SAYFALAR

2 Mart 2018 Cuma

Anadolu sosyo-kültürel tarihine geniş bir bakış

Günümüzün önemli Orta Çağ Tarihi ve tasavvuf araştırmacılarından Doç. Haşim Şahin, Arı Kovanına Çomak Sokmak kitabında Prof. Ahmet Yaşar Ocak için şöyle der: “Her ne kadar tevazu gösterip kendisi kabul etmek istemese de, M. Fuad Köprülü ile başlayıp, Abdülbaki Gölpınarlı ve İrene Melikoff ile devam eden çizginin dördüncü halkası olduğu muhakkaktır.

Ahmet Yaşar Ocak, Türkiye tasavvuf tarihi, Osmanlı ve Selçuklu zihniyet dünyası, mistik cereyanlar ve şahsiyetler, menâkıbnâmeler, çeşitli tarikatların hâl tercümeleri gibi önemli konulara bir ivme kazandırmıştı. Sadece siyasi konuları işleyen tarih ortamına inat, Ocak hep "Ötekiler" diye tabir edilenleri seçti kendine. Kimi zaman Anadolu kırsal kesimi ve geçmiş inanç tortularını hâlen barındıran halk yığınları, kimi zaman kitabi İslamı bilen yüksek zümre tasavvuf erbabı, bazen marjinal Kalenderiler, bazen Babailer ve Melamiler konu oldu ona, bazen ise Anadolu halk söylencelerinin Gazi Alperenleri...

Bernard Lewis, “Başka milletlerden daha fazla Türklerin benliğine nüfuz etmesine rağmen İslam’ın Türkler tarafından kabulünün Türk tarihçilerinin neredeyse anlaşılmaz derece lâkayt kaldıkları konulardan biri olması, çok düşündürücü ve dikkat çekicidir” der. Prof. Ocak ise adeta bu görüşü tersine çevirmek, sosyal bilim alanındaki emekleme durumunu yok etmek için her zaman üreten, çeşitli problemler ortaya koyan ve bunları metodoloji ile çözmeye çalışan bir bilim adamı olma yolunu seçmiştir. Kitabın ilk bölümünde yazar, Orta Çağ Türk tarihi araştırmalarının gerektiği kadar ilgi görmediğinden bahseder. Bunun sebebi olarak da Osmanlı tarihinin daha kolay bir alt yapı gerektirmesi inancını gösterir. Türklerin İslamı kabul süreci ve sonrasındaki siyasal, toplumsal ve kültürel değişimlere de değinir.

Türk inanç hatta belki İslam tarihinin en özel kavramlarından biri olan Kutup, kitabın ilginç bölümlerinden biri. Velayet kurumunun bilimsel bir bakışla, nasıl ortaya çıktığının, hangi teorik çerçevede hangi referansları kullanarak hangi toplumsal ve ideolojik düşünceler tesiriyle nasıl geliştirildiğini, nasıl toplumsal bir kabul gördüğünü bunun tasavvuf çevrelerinde ne tür bir zihniyet dünyası yaratıp toplumsal alanda ne gibi tesirler icra ettiğini pek sorgulamadığımızı, çok önemli kurum olan Velayet kavramını açıklayamadan gerekli analizleri yapmadan toplumsal olayların anlaşılamayacağını aktarır bu bölümde. Çünkü bu bölüm Selçuklu zamanının Babailer isyanını, Kanuni zamanı gibi muhteşem bir çağda Oğlan Şeyh İsmail Maşuki, aynı döneme denk gelen Şah Kalender Çelebi vb. isyanların altında yatan sebeplerin anlatıldığı bölümdür. Hem bu dünyanın hem manevi dünyanın yöneticisi olduğuna inanılan Kut’bun neden Sünni olmayan gruplar arasında militan bir taraftar kazandığı, bu grupların arasında kazandığı militan karakterin nasıl Mehdi kavramıyla örtüştüğü, neticesinde çeşitli sosyal tabanları harekete geçirerek nasıl bir takım olaylara neden olduğunu aktarır. Mehdilik ve mehdici hareketlerin işlendiği bölüm ile Kutb karakteri genişçe ele alınarak; Bu hareketlere neden olanların nasıl bir tarihsel zeminlerinin, arka planlarının olduğu, ne tür bir hareketin içinde oldukları, mitolojik alt yapıları, toplumun içinde bulunduğu durumları, yaptıkları propaganda ve karşı propagandalar, siyası iktidarın tepkisi, nihayetinde hareketin başlatılması ve sona erdirilmesiyle isyana katılan hareketin içinde yaşadığı kırılmalar evrilmeler incelenmektedir.

Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde bazı tarikatların birtakım sebeplerle diğerlerine göre öne çıktıkları görülmektedir bunlardan en eskisi ve her iki devlette de rol oynayanı Vefai tarikatıdır. Kanımca kitabın en önemli bölümlerinden birini oluşturan bu geniş dosya, hem Selçuklu devletini yıkıma götüren gelişmelerden biri olan Babailer kıyamında Baba İlyas’ın bağlı olduğu akımı temsil etmesi, hem de Baba İlyas’ın torunu olup da ilk Osmanlı kroniklerinden birini yazan Aşıkpaşazâde’nin konuyu bu açıdan ilginç hale getirmesi ve Osmanlı kuruluşunda adı geçen Rum Abdallarının etrafında oluşan anlatıları kapsar. Tâci’l Ârifin Seyyid Ebi’l Vefa el-Bağdadi ile teşekkül süreci ve ardılları olan Baba İlyas, Dede Garkın, Hacı Bektaş, Rum Abdalları ile Vefâiye tarikatının serencamı anlatılmaktadır.

Bugün Anadolu’nun önemli ocaklarından biri olan ancak görmezden gelinen Dede Garkın Ocağı ve Hacı Bektaş sonrası kurulan Bektaşi Ocağı ele alınırken, bu ocakların karizmatik dini önderlerinin kişilikleri, bunların hangi sebepler ile Anadolu’da olduğu ve neleri vadettiği gibi birçok problematik üzerinde durulmuş; Ardından gelen bölümlerde Vefailik tarikatı içerisinde kendine yer bulan Dede Garkın gibi 13. yy Anadolusunda bir konargöçer Türkmen grubunun önderi olarak çok önemli roller oynadığı artık anlaşılan ama ne hikmetse çok fazla üzerinde durulmayan mühim şahsiyetin bizlere tekrar portresini çizer.

Türk tasavvuf tarihinin en önemli halkalarından özellikle ikinci ve üçüncü devreleriyle Türk inanç ve tasavvuf tarihimizi derinden etkileyen, Melâmiler hakkında yazılan bölüm de okuru bekliyor. Günümüze en yakın bölümde ise Cumhuriyet’in İslam’ı Yeniden İnşa Sürecinde Son Dönem Osmanlı Ulema ve Sufiyyesi, olarak adlandırılıp bu genç yönetim anlayışına entegre olan veya olamayan, tekkelerin kapanmasıyla yaşanan süreç anlatılıyor.

Nihayetinde ülkenin iki önemli âlimine, özel olarak ayırdığı, Pir olarak lanse ettiği Abdülbaki Gölpınarlı ile Fuad Köprülü’nün ilmi, fikri düşünceleri, Ocak’ın onlara dair düşünceleri ve onun Gölpınarlı hatırasıyla kitap son bulmaktadır.

Ahmet Yaşar Ocak bu kitabıyla, Anadolu sosyo-kültürel tarihine geniş bir açıdan bakan, farklı sorular soran, Devlet, Toplum ve İslam ilişkisi problemini kendine has üslubuyla tarihsel bir çizgi içerisinde anlatarak, okuyucuya sunmuş olmaktadır.

Olgay Söyler
twitter.com/olgaysyler1

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder