SAYFALAR

20 Şubat 2018 Salı

Yeni sözler bulmak lazım şimdi

Sevgili okur!

Bu, sana kanatlandırdığım ikinci mektup. Kim bilir hangi denizin kıyısında eyleşiyor sesin, sözün? Kim bilir hangi suskuyu çoğaltıyor kelimelerin? Okumak için uygun vakti kolluyorsun, değil mi? Günlük hayatın dağdağasından sakınmak istediğin bir yanı var çünkü kitapların. Onlara gözün gibi bakıyorsun. Her birinine ayrı ayrı dokunurken, asıl “dokunanın” onlar olduğunu kavrıyorsun. Okumadığın zaman, “Ortam tozlu ve kireç kokuyor. Elde ettiğin tüm verilerden çıkan sonucu paylaş. Göçük altındasın.

Köşesiz Adam” gibi, “Her gece, uyumadan önce mutlaka bir Çehov öyküsü okurum. Rafa gelişigüzel uzanır, elime gelen ilk kitabından rasgele bir öykü seçerim.” dediğini duyar gibiyim şimdi!

İnsan enkazına hayat üflemişti tek sözüyle.” diyen bir kitap var elimde: Temiz Kâğıdı... İçindeki öykülerden bazıları: “Sıkça Sorulan Sorular”, “Başlangıcın Sonu”, “Ustalara Saygı”, “Köşesiz Adam”, “Uzun Hikâye, Karışık”, “İki Portre, Bir Savaş”, “Hiç Kimsenin Bu Dünyada Yoktur Selameti”, “Beynamaz”, “Dil Yarası” ve “Son Dedaist”...

Yazarı, 1984 Sivas doğumlu Mustafa Çevikdoğan. Ğ, Natama, İzafi, Çün’, Nepal Fanzin gibi yayınlarda öyküleri yer almış. Temiz Kâğıdı, ilk kitabı. Hani, yazmasalar inanması zor. Kitapta, farklı tarzları denemekten kaçınmayan ve ne istediğini bilen bir yazarın ustalıklı dili karşılıyor bizi çünkü.

Başlangıcın Sonu” buna güzel bir örnek: “Yüzünü göremese de mutfaktan gelen kahvaltı sesleri ve kokuları -çekmeceden alınan çatal bıçak, çaydanlığın tutturduğu ıslık, tahta kaşıkla tavanın tıkırtısı, şıpıdık terliklerle mutfak ve yemek masası arasında seri gidiş gelişler, kızarmış ekmek ve sahanda yanmış tereyağı- annenin varlığının açık delilleriydi.

Öykülerinde birbirinden farklı birçok konuya değiniyor yazar. Bunu yaparken bazen ironik bir dil kullanıyor, bazen nostaljik... Hüznü de hissediyoruz, hayatla geçilen dalgayı da. Yanı başımızda karşılaştığımız nice tip, sayfalar arasından el sallıyor bize. Ah! Şu köşebaşındaki “Hacı Amca” mesela... Ne kadar da “tanıdık”.

Sorularla, sorgulamalarla yokluyor yazar kimi zaman zihnimizi. “İki Portre, Bir Savaş”taki gibi cevabını kendisi veriyor yine: “... peki, nedir bizi zehirleyen? Bizatihi hayatın kendisi. Kurduğumuz bu saçma düzenin teferruatları içinde boğuluyoruz. Hayat sağlığımızı bozuyor. Maaş kuyruklarından petrol savaşlarına, yardım kampanyalarından bozuk kaldırımlara, duvarlarına çiçek resimleri çizilmiş trafolara kadar büyük küçük her şey bu kokuşmuşluğun neticesi.”. Kimi zaman da iç kanırtan gerçeklikleri “Allahını Seven Maşallah Desin”deki gibi pat diye vuruyor yüzümüze. “Kimse sevdiğiyle evlenmez, bu yüzden evlilikler de ikinci eldir. Hayatın orasına burasına dizilerden uyarlanma dramlar sokuşturulur. Zaten hayatlar da kullanılmıştır. Çocuklar anne babanın yaşadığının aynını yaşar.

Güzel bir kitaptan dem vurmaktı muradım sevgili okur! Farz et ki oturmuşuz, karşılıklı kahve içiyoruz; bir menengiç kahvesi ya da dibek kahvesi... Denize bakarken, okuduklarımızdan söz ediyoruz. Fonda “Sonsuzluk ve Bir Gün”ün film müziği duyuluyor; “Denizin Kıyısında”... Rüzgâr esiyor, kendini usulca bırakıyorsun ona. “Yaz!” diyorsun, “Bunu yazmalısın!”. Yazıyorum işte. “Sıkça Sorulan Sorular” ile... “Kayıtlara geçsin diye söylüyorum, yaşarken kayda değer hiçbir şey olmadı.

Ben buradayım sayın yazar, sen neredesin acaba?” diye soruyorsun. Bir yandan içimdeki denize bakıyorum; bir yandan Temiz Kâğıdı’ndaki şu sözlerinin altını çiziyorum Sevgili Okur: “Yeni sözler bulmak lazım şimdi, yeni arzuların peşinden koşmak, bırakmak, başkalarına sarılmak, iman etmek...” Diyorum ki, yeni sözler bulmak için aramak lazım. Unutma ki “aramakla bulunmaz ancak bulanlar hep arayanlardır.” Belki de bulmak için yola düşenlerdir. Haydi düşelim!..

Merve Koçak Kurt
twitter.com/mervekocakkurt
* Bu yazı daha evvel Karar Kitap'ta yayınlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder