SAYFALAR

2 Nisan 2018 Pazartesi

Arafta yedi gün ve modern Çin'in iç yüzü:
ölüm ve hayat

Modern Çin Edebiyatı’nın önemli isimlerinden Yu Hua’nın Yedinci Gün adlı eseri, geçtiğimiz yıl Alabanda Yayınları tarafından yayımlandı. 213 sayfadan oluşan eser, yazarın dilimize çevrilen ikinci kitabı olma özelliği taşıyor. Daha önce Yaşamak adlı eseri Jaguar Yayınları tarafından dilimize kazandırılan Yu Hua’nın, ülkemizde daha da bilinir ve okunur olması bizim için kazanç olacaktır.

İlginç bir kurguya sahip olan roman “Kaldığım odadan çıkıp kıraç, kasvetli şehirde tek başıma dolaşmaya başladığımda sis epeyce yoğundu. Bir zamanlar krematoryum diye bilinen, şimdilerdeyse cenaze evi olarak adlandırılan yere doğru ilerliyordum. Yakılma törenim saat 9:30’a planlandığından, sabah saat 9:00’da orada olmamı söyleyen bir talimat ulaşmıştı elime” şeklinde başlıyor ve okuru, başkahraman Yang Fei’nin hikâyesini merak ettirecek şekilde içine çekiyor.

Roman; parası olmadığı için mezar yeri alamayan ve bu sebeple ölüsü yakılmayan Yang Fei’nin, “araf” diyebileceğimiz bir yerde geçirdiği yedi günü baz alıyor. Ölümle yaşam arasında gidip gelen Yang Fei, bu yedi günde geçmişiyle hesaplarını kapatıyor, yaşarken bilmediği şeyleri öğreniyor, geçmişinde -yani yaşarken- ona bir şekilde değip geçen insanlarla araf denilen yerde karşılaşıyor ve bütün bilinmeyenleri çözüyor. Kitabın ve yedinci günün sonunda, anlattıklarıyla ilgili herhangi bir açık bırakmıyor yazar. Ele aldığı insanların -Yang Fei, gerçek ailesi, üvey babası, eski karısı vs.- hikâyelerini nihayete erdiriyor ve okura bunu hissettiriyor. Yu Hua’nın hayatına baktığımızda Çin Kültür Devrimi’nden etkilendiğini görebiliriz. Tıpkı Türkçeye çevrilen ilk romanında olduğu gibi bu kitapta da düşüncelerine, yaşamına ve hayata bakışına ters gelen şeyleri eleştirmekten geri durmayan yazar, kurguyu hiçbir zaman arka plana atmadan; Çin’deki sosyal hayatı, toplumsal hayatın karanlık yönlerini, insanların ne şartlar altında ezildiğini, devlet kurumlarının çürümüşlüğünü ve toplumun da buna ayak uydurarak yozlaşmışlığını belgesel niteliğinde okura sunuyor. Bunun en net örneğini, Yang Fei’nin yakılmak için gittiği cenaze evinde, ‘normal insanlar’ ve ‘VIP’ gruplarının olduğunu; hatta ‘VIP’ grubunun dahi yakılmak için başkalarını beklediği bölümde görebiliyoruz:

Plastik sandalyelerde oturan bir başkası, yer göstericiye söylenmeye başladı. ‘Saatlerdir bekliyorum, hâlâ sıram gelmedi.’

Yer gösterici, ‘Belediye başkanına veda töreni sürüyor,’ diye cevapladı. ‘Sabahki üç cenazeden sonra ara verdiler, belediye başkanının fırına verilmesini beklemek zorundayız. O çıkmadan sizin sıranız gelmez.’

Yu Hua, toplumun geçirdiği değişimi ve bu değişimin bireyler üzerindeki etkisini, başkahraman Yang Fei üzerinden eserine yansıtıyor. 2013 yılında yazılan Yedinci Gün eski bir eser olmadığı için de, okura günceli, şimdiki Çin’i ve Çin üzerinden şimdiki dünyayı yorumlama imkânı veriyor. Devletin haksız yıkımlarından tıbbi atık olarak çöpe atılan bebeklere, fakirlikten yer altında yaşadığı için fare-insan denilen kişilerden sosyal adaletsizliğe kadar bir dizi konuyu işleyen yazar, aslında sadece Çin’in değil dünyanın birçok ülkesinin fotoğrafını çekiyor. Arafta geçirdiği yedi gün boyunca, her gün farklı bir veya birkaç kişinin hayatını, yaşadıklarını kendi hayatını da içine alacak şekilde anlatan Yang Fei, hemen her güne bir konu sıkıştırıyor.

Kitabın ilginç bir noktası, maalesef günümüzde artık önü alınamaz bir şekilde ilerleyen lüks yaşam isteğini, hatta saplantısını ele alması. Yu Hua, lüks bir yaşama ulaşma arzusuyla böbreğini veya kendini satmaya razı olan insanların önlenemez çılgınlığını romanda Yang Fei’nin bakış açısından bize gösteriyor.

Şimdi hedefleri kısa yoldan köşeyi dönmekti: yıllar yılı köle gibi çalışsalar bile böbrek satmaktan kazanacakları parayı biriktiremezlerdi. Sonraki tatlı hayatı, şık kıyafetlerle Apple iPhone alacakları, lüks bir otelde birkaç gece kalacakları ve şık bir restoranda birkaç yemek yiyecekleri hayatı iple çekiyorlardı.

Yu Hua’nın anlatımında ağırlıklı olarak, yaşarken çekilen çilelerin öldükten sonra biteceği düşüncesini görebiliyoruz. Hayatın zorluklarını ve çirkin yüzünü, sıklıkla Yang Fei’nin, bazen de diğer kahramanların bakışıyla ve geri dönüş tekniğiyle okura aktaran yazar, öldükten sonra arafta geçen ve ‘gömülmeyenlerin ülkesi’ olarak adlandırılan yerde, aslında bir çeşit ütopya oluşturuyor. ‘Gömülmeyenlerin ülkesi’nde insanların bir çeşit huzuru yakaladıklarını ve oradan ayrılmayı hiç istemediklerini; orada hiçbir zorluğun olmadığını, yıllarca orada kalıp iskelet haline geldikleri hâlde oradan ayrılmayı istemediklerini ölüler üzerinden aktaran yazar, insanlara ekonomik bir güçten ziyade huzurun iyi geleceğini, ölümün herkesi eşitlediğini de anlatmış oluyor:

Şaşkınlık içinde bana döndü. Afallamış ifadesi bir soru sorar gibiydi. ‘Devam et,’ dedim. ‘Burada ağaç yaprakları sana seslenecek, kayalar sana gülümseyecek, nehir seni selamlayacak. Burada fakirlik de yok zenginlik de; keder de yok acı da; kin de nefret de… Burada herkes ölümde eşitliği buluyor.

‘Buranın adı ne?’ diye sordu.
‘Gömülmeyenlerin ülkesi,’ dedim.

Yedinci Gün, kırk bir yaşında ölen bir adamın geriye doğru yaptığı yedi günlük yolculukta içsel hesaplaşmasını anlatırken esas olarak bir halkın acılarını, itilmişliğini, çıkmazlarını; bir devletin sosyal ve siyasi yönünü, burada yapılan hataları, insanların ekonomisine göre değerlendirilmelerini, kısaca modernizmin ve kapitalizmin bireyin ve devletin canlılığını nasıl etkilediğini sorguluyor ve eleştiriyor. Bunları yaparken de insanların arasında hissedilen ufacık umudu da ihmal etmiyor.

Kitabın dilinin akıcılığı okumayı rahatlatırken sade bir üslûp da buna eşlik ediyor. Anlatımdaki mizah ve kararında yapılan betimlemeler de kitabın kalitesine artı bir değer katıyor. Fakat direkt Çinceden değil de, İngilizceden Türkçeye çevrilmesi bazı aksaklıklar meydana getirmiş. Zaman zaman karşımıza tutarsız ifadeler çıkabiliyor. Yazarın Yaşamak, adlı kitabını, Çinceden Türkçeye çevrildiği için daha rahat okumuştuk.

Her şeye rağmen, Yedinci Gün'ün Türkçeye çevrilmesi edebiyatımız için önemli bir olay. Yu Hua’nın diğer kitaplarını da çevirecek yayınevleri olacaktır umarım.

Mehmet Akif Öztürk
twitter.com/OzturkMakif10

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder