SAYFALAR

6 Kasım 2020 Cuma

Poetik ve politik olanın gölgeleri üzerine

Kendimi bildim bileli sözlüklerden ve ansiklopedilerden çok şey öğrendim. Öğrenmeye de devam ediyorum. İlgili madde için hem tarihsel hem kültürel anlamda geniş bir bilgi ve yorum sundukları için, bu çalışmaları okurken bir yandan kafam karışır ve kendimi yetersiz hissederim: Dipnot, sonnot ve kaynakçada henüz elimin değmediği, aklımın ermediği yüzlerce çalışmayla karşılaşmak bana heyecan ve endişe verir.

Besim F. Dellaloğlu, Timaş Yayınları tarafından yayımlanan Poetik ve Politik: Bir Kültürel Çalışmalar Ansiklopedisi kitabında okuru kültürel çalışmalar yolculuğuna davet ediyor. Bu çoksesli ve çokkültürlü yolculukta günümüz dünyasına dair yorumlarını da paylaşan Dellaloğlu, kitabının kaynakçası ile okura uzun bir "okunacaklar" listesi bırakmayı da ihmal etmiyor.

Poetik ve Politik'te 28 kavram var. Bu kitapta, kimi neredeyse okullu olduğumuz ilk yıllardan beri adını sıkça duyduğumuz lakin mânâsına ermenin peşinden koşmadığımız kimi de Türkiye'de farklı kesimler tarafından politik olarak sahiplenilmiş ve o hareket ile anılan, o harekete uzak kişilerin kendisinden de uzak kalmaya özen gösterdiği kavramlardan oluşuyor. Bu yazıda kitapta yer verilen tüm kavramlardan söz etmem mümkün değil. Zaten elimdeki kitabın derinliği de bana hızlıca okuyup, anlayıp, telaşla bir yazı yazmak için uygun zemini sunmuyor. Bu nedenle ben bu yazıda, Dellaloğlu'nun kitabının ilk maddesi olan "kültür" kavramı üzerinden bir şeyler yazmaya girişeceğim.

Poetik olandan bahsederken, ilk varlık gösterdiği yerde, Antik Yunan'daki haliyle bu yazıya taşımak isterim. Poetik, poetikanın rahminden doğmuş bir kavram. Poetika, yaratma, üretme sanatı olarak biliniyor. Poetik de yaratmanın en damıtılmış halini, şiiri ve şiirsel olanı temsil ediyor. Onu elbette şiir olarak tanımlamak mümkün lakin bu yeterli gelecek mi, emin değilim. Poetik, bir söz üretmek ile derinden bağlı ve tam da bu ana damarından politik olana bağlanıyor. Artık çoğunluğun deneyimleyerek öğrendiği gibi, politika sadece meclis gibi politika yapıldığı düşünülen yerlere terk edilmeyecek kadar önemli: Yaşam, politik bir mesele. Yaşamı ve politikayı besleyen ve şekillendiren bir diğer kavram ise kültür.

Kültür üzerine düşünürken zaman zaman, lisanstayken çok şey öğrendiğim hocam Meral Özbek’in Popüler Kültür ve Orhan Gencebay Arabeski kitabının hikâyesi düşüyor aklıma. Akademinin “anlamak”tan ne kadar uzaklaştığını, değişime ne kadar kapalı olduğunu hatırlıyorum. 1980’lerin sonunda akademide yoksul kitlelerin kültürü üzerine sosyolojik bir araştırma yürütmenin ne denli zor olduğunu dinlemiştim Meral Hoca’nın derslerinde. Arabesk’in kültür ile yan yana anılması, birilerinin canını fena halde sıkmıştı. Birilerinin “kültürsüz” ilan ettiklerinin kültürü üzerine düşünmeye de o zamanlarda başlamıştım. Dellaloğlu, kitapta da bu “kültürsüzlük” suçlaması üzerinden söz söylüyor. Herder’in antropolojik yorumuyla birlikte okursak, benzer ortamlarda yaşayan, ortak alışkanlıklara sahip olan, belli bir yaşama tarzını paylaşan insanların nihayetinde ortak bir kültüre sahip olacaklarını söyleyebiliriz. Bu yaklaşım, Türkiye’de birilerini “kültürsüz” ilan etmenin önünü kapatıyor çünkü Dellaloğlu’nun da hatırlattığı gibi “yeterince ‘kültürlü’ bulmadıklarımızın da aslında bir ‘kültür’ü vardır.”. Biz kabul etsek de etmesek de…

Poetik ile Politik, şimdiye kadar üzerine düşündüğünüz ya da zihninize hiç uğramamış olan kavramlarla ilgili bir yeniden bakış denemesi. Bu denemeye elbette ve iyi ki Türkiye’de paylaştığımız kültürün gölgesi de yansımış çünkü ben Besim Hoca’nın bakış açısının okuru birçok yönden beslediğini düşünüyorum. En azından benim okurluk serüvenimde böyle. Okuru bol olsun.

Özge Uysal

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder