SAYFALAR

23 Şubat 2018 Cuma

Yıllarca gizlenen bir aşkın inişli çıkışlı hikâyesi

Sadece Avusturya edebiyatının değil dünya edebiyatının da en büyük yazarlarından biridir Stefan Zweig (1881-1942). Onun eserleri acı, hüzün ve ıstırap kadar sevgi, merhamet ve vicdan ile de yoğurulmuştur. Yazılarındaki karamsarlık kötülükten ziyade melankolik bir romantizm barındırır. Anlattığı bütün olumsuzluklara rağmen alt metin okuyucudan olumsuzluğu gidermesi için yardım istiyor gibidir. Hemen hemen bütün eserlerinde benzer ümitsizliği ve çaresizliği görmek mümkündür. Onun yazıya aktardığı bitimsiz ümitsizliğin kaynağı doğrudan hayattır, insanlıktır. İçine düştüğü hengâmeden yazarak kurtulmak istiyordur adeta. Zweig insanlığın gidişatından öylesine mustariptir ki sahip olduğu naiflik intihar sebebi olmuştur.

Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu, Stefan Zweig’ın öykü-roman arası diyebileceğimiz onlarca eserinden biri. Telifsiz oluşu nedeniyle piyasada birçok yayınevinden baskısı bulunuyor. Bu yazıda ele alınan eser Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıkan ve çevirisi Ahmet Cemal’e ait olan altmış sekiz sayfalık kitapçık. Kitabın sonunda çevirmenin yazar ve eser hakkında kısa bir değerlendirmesine yer verilmiş. Yazarın diğer eserleri gibi bunda da yoğun duygu akışı baştan sona yüksek seviyede devam ediyor. Eserde hüzünlü bir aşk hikâyesi üzerinden Stefan Zweig’ın hisli ve kırılgan dünyasına tanık oluyoruz.

Hikâye, ünlü bir yazarın evinden ayrı geçirdiği birkaç günden sonra eve dönüşünde biriken postayı gözden geçirmesiyle başlıyor. Tanımadığı birinden gelen bir mektubu okumaya başladığında sıradan günlerinden birini yaşayan yazarı mektup bittiğinde tükenmiş hâlde buluyoruz. Yıllar önce bir kız çocuğuyken aynı binada kalan (artık kadın olmuş) birinden gelen mektup bir anlamda yazarın kendisini tanımasına vesile oluyor. Mektupta anlatılanlara göre annesiyle yaşayan kızın annesinin evlenmesi sebebiyle yazarın yaşadığı binadan taşınması gerekmiştir. Sonraki yıllarda yazarla bir kaç defa karşılaştıkları ama yazarın onu tanımadığını söyleyen kadın ilk günden beri ona âşıktır. Zaten yazarla karşılaşmalarına sebep olan da kadının bu aşkıdır. Zira kadın aşkı için yazarın evinin bulunduğu sokağa gelerek yazarı görmek ve ona görünmek için çaba sarf etmektedir. Bu karşılaşmalarda birlikte zaman geçirmişler ve kadının yazardan bir de çocuğu olmuştur. Fakat yazarın bundan haberi olmamıştır. Kadın, çocuğun ölümüyle birlikte bir mektupla her şeyi açıklamayı tercih etmiştir. Mektupta yıllar boyu çektiği sıkıntıları anlatan kadını hiçbir şey yazarın onu tanımaması kadar yaralamamıştır. Son ana dek süren bu ümitli bekleyiş çocuklarının ölümüyle nihayete ermiştir. Sevdiği insandan ona kalan tek yadigâr olan çocuğu öldüğüne göre kadının da yaşamasına gerek kalmamıştır.

Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu’nda yıllarca gizlenen bir aşkın tek taraflı diyebileceğimiz inişli çıkışlı hikâyesini anlatılıyor. Tek taraflıdır çünkü kadının kendisine âşık olduğundan haberi dahi olmamıştır yazarın. Hayatına giren diğer kadınlardan birisidir o. Kadına göre yazarın kimseye kötülüğü yoktur hatta herkese karşı son derece naziktir fakat gününü gün eden, vurdumduymaz, çevresine ilgisiz bir yaşam tarzı vardır. Bu özelliği onunla iletişime geçmesine engel olmuştur. Aşkını açıklamamasının nedenini yazarın kendisini tanımamasına bağlayan kadın, çocuğu söylememesine gerekçe olarak ise yazara, istemeyeceği bir sorumluluk yüklememek olarak açıklıyor. Yıllarca aşkı uğruna çektiği yoksulluk, sıkıntı ve aşk acısını hiçe sayan kadın yazara dair hiçbir kırgınlık taşımadığını belirtiyor fakat intihar ederken geride bıraktığı bir mektupla sorumluluk yüklemekten kaçındığı omuzlara çok daha ağır bir yük bırakıyor.

Mevlüt Altıntop
twitter.com/mvlt_ltntp

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder