SAYFALAR

5 Mart 2018 Pazartesi

Hayatı saran dijital kuşatmanın romanı

Ütopik anlatıları insanın daha iyiye olan özleminin ve/veya zaafının bir yansıması olarak ele alabiliriz fakat bunun gerçeğe dönüşemeyecek bir anlatı olduğunu unutmamamız gerekir. Zira pragmatist siyaset kurumu ütopyaların bu özelliğini günlük politik söyleme indirger ve bir ‘ütopya’ yanılsaması oluşturarak insanın zaafı üzerinden uygulamaya koyar. Süreç sonunda aslında var olanın bir ütopya değil toplumun farkında olmadan yaşadığı bir distopya olduğu görülür.

Bu anlamda distopyalar ütopyalardan daha gerçekçidir ve bir anlamda ütopyaların ipliğini pazara çıkarır. George Orwell (1903-1950) dünya çapında ün kazanmış olan 1984 adlı distopik eserinde geleceğe dair öngörülerde -ya da kehanetlerde- bulunur. Orwell 1948 yılında kaleme aldığı eserinde insanlığın gelecekte korkuları üzerinden üretilecek politikalar aracılığıyla kontrol altında tutulacağına işaret eder. Buradaki kontrol baskı, şiddet ve zor kullanarak oluşturulan bir korku atmosferi içinde gerçekleşecektir. Yönetim her yere ekranlar ve kameralar yerleştirerek toplumu gözetim altına almaktadır. Bu sayede gücünü pekiştiren iktidar tarihi ve gerçekleri tahrif ederek her şeyin iyiye gittiğine yönelik propagandasına uygun şekilde yeniden yazmaktadır. Bunun için de yeni bir dil oluşturulmuş, yeni sözcükler icat edilmiş ve kelimelerin içi boşaltılarak anlamsal karşılıkları değiştirilmiştir.

Orwell’ın eseri yayınlanmadan bir süre önce Aldous Leonard Huxley (1894-1963) Cesur Yeni Dünya adında bir kitap yazmıştır. 1932 yılında yayınlanan kitapta Huxley de geleceğe dair öngörülerde -ya da kehanetlerde- bulunur. Huxley’ye göre insanlar gelecekte eğlenceleri (mutlulukları) üzerinden üretilecek politikalar aracılığıyla kontrol altında tutulacaktır. Cesur Yeni Dünya’da eğlendiğini (mutlu olduğunu) düşünen geleceğin insanı kendi isteğiyle kontrol altına girecek ve iktidarın istediği gibi hareket edecektir. Yabancılaşma, tüketim kültürü, düşünmeme, çalışma ve meta önemli vurgulardır. Cesur Yeni Dünya’da insanlar zorunlu olarak mutlu olmak üzere suni ortamda üretilir ve kendileri biçilmiş rolleri harfiyen uygular. Bu durum Noam Chomsky’nin (1928) tabiriyle bir “rıza imalatıdır”. İktidarın icraatından ve yaşadığı hayattan razı olan bir toplum üretilmektedir. Her iki görüşü günümüzün gerçekleriyle ilişkilendirerek düşündüğümüzde, Orwell’ı haklı çıkaran yönler olsa da Huxley daha isabetli öngörüde/kehanette bulunmuştur diyebiliriz.

Bugün teknoloji geçmişteki hiçbir dönemle kıyaslanamayacak derecede hayatımızın içinde. Hatta teknolojinin hayatı kolaylaştıracağı olgusu artık imani bir mesele olmuş durumda. Saatlerce hatta günlerce sürecek bir şey birkaç tıkla çok kısa sürede halledilebiliyor. El hak doğrudur lakin bazen kantarın topuzunu kaçırıyor olabilir miyiz diye düşünmek gerekiyor. Kolaylaştırmak üzere hayatımızın içine dâhil ettiğimizi zannettiğimiz internet ve özellikle sosyal medya hayatımızı (bizi) içine almış durumda. Onsuz yaşanmıyor, yaşayamıyoruz. Her geçen gün sanal dünyanın birbiriyle entegreli hâle getirilen yeni uygulamalarıyla karşılaşıyoruz. Bu platformlara hemen uyum sağlayıp dâhil oluyoruz. En gizli bilgilerimizi, mahrem fotoğraflarımızı, uluorta görüntülerimizi, önemli belgelerimizi, ipe sapa gelmez düşüncelerimizi ‘umuma’ açık bir yerde paylaşmaktan imtina etmiyoruz. Gerçek dünyada yapmayacağımız şeyleri yaptığımız sanal bir dünya kuruyor, ne kadar paylaşabiliyorsak o kadar var olabildiğimizi düşünüyoruz. Artık sanal dünya bir statü meselesi ve birey orada ne kadar varsa/bulunuyorsa o kadar insan olduğunu varsayıyoruz. Sanal dünyadaki varlığıyla gerçeğe müdahale ettiği yanılsaması yaşayan bugünün insanı gerçeğin yerine sanalı ikame etme derdinde ve bunun bir hastalık haline geldiğinin farkında değil. Teknolojiyi ve dolayısıyla interneti ortadan kaldıracak ütopik avuntu ya da distopik felaket senaryoları dışında başka bir alternatif de görünmüyor.

Siren Yayınları’ndan çıkan Çember adlı roman dünyaca ünlü bir teknoloji şirketi üzerinden dijital sektörün insanlar üzerindeki etkisini ve etkileşimini konu ediniyor. Bu anlamda mevcut gerçeklerden yola çıkılarak kurgulanmış diyebiliriz. Amerikalı yazar Dave Eggers’ın yazdığı dört yüz doksan üç sayfalık kitabı Türkçeye Handan Balkara çevirmiş. Roman, doğduğu bölgede bir kamu kurumunda çalışan genç bir kadının (Mae) ünlü ve etkili bir teknoloji şirketinde iş bulmasıyla başlıyor. Herkesin girmek için can attığı Çember adındaki şirkette Mae’in üniversiteden yakın arkadaşı üst düzey yöneticidir ve onun aracılığıyla Çember’de işe girebilmiştir. Şirkette binlerce insan istihdam edilmektedir ve bu sayı her geçen yıl artmaktadır. Dünyanın her yerinden ümit vadeden gençleri ve teknolojik buluşları bünyesine katmaya çalışan Çember neredeyse tekel haline gelmiştir. Dijital dünyanın her alanında oldukça faal olan Çember yeni projeler ve özellikle politik anlaşmalar ile etkinliğini arttırmaya devam etmektedir. Reklamını yaparak ettiği yardımlar ve sosyal sorumluluk projeleri de işinin bir parçasıdır. Çember’in büyümesi ve etkinliğinin daha da arttırması için daha fazla kullanıcıya, daha çok ve sık paylaşıma ihtiyacı vardır. Şeffaflığı prensip edindiğini söyleyen Çember’e üyelik sözleşmesiyle dâhil olan insanlar yaptıkları her şeyi yazı, fotoğraf ve video aracılığıyla paylaşmaları için teşvik edilmektedir. Şirket böylece daha fazla veri elde edebilecektir. Bunun için birçok uygulama birbiriyle entegreli hale getirilmiştir. Paylaşımlar bulut denilen ortamda saklanmakta ve şirket politikası gereği kesinlikle silinememektedir. Bu verilere isteyen istediği yerde bir aramayla ulaşabilmektedir.

Çok geniş bir alana kurulan şirket merkezi birçok binadan meydana gelmektedir ve her binaya modern felsefenin bakış açısını yansıtan isimlendirmeler verilmiştir. Yerleşkenin birçok yerine gelişme ve ilerleme odaklı sloganik cümleler bulunmaktadır. Bunlar yerleşkede çalışanların bilinçaltına mesaj vermeye yöneliktir uygulamalardır. Çalışanlarının maddi manevi ihtiyaçları için hiçbir kısıtlamada bulunmayan Çember, çalışanlarına kullandırdığı takip cihazları ve dijital ortamdaki paylaşımları sayesinde her adımlarını kontrol etmektedir. Bu bilgiler arasında her türlü sağlık bilgisinden yedikleri yemeğe, gittikleri mekâna, yaptıkları alışverişe kadar her şey vardır. Çember’de sosyal haklar fazladır, maaşlar yüksektir, yeme-içme ve barınma imkânları üst düzeydir ve haftanın her akşamı yerleşke içinde zaman geçirilecek bir faaliyet bulunmaktadır. Partiler, konserler, sergiler ve toplantılarla oyalanan Çember çalışanları her halükarda paylaşımda bulunmaya devam ettiğinden hiçbir anları boş geçmemektedir. Birbirini takip listesine alan Çember üyeleri bu paylaşımlardan anında haberdar olmaktadır. Asıl işlerinin yanında o an ne yaptıklarına ve ne düşündüklerine dair paylaşımlarda bulunarak sanal ortamda sosyalleşen Çember çalışanları herkese açık bir platformda firmaların anketlerini doldurarak gelir elde edebilmektedir. Burada yapılan her işlem farklı bir ekranla sağlanmakta ve her işlem için farklı bir puanlama sistemi uygulanarak başarı sırası oluşturulmaktadır. Bu sayede bir rekabet ortamı oluşturan şirket, insanların gönüllü olarak katılımı sağlamanın yolunu bulmuştur. Çember’de çalışmaya başladıktan kısa bir süre sonra bu işlemlerin tümünü otomatik olarak yapmaya başlayan Çember çalışanlarının özel hayatı ya da mahremiyeti kalmamaktadır. Sistem içinde faal olmayanların kendilerini kötü hissetmeleri için psikolojik baskı uygulayan birimler oluşturulmuştur. Sorular basittir: Çember’deki hangi durum kişinin daha fazla paylaşım yapmasına engel olmaktadır. Bunun sebebi Çember midir? Eğer değilse -ki kesinlikle değildir- kişi sorunlarını çözmenin yolunu bulmalıdır…

Mae kısa sürede gelişme göstererek şirket yönetiminin takdirini kazanmıştır. Bu süreçte ailesiyle ilişkisi zayıflarken şirketle ve takipçileriyle olan bağı kuvvetlenmiştir. Yeni bir uygulama başlatan Çember dünyanın farklı bölgelerindeki üyeleri aracılığıyla neredeyse her yere kamera yerleştirmeye başlar. Oldukça küçük ve çok fonksiyonlu olan bu kameralar ile internet üzerinden canlı yayınlar yapılabilmektedir. Çember yönetimi bu sayede insanların her şeyden haberi olacağı, merak edilen yerlerden anında görüntü alınacağı, güvenlik sorunlarının en aza indirileceği, gizli kapaklı işlerin yapılamayacağı iddiasındadır. Uygulamayı politik alana taşımayı başaran Çember demokrasinin gelişmiş halini sunduklarını ileri sürmektedir. Çünkü demokrasi herkesin her şeyden haberdar olma ve ulaşabilme özgürlüğüne sahip olmasını gerektirir. Diğer yandan gizli olan, sır olan şey güvensizlik ve kötülük getirmektedir. Bazı politikacılar, belediye başkanları ve senato üyeleri canlı yayın yaparak seçmenlerine şeffaflık mesajı vermeye başlamıştır. Uygulama sayesinde oldukça eğlenen toplum sonuçtan memnundur. Çember ikinci bir uygulamayı başlatmaya hazırlanmaktadır. Ülkedeki vatandaş sayısı, seçime katılan seçmen sayısı ve Çember’de faal olan üye sayısını karşılaştıran Çember yönetimi kendilerinin devletten daha geniş bir kitleye ulaşabildiğini söyler. Şirket, bu durumdan faydalanmak gerektiğini ve Çember sayesinde demokratik süreçlere daha fazla insanın katılımın sağlanabileceğini belirtir. Devletle yapılacak bir anlaşmayla bütün vatandaşların Çember üyeliği kanuni hale getirilerek oy verme de dâhil tüm kamusal hizmetler Çember üzerinden yapılması sağlanabilecektir. Şirket bunun için bürokratik ve toplumsal çalışmaları başlatmıştır.

Toplumda önemli bir karşılık bulan şeffaflaşma furyası Çember yönetimini harekete geçirmiştir. Bir şekilde ikna edilen Mae aracılığıyla Çember’den canlı yayına başlanır. Mae’in taktığı bir kolye üzerindeki kamera gün boyu açık tutularak şirketin olabildiğince şeffaflaştığı imajı verilmektedir. Sık sık bir araya gelen şirket yönetimi Mae’i cesaretlendirir. Bu toplantılar bile canlı olarak yayınlanmaktadır. Bu konuda Mae’in kanaati nettir: Çember’in uygulamaları insanlığın faydasınadır. Mae bir gece yerleşkedeki bir organizasyonda gizemli bir adamla tanışır ve ondan oldukça etkilenir. Ara ara kendini gösteren adam Çember’in uygulamalarındaki sürecin insanlık için iyiye gitmediğine yönelik şeyler söyler. Ona göre süreç tamamlanmadan bitirilmelidir. Bunu yapmak için de Mae’e ihtiyacı vardır. Onun canlı yayın popülerliği sayesinde daha çok insana durumun ciddiyeti anlatılarak belirli bir aşama kaydedilebilir.

Neredeyse tüm çağdaş Amerikalı yazarların eserleri gibi senaryo mantığıyla yazılmış hissi veren roman teknoloji ve internet sebebiyle ortadan kalkan mahremiyetin bir sorun teşkil edip etmediği ve/veya bu kadar şeffaflığın doğru olup olmadığına dair bir sorgulama olarak okunabilir. Bu konuda yazar net bir fikir belirtmiyor lakin üslubundaki tedirginliği hissedebiliyorsunuz. Romanda günümüzdeki dijital dünyanın bir sonraki aşaması ele alınıyor diyebiliriz. Henüz romandaki aşamaya gelmemiş olabiliriz fakat teknoloji şirketlerinin mevcut uygulamaları ve insanların sanal ortama olan engellenemez eğilimi sürecin oraya evrildiğini gösteriyor. Her ne kadar etrafımızı saran dijital kuşatmanın mantığını aktarsa da etki ve tavır açısından eksik olduğunu düşündüğüm romanda çok fazla detaya yer verilmesi anlatılmak istenileni gölgede bırakmış.

Mevlüt Altıntop
twitter.com/mvlt_ltntp

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder