Bayramoğlu'nun yönlendirmeleriyle Cüceloğlu'nun cevap aradığı sorular. Bu cevaplarda, Doğan hocanın sürekli vurgu yaptığı iki önemli mesele var: gönlünün muradını bulmak ve kendi özünü bulmak. Esasında her ikisi de birbiriyle ilgili meseleler. "İnsan kendi özünü ne kadar erken fark ederse, kendisiyle ne kadar erken ilişki kurarsa o kadar yaşıyor demektir. Bana göre hayatın anlamı 'keşif'tir. Hayat bir keşif yolculuğudur. Neyi keşfedeceksin? Özünü, kendini." diyor hoca. Demek ki evvela keşfetmek için yola çıkmayı göze almak gerekiyor. Tüm acılarımızla, hesaplaşmalarımızla, hüzünlerimizle yüzleşmek. Af dilemek, kabullenmek, sabretmek ve şükretmek. Burada belki hüzün kelimesi dikkat çekmiş olabilir. Hüzün önemlidir. "Hüzün insanın kendisini ihmal etmesinin bir sonucudur" diyor Doğan Cüceloğlu hoca. Muazzam bir söz olarak yazmalı bir kenara. Hüzünlendiğin an yüreğin seninle konuşmaya başlar çünkü. Kendine gel der, gönlünün muradına sahip çık der, bir türkü yahut şiir ısmarlar sana. Hüzün, sağaltır.

Her insan mutlaka yaşadığı hayatta bir anlam arar. Bunu bazen geç fark eder ve bir eksiklik olarak peşine düşer. Bazen de erken fark eder ve anlamını geliştirmek, genişletmek için çabalar. Kişi, geçmişiyle, yaşadığı şehirle, komşularıyla, dostlarıyla ve mutlaka işiyle, eşiyle, varsa evlatlarıyla kuvvetli bağ kurabilmek için muhakkak bir hikâyesi olmalıdır: "Hayata anlam verme beynin bir öykü oluşturmasıyla başlar. Doğası gereği insanın hayatında olayları anlamlı bir öykü biçimine sokma ihtiyacı vardır. Öyküleştiremediği bir hayat insanı sıkmaya başlar ve zamanla insan hayattan kopar." diyor hoca. Ne yapıyorum, ne yapmalıyım, ne yapacağım? Bu sorular, bir kariyer planlaması gibi değil, şahsiyet kurma biçiminde şekillenmeli. Şahsiyet kurmak önce insanın kendi elinde ve elbette çevresinin de etkisi var. Mesela hayır demeyi bilmek, şahsiyet kurma noktasında çok kritik bir yerde durur. "Kişiliğinin sınırlarını belirleyen insan tahribe uğramaz" demişti bir bilge. Çünkü insanın başına gelen sıkıntıların çoğu hiç hayır diyememekten. Hayır diyememek, sınır ihlalini, o da beraberinde tahribi getiriyor. Oysa şahsiyet, sınır çizmekle mümkün. İnsan annesiyle ve babasıyla olduğu gibi, eşiyle ve çocuklarıyla da kurduğu ilişkide kendi sınırlarını gözetmeli. Aksi hâlde tahribat başlıyor. Varoluşa saldırı. Kişiliğin yok oluşu.

Bugün en çok konuşulan meselelerden biri de çocuklarla kurulan iletişim. Burada bir nokta es geçiliyor. Bir insanın kendi çocuğuyla iyi iletişim kurabilmesi için evvela kendi çocukluğuyla iletişime geçmiş olması gerekiyor. Neler eksikti orada? Hangi kayıplar ve yaslar yaşandı? Ne tür neşeler ve sevinçler var? Anlamlı olan neydi? İmkânlar ve tuzaklar arasında nasıl mücadele edildi? Yalnızlık mı var yoksa tek başınalık mı? Birileri dinledi mi o çocuğu, anladı mı? Hep kendi kendine konuşmak zorunda kalan biri miydi o çocuk? Şimdilerde yardım alamıyorsa, kendisini ifade etmekte güçlük çekiyorsa, şahsiyet mücadelesine çok geç başlamanın yorgunluğuyla yaşıyorsa, tüm bunların arka planında boşluk hissinin yoğun olduğu bir çocukluk dönemimi vardı? Tam burada aklıma geldi, henüz "çocuğum sık sık uzaklara dalıp gidiyor acaba pedagoga mı gitsek?" diye tutuşanların olmadığı zamanlarda Kenan Rifâî şöyle ikaz etmiş bir dervişini: "Dünyaya evladın için değil Allah'ını bilmek için geldin. Evlat sana verilmiş bir emanettir. Gayret göster fakat tek gayen o olmasın." Ve sonra çocuklar da ebeveynlerine tapıyorlar. Ortaya her yönüyle sakat bir "ebeveyn dini" çıkıyor böylece. Evladı bir mobilya gibi görüyor. Onun hayatının her yönünü çizmeye, her tarafını dizayn etmeye çalışan korkunç bir ebeveyn tipi ve ezilmiş, insan bağımlısı olmuş bir çocuk. Kitapta Cüceloğlu bu tehlikeli hâllerin izahını da yapıyor. İlişkiler neden bu hâle geliyor, işte tam oranın üzerinde durmak gerekiyor.

"Hatalarım, günahlarım, sevaplarım, başarılarım, yenilgilerimle ben benim ve bugün hepsini sahipleniyorum." diyor Doğan Cüceloğlu. Şükür makamından sesleniyor. Kimse türküdeki gibi "Yıllarca aradım kendi kendimi / hiçbir türlü bulamadım ben beni" demesin diye hâlâ savaşıyor, keşfediyor ve insanlara birikimini aktarıyor. Uğruna ömrünü verdiği ilmiyle şifa dağıtmaya çalışıyor ve soruyor: Gönlünün muradını bulmaya, kendini keşfetmeye, daha güçlü yaşamaya var mısın?

Yağız Gönüler
twitter.com/ekmekvemushaf

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder