SAYFALAR

29 Eylül 2017 Cuma

Bizim tuhaf modernleşmemizin romanı

Cevdet Bey ve Oğulları, Orhan Pamuk’un Nişantaşılı bir ailenin ‘üç kuşak hikâyesini’ anlattığı, Milliyet Yayınları Roman Armağanı ve 1983 Orhan Kemal Roman Armağanı ödüllerine sahip ilk romanıdır. Yirmi iki yaşında yazmaya başladığı bu romanı Orhan Pamuk, yirmi altı yaşında bitirmiştir. Bu sebeple o günün edebiyat çevresi, “Olur mu canım, babası yazmıştır.” gibi sözler söylemekten geri durmamıştır. Bu açıdan bakıldığında da cüretkâr bir ifadeyle Cevdet Bey ve Oğulları, kişiye roman yazma ilhamı ve isteği veren bir kitap olarak karşımıza çıkıyor.

Romandaki karakterlerin derinlikleri veya sığlıkları, zamanın akıp gidişi karşısında insanın umursamazlığı ve hayatın gelip geçiciliği karakterler üzerinden çok usta bir şekilde işlenmiştir. Okuyanı da düşündürmeye teşvik eden bir kitap. Ki en basit bir misalle bir karakterin acısı veya ölümü, okuyucuda kişinin kendi yakınını kaybetmişcesine üzüntü yaratabiliyor. Mekan tasvirlerinde, Orhan Pamuk, o zamanlar genç yaşına rağmen oldukça başarılı bir anlatım sergilemiş. Bu bağlamda Meşrutiyet döneminden, ta yetmişlere kadar İstanbul’un bilhassa Nişantaşı ve çevresinin nasıl değiştiği, devletin yönetildiği Ankara’nın bohem dolu sokakları ve aile hayatı ve Kemah’ın uçsuz bucaksız toprakları ve güzellikleri de okuru sıkmadan ama bir ayrıntı uzmanlığı ile sade ve akıcı bir biçimde anlatılıyor.

Bu romanda aslında her tip insana dair bir eleştiriye rastlamak mümkündür. Dönemin burjuva insanlarının yaşadığı modernleşme heyecanından tutun da batı özentiliği, cumhuriyetin hiç de düşünüldüğü gibi devletin işleyişinde net değişmeler getirmediği, kadın-erkek ilişkileri ve arayışları, “hayatta ne yapmalı?” gibi felsefi sorular, yeni gelen kuşakların geçmişe olan kayıtsızlığı ve karakterlerin yaşadığı kişisel bunalımlara kadar birçok duygu çok iyi anlatılmıştır. İkinci kez okunmayı hak eden bir romandır.

Karakterlerden ayrı ayrı bahsetmek istemiyorum. Çok fazla detaylı bilgi verip heyecanınızı söndürmek istemem. Orhan Pamuk hakkında ön yargısı olanlar için, Cevdet Bey ve Oğulları bir an önce alınıp okunması gereken bir kitap. Benim de her Türk okurunda olduğu gibi Pamuk ve kitapları hakkında çok fazla ön yargım vardı. Fakat bizler sanata ve edebiyata yönelik bakmalıyız diye düşünüyorum. İçeriğe isteyen katılır istemeyen katılmaz. Bu sebeple, çokça düşünerek, yeri geldiğinde yadırgayıp karşı çıkarak, bazen katılarak, bazen gülerek bu kitap okunmaya, Işıkçı ailesi ise tanınmaya müsaittir.

Kitaptan alıntılar:
- Türkiye'de resim yapmak insanın bağıra bağıra konuşması gereken bir ülkede dilsizliği seçmek gibi bir şey.
- Eğer denge denen şey hayatın akışına kendini bırakmaksa... Eğer kolay mutlu olmaksa denge, biraz dengesizleştim galiba...
- Niye aramızdaki ayrılıkları büyütüyorsun?
Büyütmüyorum! Bu sağlam bir beraberlik olsun istiyorum. İlkesiz, eleştirisiz bir birlik hemen çözülmeye mahkumdur!
- Eskileri bir bütün içinde sanmak, eskiler kadar eski bir yanılgıdır.
- ...Üstelik bizim memlekette dik başlı olmak, kendi kendine karar vermek hoş bir şey değildir ki! İnsan her zaman daha iyi bilen, daha iyi düşünen birine kendini emanet etmeli, birisine bağlanmalı, bir inancı benimsemeli.
- ...Cumartesi saat bire doğru Nişantaşı meydanı cıvıl cıvıldı. Trafik tıkanmıştı. Caddenin ortasında bir polis elini kolunu sallıyor, düdük çalıyordu. Bir troleybüsün boynuzu telden kurtulmuş asfalta doğru eğilmişti. Açılan kapıdan şoför çıkıyor, üniformalı iki lise öğrencisi ona bakıyordu. Karşı kaldırımda çingeneler sepetleriyle dizilmiş çiçek satıyorlardı. Dolmuş durağının ince sesli değnekçisi birisine sesleniyordu. Ayakkabı boyacılarının üçü de müşteri bulmuştu. Galiba fazladan, bir de bekleyen müşteri vardı. Şık bir kadın cumartesi alışverişinden dönüyordu. Mini etekli bir genç kız bir butik’in vitrinine bakıyordu. Nişantaşılılar için belediye tüzüğünde gösterilenden daha beyaz ekmekler satan bir kaçak ekmekçi sepetin üzerine örtüsünü sermiş troleybüsün boynuzuna bakıyordu. Yanında tombalacı vardı. Köpekli bir kadın önlerinden geçiyordu…
- Şunu bil ki, devlette yükselmek için çalışkanlık ve zeka kadar, hatta daha çok, çevre ve ilişkiler önemlidir.

Yusuf Karakurt
twitter.com/sanatkemkum

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder