SAYFALAR

26 Ekim 2018 Cuma

Her yönüyle insana dönük denemeler

"Her gelen benzim sorar
Bilmez kalbimde ne var."

- Kerkük Türküsü

Deneme yazmak en çok da etraflıca düşünebilenlere yakışıyor. Nedir etraflıca düşünmek? Belki şudur: Olanı biteni, olduğu bitti zamanla ve mekanla birlikte düşünebilmek. Böylece yorum yaparken adım adım, ahenk içinde yapmak. Her ahenkli metin bir mücevher gibi parlar edebiyat cenderesinde. Neden parlamasın? Çünkü o bir kenarda, tüm harfleri yüklense de sessizce durur. Okurunu bekler. Denemenin hikmeti galiba bu: okurunu beklemek. Okuruna gitmez deneme. Bir reklam panosunda sırıtan romanlardan apayrı bir yerde olması bundandır. "Gel gel" de demez üstelik, o gelişi bekler. O gelişteki hâle değer verir ve o hâlle birlikte hayaller girdabına sokar hem kendisini hem okuyucusunu.

Köksal Alver, 'etraflıca düşme'yi ülkemizde en sakin-sessiz yapan, ortaya koyduğu eserlerle okuyanı germeyen, aksine asıl mucizenin sıradanlığın içinde sırlı olduğunu söyleyen bir isim. Kitaplarına verdiği isimler, esas yazılması ve söylenmesi gerekenin ancak bir kenara çekilerek olabileceğini anlatıyor sanki: Çevgen, Yerli Yerinde, Bahane, Saklı Yara...

Bir sosyolog olarak etrafını çoktan belirlemiş, o etrafın sorumluluğuyla çalışan bir isim. Edebiyat, kültür, mekân ve kent; eser ürettiği alanlar. Henüz tanışmayanlar için söylemek gerekirse "Mahalle: Mahallenin Toplumsal ve Mekansal Portresi", "Mekân Hikâyeleri", "Taşra Halleri", "Kent Sosyolojisi" ve "Kültür Sosyolojisi" bu toprakların hem geleneksel yanını hem de modern yüzünü keşfe çıkmak için oldukça önemli eserler.

Haller Hayaller, Alver'in tanımlamasıyla "insanı, hayatı, hatırayı, hafızayı anlamaya dönük" bir deneme kitabı. Bölümlere ayrılmasa da samimi bir okuyucunun muhakkak fark edebileceği bir akışa sahip. Bu akış insan ruhu ve davranışlarından başlıyor, yakın çevreyle olan ilişkiyle sürüyor, şehir ve şehir alışkanlıklarıyla devam edip doğa ve mevsimlerle son buluyor. Son yazıya gelinceye kadar "ah bir de müzik olsaydı şu kitapta" diye düşünebilirsiniz. Alver de bunu düşünmüş olacak ki kitabın son yazısı "Türküler ne söyler?" imdada yetişiyor. Yazar özellikle ilk sayfalardan itibaren, bir duruş olarak neden deneme yazdığını, deneme yazmaya götüren yolları anlatıyor sanki. Mesela iyi deneme yazan insanların sık sık yalnızlığı seçmeleri konusunda şu cümleleri çok önemsedim: "Yalnızlık bir keşif düzlemidir. Tıpkı bir yüce dağa, tepeye tırmanıp etrafı seyre dalmak gibidir. Kendini ve diğer her şeyi yalnızlık penceresinden izlemeyi seçen insan, duyulmamış sözlere, görülmemiş resimlere ulaşabilir."

Zaman anlamında hafızaya, mekan anlamındaysa hatıralara dokunan bir kitap Haller Hayaller. Çünkü "İnsan mekanlara öylesine uğrayıp geçmez; orada kalır. Birikir, kendini biriktirir, damıtır, kazır. Bir hafıza ve hatıra abidesi olarak yükselir mekân.". Eski sokaklardan geçerken, eski yapılar arasında gezinirken, mazisi geniş olan bir iklimde bulunurken ruhumuzun tuhaf duygular arasında gidip gelmesi bundandır. Bazı karşılaşmalar bu duyguları daha da artırır. Mesela çocukluk yıllarımızda sık sık geçip gittiğimiz bir sokak köşesindeki mezarlığın hikâyesi yirmi sene sonra karşımıza çıkabilir. Şaşırıp kalırız. Tekrar ve derhâl görmek isteriz orayı. "Umarım değişmemiştir" diye de dua ederiz. İsteriz ki hep o yalın, gösterişsiz ve ulvî hâliyle kalsın hem hatrımızda hem hafızamızda. Günümüzde ortalıkta yığınla dolaşan kişisel gelişim kitaplarıyla anlamını iyice kaybetse de aslında hafızayı yoklamaktan ziyade hafızanın tam da içine girip oradaki hatıralara ulaşmak, ulaşılan bölgede bir süre yoğunlaşmak, insana türlü türlü şifalar sunabilir. Hiç kapanmamış dosyalar kapanabilir, affedilmemiş meseleler son bulabilir, keşifler nihayete erebilir. Hafıza ve hatıra, insana insanlığını yeniden sunabilir.

Bellek saklı bir hazinedir ve zaman zaman kurcalanmak ister. Hiç kurcalanmadığında işlevini kaybeder. Teknolojik ürünlerde bile bu böyledir. Bir usb belleği uzun süre kullanmadığınızda bir daha hiç kullanamayabilirsiniz. Zaman zaman tazelemek gerekir, hatta bazen format atmak, yani sıfırlamak bile gerekebilir. Böylece yeniden kullanım için uygun hâle gelir bellek. İnsan belleğinden ilham alındığı besbelli. Bellek bize zamanın ve mekanın ötesindekileri ikram eder. Bak der, böyle böyle olmuştu, sen de şöyle şöyle yapmıştın. Şimdi aradaki bağlantıyı kur ve yoluna başka türlü devam et. Tam tersi de olabilir, daha önce girilmemiş bahçelere, sapılmamış yollara götürebilir bellek bizleri. Burada 'zamanı ve mekanı dost etmek' önemlidir: "Mekânlar da tıpkı insan gibi gelip geçicidir, fanidir. Her mekân kendince bir hayatı ve dili oluşturarak zamanı hecelemekte, zamandan geçmektedir. Eski mekânlar gibi yeni mekânlar da kendine özgü bir dili, sözü ve hayatı temsil etmektedir. Zamanın ruhu, mekânın ruhuyla buluşmaktadır. Kaybolan mekânlar, elbette, bir şeylerin kaybolduğunu da belki acımasızca haykırmakta; yeni mekânlar da yeni ama farklı bir hayatın cisimleştiğini belki hoyratça, belki kabaca, belki de munisçe dillendirmektedir. Kaybolan yahut yıkılan mekân, nasıl koca bir hatıra denizini kurutmakta ise, yeni zamanların mekânı da yeni yeni hatıra denizine su taşımaktadır. Hayat da zaten bu şaşmaz döngüde kendini bulmaktadır. Aslolan o mekânları var eden ruhla bütünleşmek ve o ruh iklimini hayata taşımak, hayatı o iklimde sürdürmek olsa gerek. Hayatı mekânla, mekânı hayatla süslerken, aynı şekilde ikisini birbirine kefil, dost ve aşina kılmak gerek."

Edebiyatın hayatımızda kapladığı yer önemli değil. Edebiyatın kapladığı yerde hayatımıza ne kattığı önemli. "Her gün en az iki saat kitap okurum" lafı bir alışkanlığın ifadesiyken "tarih okumak beni şiire ve müziğe götürdü" sözü daha anlamlı şeylerden bahseder, gerçek bir dokunuşu. Köksal Alver bunu oldukça güçlü biçimde anlatıyor: "Edebiyatın sırrı çağları aşan bir söz oluşunda saklıdır. Çağları çağlara katan edebiyat, insan tecrübesinin, insan hikayesinin kaydını tutar. İnsan ancak edebiyatta kendi çıplak ve yalın halini izleyebilir; geçtiği yolları, kıvrımları, düzlükleri ve tepeleri ancak edebiyatın izini sürerek çıkarabilir. Bunun için de her söylem edebiyata öykünmedir, edebiyatlaşma arzusu ile dile gelmedir. Çünkü söylem ancak edebiyatlaşırsa toplumun damarlarında akabilecektir. Aslolan edebiyattır, gerisi hikâye!"

Her yönüyle insana dönük bir kitap Haller Hayaller. Küsüp barışan, susup söyleyen, yorulup yürüyen ve hayatla sahici temaslar kuran.

Yağız Gönüler
twitter.com/ekmekvemushaf

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder