SAYFALAR

14 Ocak 2019 Pazartesi

Bellek ve hatıra

1877 yılında Fransa'da doğan ünlü sosyolog Maurice Halbwachs, insanın öyküsünü onun psikolojik alt yapısıyla beraber incelemiştir. Freud ve Durkheim'dan etkilenen Halbwachs, fikirleriyle daha çok sosyal psikolojiye yaklaşmıştır. Bireyi ve toplumu inceleyen Halbwachs'ın yaşamı bir Alman Gestapo kampında 1945 senesinde son bulmuştur. Yaşamını adadığı bellek çalışmalarının en önemli meyvesi olan Kolektif Bellek kitabı, oldukça özenli bir çeviriyle Türkçemize kazandırıldı. Pinhan Yayınları etiketini taşıyan kitabın şimdiden yoğun bir ilgiyle karşılandığı söylenebilir.

İnsanoğlu anılarıyla ve belleğinin ona algılattıkları doğrultusunda yaşar. Yıllar önce gidilmiş ve arkadaşlarla görüşülmüş bir şehrin kişide bıraktıkları uzun zaman geçse de üzerinden dünkü sıcaklığıyla anımsanabilir. Küçükken aileyle beraber çıkılan yaz tatilleri, çocukluk yıllarının en güzel saklambaç oyunları ya da lisedeki aşklarımız... Tüm bu geçmişe dair yaşananlar belleğimizde nasıl yer edinir? Açıkçası doğru soruyu sormak gerekirse kişisel hatıralarımız bizzat kendimize mi aittir yoksa tüm hatıralarımız bizden bağımsız bazı değişkenlere mi bağlıdır?

Tarih, insanın hatırlama biçimini etkileyebilir. Bellek ile zaman ve mekân arasında oldukça sıkı ancak bir o kadar da karmaşık bir ilişki bulunmaktadır. Belleğin ve anımsamanın; müzikle, yemekle, solunan havayla dahi bağlantılı olduğu ileri sürülebilir.

Maurice Halbwachs’ın arkasında bıraktığı el yazmalarından yola çıkarak hazırlanan Kolektif Bellek kitabı, Halbwachs’ın bellek ve toplum arasındaki ilişkiler hakkındaki düşüncesini kavramak adına önemli bir teşkil ettiği söylenebilir.

Halbwachs, kitabında yorumsamacılık ile determinizmi bir araya getiriyor ve güçlü bir şekilde analiz ettiği bellek kavramının altına bir de zaman tanımı konumlandırıyor. Zamanın kişinin elinde tutabildiği ve kolaylıkla kontrol edebildiği bir yapıdan çok daha öte bir şekilde tezahür ettiğini düşünüyor.

Halbwachs’ın en önemli karakter özelliğinin "düşünsel gözü peklik" olduğunu söyleyen yakın bir dostu aslında Halbwachs’ın yaşama bakış açısına da ışık tutmaktadır.

Halbwachs’ın kolektif bellek çalışmalarında, bireysel ve toplumsal arasında yüksek bir gerilim hattı oluşmaktadır. Gerek Durhkeim’in felsefi eleştirisini kabul eder gerekse daha önce Bergson'un ifade ettiği gibi belleğin ve anımsamanın, öznel aklın nitelikleri üzerine düşünmekle ilgisinin olmadığını savlar. Bu iki fikri bir bakıma göğüsler ve ardından kendi düşün dünyasında çarpıştırır. Ortaya ise derin bir analiz çıkar. Ona göre bellek, zihinlerin hep bir arada, toplumla beraber nasıl işlediği ve söz konusu işleyişin toplumsal düzenlemelerle birlikte nasıl, ne şekilde biçimlendiği ile ilgilidir.

İnsanların belleklerini edindikleri yer normal olarak toplumun içidir. Yine toplumla beraber hatırlar, anlar ve hatırladıklarını nereye konumlayacaklarına karar verirler.

Halbwachs; bireylerin içinde bulundukları grupların belirlediği bağlam dışında, tutarlı ve sürekli bir yolla hatırlamalarının mümkün olmadığını ileri sürer. Bununla ilgili verdiği en güzel örnek çocukluk anılarına ilişkin anılardır. Çünkü çocukluk anılarının kesinliği mümkün değildir. Son tahlilde hatırladıklarımızın bireysel ve bağımsız mı, yoksa ailemizin bize aktardıklarının, anlattıklarının bir sonucu mu olduğunu söylemek kolay değildir. Bununla birlikte Halbwachs; bu görüşlerini kendiliğinden var olan bir toplumsal belleğe işaret etmek için değil, toplumsal bellek çerçevelerini analiz etmek için öne sürer.

Ona göre bireysel ve kolektif bellek arasında ayrım söz konusudur ancak her ne kadar anımsama eylemi çoğunlukla bir ve beraber yapılıyor olsa da, hatırlama edimini gerçekleştirenin yalnızca bireyler olduğunu söyler. Bir gruba dâhil olmak bireye bellekte tutulacak malzemeyi, veriyi sunar ve insanları belirli olayları hatırlatmaya bazılarını ise unutmaya yönlendirir. Gruplar, bireylerin doğrudan “deneyimlemedikleri” olayların belleğini dahi üretebilirler.

Halbwachs'e göre insanlar hatırlama eylemini; şu andan ve her zaman çevremizde bulunan genel fikirler yumağından, toplumun içselleştirdiği dil ve işaretlerden yola çıkarak gerçekleştirmektedir. Geçmişteki şekillerin ya da olayların ve genel olarak da, bir zamanlar sahip olduğumuz bilinç durumlarının bir ayrıntısını, bir nüansını yeniden bulacak şekilde düzenleriz, diyerek anımsanan olayların ve durumların günün şartlarına uygun bir şekilde tarihsel manada yeniden konumlandırıldığını da ifade etmektedir. Bu düşünce insanı kendi gerçekliğinden uzaklaştırıp fikirsel kuklalara dönüştürüyor gibi görünse de yine de Halbwachs sözünü ettiği "hafıza çerçeveleri" aracılığıyla anıların konumlandığı, anılar tarafından yaratılan bu çerçevelerin değiştikçe ve birbirleriyle kurdukları bağlantılar eksildikçe hafızadaki anıların anımsanmasının imkansız hale geldiğini de belirtmektedir.

Çalışmasında Halbwachs, yine bellek üzerine şu analizleri yapmaktadır: “Bir anı, esasen birbirleriyle kesişen, kısmen birbirlerini kapsayan çok sayıda çerçevenin karşılaşma noktasında ortaya çıktığı ölçüde zengindir. Unutmanın kendisi, ya dikkatimiz çerçeveler üzerinde sabitlenemediği için ya da başka bir yere sabitlendiği için bu çerçevelerin ya da bir kısmının kaybolmasıyla açıklanır. Diğer taraftan, unutmak ya da anılarımızın bazılarının bozulması bu çerçevelerin bir dönemden diğerine değişmesiyle de açıklanır.

Halbwachs, Bergson’un hatırlamanın bireysel bir eylem olduğuna dair kabul gören fikirlerine karşı çıkar. Buna karşın sosyal çerçevelerin etkisini yadsımasa da bireysel bellek vurgusu da dikkatten kaçmaz. Durkheim’in “toplum” kavramına karşın grupları merkeze alan Halbwachs anımsamanın sosyal farklılıklarına işaret eder ve kolektif belleğin çoğulculuğunu ortaya koyar. Kitaptaki beş bölüm; Bireysel ve Kolektif Bellekler, Tarihi Bellek ve Kolektif Bellek, Zaman ve Kolektif Bellek, Mekân ve Kolektif Bellek, Müzisyenlerde Kolektif Bellek başlıkları altında oluşturulmuş. Her bir bölüm kendi aralarında ilişki içerisinde ve kitabın genel bağlamından uzağa düşmeden kaleme alınmış. Bellek üzerine insanın kendisine sorduğu sorulara yanıtlar bulabilmek ve sosyolojik bir fikir yolculuğuna çıkmak için bu muazzam başyapıt okunmalı, üzerinde çokça düşünülmeli...

Ömer Ünal
* Bu yazı daha evvel Aydınlık Kitap'ta yayınlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder