SAYFALAR

19 Ağustos 2017 Cumartesi

Hemingway’i neden okumalıyız?

Hepimiz kendi yolumuzu çizeriz” diyen yazar Clancy Sigal, nasıl bir yola talip olduğumuzu düşünmeye çağırır bizi. Patika mı, anayol mu? Hiçbiri ise cevabımız, bu yol, hayal gücümüzün eseri bir yol olabilir mi? Bütün bu sorulara cevap aramayı vaadeden yazar C. Sigal, Ernest Hemingway’i neden okumalıyız merakımızı gideriyor Ölümsüz Hemingway ile.

Hemingway’in yazdıklarına ve bunlara dayalı yorumlara göre onun hakkında varsayımlarda bulunabileceğimizi söyleyen Sigal, Hemingway’i okurken temkinli olmak gerektiğine dikkat çekiyor. Yazar, Hemingway’in satırlarında rastladığı dünya görüşünü şöylece resmediyor:

Romanlarından hiç de aşağı olmayan hikâyelerinde de dünyaya bir bakış açısı vardır. Rahatsız edici özellikleri de vardır, çünkü cesaret maskesinin arkasında bitmek bilmeyen bir ölüm korkusu, maçoluk görüntüsü altında da erkekliğin kitabına sığmama korkusu yatar.

Döneminde Ya Hep Ya Hiç adlı eseri, gerçekçi karakterlerine rağmen eleştirmenlerce kabul görmez. Marksist bakış açısı yüzünden ‘proleter’liğini sahiplenen sol çizgidekiler olur. Clancy Sigal yine de Hemingway’in Çanlar Kimin İçin Çalınıyor’a hazırlık niteliğindeki bir geçiş eserini ‘macera romanı’ olarak tanımlamaktan kaçınmıyor.

Ne kadar okursanız okuyun, iyi edebiyatın nasıl yapıldığını öğrenemezsiniz. Çünkü bütün büyük eserlerin bir gizemi vardır ve bu gizem eserlerden çıkarılıp alınamaz... Her okuduğunuzda yeni bir şey görür ya da öğrenirsiniz.

Ernest Hemingway, Yazmak Üzerine bu cümlelerle katkıda bulunur. Heminway’in “Yazarın sağcısı solcusu olmaz, sadece iyi ve kötü yazarlar vardır,” diyerek, anti politik bir imaj çizmeyi başardığını söylemiş Sigal. Yirmi kadar eserinin filme uyarlandığını da belirtmiş kitabında, “film karesi”ni andıran paragrafların varlığını işaret etmiş, Ölümsüz Hemingway’de. Diğer yandan, Güneş de Doğar adlı ilk romanını antipolitik olarak gören Sigal’e göre Hemingway, Amerikan edebiyat dilini ‘aşırı duygusal ve gösterişli sözlerden temizleyerek’ farklı kılmış, sözcükleri dokunaklı üslup elde etmek için kullanmış.

Tutumlu bir üslup, uzun olmayan cümleler, gayet kısa paragraflar, yani sadelik, az ya da hiç kullanılmayan zarflar onun metinlerini eşsiz kılar. Daima keşif haliyle dolu okurun, hisleriyle yol almasını salık verir. Sigal, sembolizmi gözünde büyütmeyen Hemingway’in “Hiçbir iyi kitapta semboller öykünün önüne geçip zihne yerleşmez. Böyle bir sembol üzümlü kekin içindeki kuru üzüm parçaları gibi göze batar. Üzümlü kek yapmak iyidir ama sade ekmek yapmak çok daha iyidir.” cümleleriyle usta yazarın eserlerinde okuru “serbest çağrışım hakkını kullanmaya” davet ettiğinin altını çiziyor. Okurun muhayyilesini özgür bırakan ve tanımlardan sıkılmış bir Ernest gördüğünü ilave eden yazar tesbitini de şu alıntıyla destekliyor:

Hemingway Yaşlı Adam ve Deniz’deki “sembolizm” ile ilgili sorulardan sıkılınca, “Deniz, denizdir. Yaşlı adam yaşlı bir adam, çocuk bir çocuk, balık da balık işte. Köpekbalıkları da köpekbalıklarıdır, ne bir eksik ne bir fazla. İnsanların bahsettiği sembolizm saçmalıktan ibaret,” diye kestirip atmıştı.

Bugün bile popüler olan ‘hem Pulitzer hem de Nobel ödüllerini kazanan’ Yaşlı Adam ve Deniz (1952) Clancy Sigal’e göre en kötü romanıdır. Hemingway ise tersini düşünmektedir: ‘Yaşam ve edebiyat hakkında bildiği her şeyi kitaba yansıttığını’ hep gündemde kaldığını iddia etmiştir.

Ernest’in etrafı kadınlarla kuşatılmış, silik bir aile reisi. Alkol düşkünüdür. Yazara göre sık sık bunalıma girerek onlara karşı bir savunma mekanizması oluşturmuş. Sigal "Eserlerinde kullandığı kadın karakterlerin gerçek yaşamındaki arkadaşlarından ve eşlerinden daha olgun ve daha gerçek kişiler olduğunu" düşünmektedir.

Zorba, kabadayı, kavgacı, çapkın ve böbürlenmeyi seven Hemingway aynı zamanda korumacı, şefkatli, cömert, fedakâr, sevgi dolu bir babaydı.

Sigal yazarın ortanca oğlu trafik kazası geçirdiğinde onunla bizzat ilgilenmesinden bu çıkarımı yapmış.

Hemingway’in nasıl birisi olduğunu şu satırlardan öğrenmeye devam ediyoruz: “Hastalık hastalığı, hayat boyu süren uykusuzluk illeti ve sonu gelmez depresyonlarının yanı sıra kapı üstündeki pencerelerin kafasına düşmesi, ayağının takılması, birkaç kez ciddi biçimde yanmak, iki kez yanlışlıkla vurmak gibi ev kazaları konusunda da uzmandı. Dünyaca ünlü bu üstün-insan arkadaşlarına göre yatakta en uzun vakit geçiren kişiydi.

Hemingway’in dert etmemek için acıyı dışladığını “Hayatta sana acı veren şeyleri yazılarında kullan.” diyen birisi olduğunu söyleyen Sigal ayrıca Ernest’in kendisine isabet eden bir şarapnel parçasını şans getirsin diye cüzdanında taşıdığını anlatıyor. Men at War adlı antolojiden alıntıladığı Hemingway’in şu sözleri de manidar:

Çocuk yaşta savaşa gidince insan ölümsüzlüğün göz alıcı yanılsamasına kanıyor. Herkes ölür; sen hariç… İlk ciddi yarayı aldığınızda bu yanılsama kaybolur ve ölümün sizin de başınıza gelebileceğini anlarsınız.

Yaşlı Adam ve Deniz peri masalı gibidir Sigal’in gözünde. Santiago karakterine düşüncelerini söyletmekten vazgeçmez Hemingway: “İnsan yenilgi için yaratılmadı. İnsanlık yıkılabilir ama asla mağlup olmaz,” der. Dünyanın yakın geçmişine baktığımda bu sözün bir gerçekten ziyade bir umut olduğunu düşünüyorum. Silahlara Veda adlı romanında Hemingway’in savaştan yılmış, barış sever mesajlarını öncelemiş C. Sigal:

Hiçbir mantık ve vicdan tanımayan bu üniformalı kan banyosunda insan kendini kime ve neye karşı sorumlu hissedebilir ki? Kendi üniformasına mı, temsil ettiği değerlere mi, arkadaşlarına mı, kendine mi yoksa sevdiği kadına mı?

Pek çok makaleden ilham alınarak, biyografiden yararlanılarak yazılmış bu eser, İthaki Yayınları etiketiyle raflarda yerini aldı.

Meral Afacan Bayrak
twitter.com/tarcnckmaz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder